Sevilay Koç Dursun

Vakt-i Kelam

BEN ÇOK UTANDIM ALLAH’IM!..

Yüreğimin hamalı bu beden, bu akıl, bu idrak mutlu olamadı hiç. Göz gördü, kulak işitti, gördükçe körleşen, duydukça sağırlaşan, dünyadaki zulümlere göz yumup uyuyabilen biri olamadım.

Dertlinin derdinden umursuz, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncasına yaşamadım, yaşayabilenleri anlayamadım.

Çocuk dillerin bedduasına sağır kalamadım.

Keyfince iki çift kahkaha atamadım meselâ.

Acının kokusu genzimi yaktı her dem.

Mazlumların gözyaşı yüreğime damladı, iz oldu, hark oldu, kazıdı göl oldu.

Ben hiç çocuk yaşta ölüm korkusuna kafa tutarak, sırtında taşıdığı kardeşine anne şefkati gösteren küçük kızların, yüzündeki tebessümünün altına gizlediği haddi aşan acıyı unutamadım.

Gözlerimi yummadan önce diğergâm olabilmenin sorumluluğunu biliyor muyum diye düşündüm ve ertesi sabah aynı yerden başlamak şartıyla hep sabaha beş kala uyudum, sızdım!..

Yağlı ballı sofralardan hiç zevk almadım meselâ!.. Alamadım.

Hele fotoğrafını anı diye biriktirmedim hiç, utandım, ümmeti olduğum Peygamber’imizden “komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisin ruhundan utandım!..

Açıkta, açlıkta, sefalette kalan dindaşlarımızı gördükçe, klimalı evin cereyan almayan en güzel köşesinde oturup, kahvemi alıp, sigaramı yakıp en rahat kıyafetlerin içinde, yazın sıcağından, kışın soğuğundan şikayet etmeye utandım.

Beş yaşında bir çocuğun başındaki kanı silerken ki asilliğinden, ellerini yerde tesbih tanesi gibi sıralayan ve motorla üzerinden geçen Budist çetelere dehşetle bakan çocukların yüzlerindeki sessiz çığlıklardan, hele hele balık misali karaya vurmuş, kendi bebek, adı ceset, Aylan’lardan. Güvenli bölge denerek kamplarda toplanılan çocukların başlarına yağan fosfor bombalarının altında kalan Gazzeli çocuklardan çok utandım Allah’ım.

Aff Ya Rab, ben bir zerreyim, zerremden bile utandım!..

Ben, evet ben, bağış yaparken eli titreyen, 10 lirayı nimetten sayan ben!

Televizyon izlerken araya giren reklamlardan fütursuzca hesapsızca harcadığımız paralardan utandım!..

Bütün tüylerim ayakta, yüreğim ağzımda, birileri bi’şey yapsın diye beklemekten, batının suskunluğunu eleştirirken, doğudan doğan güneşin ışığından utandım!..

Müslüman Ülkelerin gözlerine inen yaldızlı perdelerin arkasına saklanan, yürüyen canlı cesetlerden utandım!..

Ben mutluluğu tam yaşamadım, yaşayamadım, kalbim gülerken yüreğim hep yasta yürüdüm ömrümün sokaklarını.

Ne yapsam?.. Daha iyi ne yapabilirim?.. Nasıl yapabilirim diye dertlene dertlene, kah Suriye’deki 250 bin şehit ve şehid eden, 5 milyon mülteci, 7 bin 699 tecavüz vakasına maruz kalan en az 864 kadından, 18 yaş altı 432 kız çocuğundan utandım.

Kah, tam bir açık hava cezaevine dönen, binlerce Müslümanın hapse atılıp katledilen, sürgün edilen, yaklaşık 5 milyon Filistinli Müslümanın Batı Şeria ve Gazze’de, binlercesi ise mülteci olarak başka ülkelerde yaşamaya mecbur bırakılan, sapanla ordulara karşı koyan tazecik fidanların toprağa düşen Filistin’den utandım.

İbadet edilmesi kısıtlanan Rab’bin makamına yükseliş şehri olan Kudüs’te. Bunca bolluk ve bunca israfın olduğu dünyada, açlıktan ölmek üzere olan çocukların başını akbabaların beklediği Somali’de. Namaz kılmanın, oruç tutmanın dini eğitim almanın yasak olduğu 1949 dan beri Çin zumlu altında ezilen Uygur Türklerinde. Resmi yetkililerin bile öldürülen Müslüman sayısını saymayı bıraktığı Orta Afrika Cumhuriyetinde. Yine aynı benzer işkencelerin ve zulümlerin olduğu, Afganistan’da, Bosna’da, Srebrenitsa’da, Patani’de, Keşmir’de, Kırım’da, Mısır’da, Moro’da, Özbekistan’da, biraz Arakan’da, biraz mülteci kamplarında böldüm ruhumu.

Dünya dönerken ben ayakta, mutsuz ve ölesiye umutsuz.

Gözyaşlarını ipek mendillerle silenler gibi, vurdumduymaz olamadım hiç.

Dünya Müslümanlarına ağlarken, kendi ülkemdeki akbaba ve hainlerin tuzaklarını başarına çevirmek için onlardan önce akledenlerin davasını dava bilip en önde saf tutmaya gönüllü bir nefer oldum, yetinmedim, yetinemedim.

Allah’ın imtihanlarını Allah’a havale edip, Allah’ım yardım et deyip evimde oturmadım, oturamadım.

Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali vatanının bekası için her zaman elini taşın altına koymaya gayret edenlerle saf tuttum.

Sofradan her tok kalkışımda, büyük bir açlık hissettim, ölesiye kazınırken içim, yediğim yemekten utandım!..

Ben çok utandım Allah’ım, senin kıymetlinin ümmeti olarak hiç birşey yapamamaktan, sana layık kul , habibine layık ümmet olamamaktan utandım!..

Sanadır ilticamız bağışla bizi Allah’ım!

Bu bir imtihandır ve bizler sınıfta kaldık..

Ben, bana vereceğin karneden utandım.

Sevilay Koç DURSUN

İlginizi çekebilir

YENİ BİR ANAYASA…

YENİ BİR ANAYASA…

selyus