Ana Sayfa DIŞ POLİTİKA, DÜNYA EKONOMİSİ, TÜRKİYE EKONOMİSİ 26 Ekim 2020

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Milletime sesleniyorum” dedi ve ekledi…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ben buradan milletime sesleniyorum, nasıl ki Fransa’da ‘Türk markalı mal satın almayın’ deniliyorsa, bende buradan milletime sesleniyorum, sakın Fransız markalara asla iltifat etmeyin, bunları satın almayın” dedi.

Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Mevlid-i Nebi Haftası Açılış Programı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Rabbime; bize adı güzel, kendi güzel Muhammed’in dünyaya vasıl oluşunun bir sene-i devriyesine daha ulaştırdığı için hamdediyorum” ifadeleriyle başladığı konuşmasında tüm dünyada Müslümanlara uygulanan zulümlere dikkat çekerek, özellikle Fransız mallarının satın alınmamasını istedi.

“FRANSA’DA VE ALMANYA’DA YAŞANANLAR, BÜTÜN BUNLAR DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE OLUYOR”

Mevlid-i Nebi Haftasının salgın nedeniyle buruk yaşandığını belirten ve “Şimdiye kadar dünya genelinde 1 milyon 200 bin insanın hayatına mal olan salgın dalgalar halinde yayılmaya devam ediyor” açıklamasında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, diğer ülkelere göre Türkiye’nin bu sağlık krizini daha hafif geçirdiğini belirtti. Temizlik, maske, mesafe kurallarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rehavete kapılmıyor, tedbiri asla elden bırakmıyoruz. Ülkemizi, milletimizi, rızkının peşindeki insanlarımızı sıkıntıya sokmadan, önü arkası iyi hesaplanmış adımlarla süreci yönetiyoruz” şeklinde konuştu.

“Bizleri asıl endişeye sevk eden, yüreklerimizi asıl dağlayan, başta gönül coğrafyamız olmak üzere Müslümanların içinde bulunduğu ahvaldir” açıklamasında bulunan Erdoğan, İslam aleminin sancılı imtihan ve zorluklarla dolu günler yaşadığının altını çizdi. Erdoğan, ”Zulmün, terörün, işkencenin ve daha nice dinimizce ve Peygamberimizce yasaklanmış fiilin her gün, her an işlendiği bir dönemin içindeyiz. Suriye’de rejimin ve teröristlerin saldırıları sebebiyle 1 milyon kardeşimiz hayatını kaybetti. 12 milyon kişi de evlerini terk etmek zorunda kaldı. Yemen’de 6 yıldır süren kirli savaşın tüm bedelini bir lokma ekmeğe muhtaç olarak ölen yüz binlerce masum çocuk ödedi. Libya’nın zengin yeraltı kaynakları darbeciler ve batılı emperyalist güçler tarafından talan edildi. Asırlar boyunca barışla, ilimle, hikmetle anılan İslam beldelerinden bugün ne yazık ki, göğe ezan sesleri değil, anaların feryatları, çocukların çığlıkları, bombalarla enkaza çevrilen camilerin dumanları yükseliyor. Tüm dünyanın gözleri önünde Filistin’de zulüm, Arakan’da şiddet, Türkistan’da baskı, Irak ve Afganistan’da terör can almaya devam ediyor. Sırf Müslüman oldukları için öldürülen, evlerinden, yurtlarından kovulan yüz binlerce Müslüman kardeşlerimiz var. Misyonerler tarafından din değiştirilmeye zorlanan, evlatları kendilerinden koparılan milyonlarca Müslüman var. Etnik ve dini kimliğinden dolayı şiddet gören, baskı gören, ayrımcılığa uğrayan milyonlarca kardeşimiz var. İşte Fransa’da yaşananlar, işte Almanya’da yaşananlar, bütün bunlar dünyanın gözü önünde oluyor. Özellikle Hristiyan dünyasına sesleniyorum, Musevilere sesleniyorum, her şeyden önce insanız, insan olarak bizim dinimizde Hristiyan olmak suç değildir, biz ona da sahip çıkıyoruz, aynı şekilde Musevi’ye de sahip çıkıyoruz. Ama gelin Fransa’da eğer Müslümanlara bir zulüm varsa hep birlikte biz oraya da sahip çıkalım diye buradan dünya liderlerine sesleniyorum” dedi.

“SİZ GERÇEK MANADA FAŞİSTSİNİZ. SİZ GERÇEK MANADA NAZİ’NİN ZİNCİR HALKALARINIZ”

Özellikle Avrupa ülkelerinde İslam ve Müslüman düşmanlığının veba gibi toplumlara sirayet ettiğini belirten Erdoğan, “Müslümanlara ait iş yerleri, evler, ibadethaneler, okullar hemen her gün ırkçıların ve faşist grupların saldırısına maruz kalıyor. Ben buradan milletime sesleniyorum, nasıl ki Fransa’da ‘Türk markalı mal satın almayın’ deniliyorsa, bende buradan milletime sesleniyorum, sakın Fransız markalara asla iltifat etmeyin, bunları satın almayın. Düşünebiliyor musunuz, Müslüman kadınlar kılık kıyafetlerinden dolayı sokakta ya hakarete ya da fiili tacize uğruyor. Müslüman çocukların olmadık bahanelerle eğitim-öğretim hakları ellerinden alıyor. Gün geçmiyor ki, Müslümanlara ait bir ibadethaneye, mescide, derneğe yapılan saldırı haberini almayalım. Son olarak Almanya ve Avusturalya. Daha önce Avusturalya’da büyük bir felaketi görmüştük. Şimdi ibadethanelere saldırı gördük, aynı şeyi Almanya’da gördük. Buradan Şansölye Merkel’e de sesleniyorum, hani sizde din özgürlüğü vardı, hani sizde dinini yaşayanlara karşı devletinizin güvencesi vardı. Bir sabah namazında nasıl oluyor da 100’ü aşkın polis camiye saldırıyor.

Bunların tam tersi siz bugüne kadar Türkiye’den duydunuz mu? Hayır? Niye? Çünkü bizde gerçek din özgürlüğü var, ama bunlarda yok. Gün geçmiyor ki, Müslümanların inanç ve ibadet hürriyetlerini kısıtlayan bir uygulamayla karşılaşmayalım. Gün geçmiyor ki, Peygamber Efendimizi, mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’i hedef alan bir edepsizlikle, bir alçaklıkla muhatap olmayalım. İşte Fransa’da yaşananlar. Duvarlarda ne yazık ki, Fransa’nın akli noktada kontrole muhtaç olan liderinin teşviki ile bu saldırılar yapılmaya başlandı. Bugün lafa gelince demokrasiyi kimseye bırakmayan birçok batılı devlette Müslümanlara yönelik hukuksuzluklar adeta sıradan hale gelmiştir. İslam ve Müslüman düşmanlığı kimi Avrupa ülkelerinde bizzat devlet başkanı seviyesinde teşvik edilen, desteklenen bir politika haline gelmiştir. Irkçı terörizm… Buradan sesleniyorum, işte siz gerçek manada faşistsiniz. Siz gerçek manada Nazi’nin zincir halkalarınız. Irkçı terörizm, medya ve siyaset eliyle, çoğu zaman da güvenlik birimlerinin göz yummasıyla toplumda yaygınlaşıyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’daki Musevilere karşı yürütülen linç kampanyasının bir benzerine bugün Müslümanlar maruz kalıyor. Avrupalı Müslümanlar bilinçli, planla, kasıtlı bir şekilde kandan ve şiddetten beslenen yapıların kucağını itiliyor” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ gibi örgütlerin en üst düzeyde korunduğunu, dininin gereğini yapmaktan başka gayesi olmayan samimi müminlerin ise dışlandığına dikkat çekerek, “Müslümanların canına kast eden grupların önü açılırken, meşru zeminde faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları baskıya uğramaktadır. DEAŞ gibi teröristlerin işlediği cinayetlerin faturası dinimize ve müminlere kesilerek Müslümanlara yönelik kin ve nefret iklimi körüklenmektedir. Müslümanlara farklı isimler ve kisveler altında islamsız bir dindarlık profan bir din anlayışı dayatılmaktadır. Batı’da yükselen İslam karşıtlığı bugün artık kitabımıza, peygamberimize ve tüm kutsallarımıza yönelik topyekûn bir saldırıya dönüştü. Esasen, farklı din mensuplarına yönelik tehcir, engizisyon ve soykırım uygulamaları Avrupa’nın yabancısı olduğu bir pratik değildir. 80 yıl önce Musevilere karşı işlenen insanlık suçları, daha 25 sene önce Srebrenitsa’da Bosnalı kardeşlerimize yapılanlar halen hafızalardadır. Son günlerde yaşanan hadiseleri, devlet başkanı düzeyinde sergilenen hadsizlikleri, sabah namazı vaktinde camilerimize yapılan polis baskınlarını sıradan vakalar olarak görmüyoruz. Bu olaylar oldukça tehlikeli, Avrupalı Müslümanlar için çok vahim sonuçlar doğurabilecek bir sürecin işaret fişeğidir. Ciddi bir inanç buhranı içinde olan batı toplumları, İslam’ı ve Müslümanları hedef alarak buradan çıkış yolu aramak gibi yanlışa düşmüşlerdir. Batılı siyasetçiler iç ve dış politikadaki başarısızlıklarını, Müslümanları hedef haline getirerek örtmeye çabalıyor. Korona virüs salgınının sebep olduğu ekonomik sıkıntıların faturası bile Müslümanlara ve göçmenlere kesilmeye çalışılıyor. Bu nefret ikliminin günlük siyasetin olağan gerilimleriyle hiçbir bağının olmadığı açıktır. Korkarım çok daha karanlık çok daha sinsi bir planın çarkları işlemektedir” ifadelerini kullandı.

uradan bir gerçeği çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum. 6 milyon insanı Avrupa’da yaşayan bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak muhataplarımıza şu ikazı yapmakta fayda görüyorum” diyerek sözlerini sürdüren Erdoğan, “Müslümanları düşmanlaştırarak elde edebileceğiniz hiçbir kazanım yoktur. Çapsızlığınızı perdelemek amacıyla girdiğiniz bu yolun sonu felakettir. İkinci Dünya Savaşında yaşanan katliamlardan herkes ders çıkarmalıdır. Irkçı terörizm Avrupa’ya kan, gözyaşı ve iç çatışmadan başka bir şey getirmemiştir, getirmeyecektir. 2011 yılında Norveç’te Breivik denen bir caninin katlettiği 77 masum, izlediğiniz bu politikaların ne tür acı sonuçlar doğuracağını göstermiştir” dedi.

TÜRKİYE’NİN VATANDAŞLARININ HAK, HUKUK VE GÜVENLİĞİNİ KORUMAKTA KARARLI OLDUĞUNU VURGULAYAN ERDOĞAN, ŞUNLARI SÖYLEDİ:

“İslam düşmanlığını ve ırkçı terörizmi bir milli güvenlik meselesi olarak değerlendiriyor, planlarımızı buna göre yapıyoruz. DEAŞ’tan PKK’sına, terör örgütlerine nasıl bakıyorsak Neonazi terör örgütlerine de aynı nazarla bakıyoruz. Avrupa’nın kanser hücresi gibi yayılan bu örgütlerle ilgili artık daha tutarlı, kararlı ve medeni bir tavır alması gerekiyor. Irkçı terör tehdidiyle mücadelede özellikle Avrupa Birliği kurumlarına çok ciddi sorumluluk düşüyor. Avrupa Konseyi, İslam düşmanlığını daha fazla görmezden gelemez. Ülkemizle ilgili olur olmaz her konuda görüş bildiren Avrupa Parlamentosu üç maymunu oynayarak bu meseleyi geçiştiremez. Avrupa’nın basiret, ahlak, vicdan sahibi liderleri korku duvarlarını yıkmalı, İslam ve Müslüman düşmanlığı hakkında konuşmaya başlamalıdır. Aşırı sağcı fikirlerin Avrupa’nın ana akım siyasetini esir almasına izin verilmemelidir. Avrupalı siyasetçiler, Fransa Devlet Başkanı Macron’un başını çektiği nefret kampanyasına artık bir dur demelidir. Her ne kadar Macron’un hoşuna gitmese de önceki gün yaptığım çağrıyı tekrarlamak istiyorum. Irkçılık ve İslam düşmanlığı, görevi, konumu, makamı ne olursa olsun insanın akli ve vicdani melekelerini yok eden bir psikozdur. Reddederek, yokmuş gibi davranarak bu sorunun üstesinden gelinmez. Ülkesinin ve vatandaşlarının geleceğini düşünen her siyasetçi bunu kabul etmeli, yüzleşmeli, sorunu çözmenin yollarını aramalıdır.”

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN, SÖZLERİNİ ŞU SÖZLERLE NOKTALADI:

“Millet olarak bir dönem çocuklara dinimizi hakkıyla öğretememenin, kendi kültür ve geleneklerimizle yetiştirememenin sıkıntısını çok çektik. Camilerin emlak niyetine satıldığı, ibadethanelerin ahıra çevrildiği, Kur’an kurslarının kapatıldığı günlerimiz oldu. Kur’an-ı Kerim’in tren vagonlarında, ahırlarda, derme çatma binalarda gizli saklı bir şekilde öğretildiği süreçlerden geçtik. Milletin desteğiyle, duasıyla, parasıyla kurulan Kur’an kursları imam hatip okullarımızın kapısına kilit vuruldu. Allah’a hamdolsun, son 18 yılda attığımız kararlı adımlarla sadece bu faşist zihniyeti tasfiye etmekle kalmadık aynı zamanda 15-20 sene önce hayal dahi edilemeyen birçok reformu hayata geçirdik. Katsayı, okul katkı puanı gibi engelleri ortadan kaldırarak her öğrencimizin eşit şartlarda yükseköğrenime geçişini sağladık. Okul kapılarında yavrularımızın çıkışlarını bekledik, kızlarımızın çıkışlarını bekledik. İçimizde birçok anne herhâlde bu sıkıntıyı hep yaşadınız. Aynen bizler de bunları yaşadık ama daha sonra elhamdülillah bahar iklimi geldi ve bunlardan sıyrıldık. Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkartırken 4+4+4 sistemiyle de meslek liseleri ve imam hatip okullarına yapılan haksızlığa son verdik. Ortaokuldan itibaren Kur’an-ı Kerim, Siyer-i Nebi, Arapça gibi dersleri seçmeli bir şekilde öğrencilerimizin istifadesine sunduk. Bugün isteyen her öğrencimiz erken yaşlarda öğrenilmesi daha kolay olan Kur’an-ı Kerim’i artık okullarda özgürce öğrenebiliyor. Sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için eşsiz bir emsal olan Peygamber Efendimiz ‘in hayatını dileyen her öğrencimiz öğrenme imkanı buluyor. Bir dönem öğrenci sayısı 60 binlere kadar düşen imam hatip okullarına yönelik teveccüh artmış, şu anda yaklaşık bir milyon 300 bin civarında öğrenci imam hatip okullarında eğitim öğretim görüyor. Çocuklarımızın, Efendimizin ve gönül dünyamızın kandillerinin örnek hayatlarını öğrenmesi için her türlü çabayı gösteriyoruz. Dini değerlerimizi ve İslam tarihini anlatan yenilikçi projeleri teşvik ediyoruz. ‘Peygamberimiz ve Çocuk’ temasıyla düzenlenen bu seneki Mevlid-i Nebi haftasının da Efendimizin kutlu hayatını öğrenme, evlatlarımıza öğretme bakımından önemli bir fırsat olduğunu görüyor ve buna inanıyorum. Peygamberimiz Aleyhissalatu Vesselam, emin kişiliği, sade yaşantısıyla edep ve hayasıyla insana ait değerli her ne varsa onu kalbinde ve benliğinde müşahhas hale getirmiş örnek bir şahsiyetti. Hazreti Peygamber Aleyhissalatu Vesselam bir yetim ve öksüz olarak en çok da yetim ve öksüzlerin en çok da çocukların peygamberiydi. O sadece ‘iki reyhanım’ dediği torunları Hasan ile Hüseyin’in değil Medine ve Mekke’deki bütün çocukların sevgilisiydi. O çocukların başını okşamanın sadaka olduğunu ifade edecek kadar çocuklara inanmış bir peygamberdi. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir cahiliyet toplumunu tüm insanlığa örnek gösterilecek seviyeye yine o taşıdı. Cömertlik, tevazu, muhabbet, uhuvvet, cesaret, merhamet, adalet, anne babaya hürmet gibi insanın özüne ait bütün iyi hasretleri hep sevgililer sevgilisi Peygamberimiz öğretti. Peygamber Efendimiz’in hayatında ne bizim çocuklarımız ne de başka dinlere mensup toplumların çocukları için bir tek olumsuz an bir tek olumsuz sahne dahi mümkün görmek değildi. Kendi çocuklarımız gibi dünyadaki bütün çocukları da böyle güzel bir örnekten böyle güzel bir hayatı öğrenmekten mahrum etmemeliyiz. Mevlid’i Nebi haftasının bu anlamda hayırla, yeni ve özgün çalışmalara vesile olmasını diliyorum.”

Derya Yetim – İlker Turak – Ömer Çetin / İHA

selyus