Ana Sayfa İÇ POLİTİKA 30 Ağustos 2019

Aydın Ünal, “Çok geç değil, ama pek vakit de kalmadı…”

AK Parti eski milletvekili Aydın Ünal, kendi bloğundan “Tehlikenin farkında mısınız?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. AK Parti’nin gidişatı iler ilgili üzüntüsünü dile getiren Ünal, acil çözümler için tavsiyelerde bulundu! Ali Babacan-Abdullah Gül ikilisi ve Ahmet Davutoğlu’ndan da bahseden Aydın Ünal, “Çok geç değil, ama pek vakit de kalmadı…”
“TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?”
Gerçekçi olalım: Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün kuracağı parti, kalıcı bir siyasi hareket olmasa da, mevcut şartlara yönelik reaksiyonun meyvelerini toplayacaktır. Şu anda oranı yüzde 20’ye yaklaşan bir kararsız kitle var. Babacan-Gül partisi, bu kararsız kitleden de, AK Parti içinden de kendisine seçmen bulabilecektir.
Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarının da yoğunlaştığını, söyleminin sertleştiğini görüyoruz. Yine gerçekçi olalım: AK Parti içinde zihinlerindeki soru işaretleri arttıkça artan dindar kesim, dil, söylem, politika ve icraatlar bu şekilde devam ettiğinde, kaçınılmaz olarak Davutoğlu’na yönelecektir.
Dün Abdülkadir Selvi de hatırlattı: İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Muharrem Sarıkaya’ya yaptığı açıklamada, “Tek eksiğimiz muhafazakâr dindarlara ulaşmakta yaşanıyor. Çünkü Erdoğan aramıza kalın bir duvar koydu. Babacan ve Davutoğlu’nun partisi bu açıdan muhafazakâr dindar seçmene çabuk ulaşmayı kolaylaştıracak yapılar olacak, çünkü onlarla arasına bizim gibi duvar öremez. Babacan ötekine rahat ulaşılabilmeyi kolaylaştırır ki bu bizim için çok önemli” demişti.
Bu sözlerin tercümesi son derece basit: Millet İttifakı, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu da ittifaka dahil etmeyi planlıyor. Meral Akşener, CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Babacan ve Davutoğlu’nun kuracağı oluşumların ittifak yapacaklarını söylüyor. Her ne kadar ismini zikretmese de, 31 Mart seçimlerinde de gördük ki, HDP de bu ittifakın içinde olacak.
31 Mart seçimleri baz alındığında, CHP-İyi Parti-HDP ittifakına sadece Babacan-Gül partisi katıldığında bile, ilk seçimde AK Parti iktidarı kaybedecektir.
Yani: Tehlikenin farkında mısınız?
Bitmek tükenmek bilmez bir iyimserlikle, ya da bizzat AK Parti içinden yapılan perdelemelerle, AK Parti’nin iktidardan düşebileceği gerçeğinden kaçmanın kimseye de, çözüme de faydası olmaz.
Devekuşu misali başını kuma gömmekle akıbet ertelenemez.
17 yıl uzun bir süre. Bu kadar iktidarda kalmış olmak, girilen her seçimi kazanmış olmak, ilelebet iktidarda kalınacağı anlamına gelmiyor. Eskilerin dediği gibi, “mahkeme kadıya mülk değil”.
Nasıl ki bir sabah uyandığımızda Ankara’yı kaybettik, iki sabah üst üste uyandığımızda İstanbul’u kaybettik, yine bir sabah AK Parti’siz bir Türkiye’ye de uyanabiliriz.
Şunu unutmayalım: AK Parti’ye bugüne kadar alternatif çıkmadı, çıkamadı. Çünkü AK Parti olması gerekenin en iyisini yaptı. Alternatiflere fırsat tanımadı.
Eğer bugün alternatifler çıkabiliyor ve bunlar ayrıca siyaseten tehdit teşkil edebiliyorsa, sorun AK Parti’de demektir.
Açık konuşalım: AK Parti, yaklaşan bu büyük tehlikeyi görüyormuş gibi bir manzara arz etmiyor.
31 Mart seçimlerinin hemen ardından, haydi olmadı, 23 Haziran seçimi sonrasında acil tedbirler alınmalı, keskin tasfiyeler yapılmalı, partinin ve hükümetin politikaları enine boyuna analiz edilip çözümler üretilmeli ve uygulamaya konmalıydı.
Örneğin ekonomi yönetimi gözden geçirilebilir, piyasaların güveneceği bir yönetim oluşturulabilir, bununla Babacan’ın hareketinin bile önüne geçilebilirdi. Hiç hareket yok.
Örneğin Pelikan örgütü tasfiye edilebilir; AK Parti’nin dindarlarla, İslamcılarla bir sorununun olmadığı güçlü şekilde gösterilir, atamalara azami dikkat gösterilir ve Davutoğlu hareketi boşa çıkarılabilirdi. Orada da hiç hareket yok.
Örneğin FETÖ ile mücadeleyi zedeleyecek tercihlerden kaçınılabilirdi. Suç-Ceza orantısı yeniden tartışılabilirdi. Hem mücadele kararlılıkla yürütülür, hem de adalet duygusu oluşturulabilirdi. Böylece artık FETÖ’cüleri aşan, FETÖ’cülerin ailelerini, akrabalarını, hatta köylerini, semtlerini, mahallelerini kapsayan bir rahatsız kitlesi memnun edilebilirdi. Orada da yeni bir şey yok.
Ağustos’un sonuna ulaştık… Başarısızlığın ödüllendirilmesine devam ediliyor. Ne hükümette ne de partide değişim emaresi yok. Dile, söyleme, politikalara ilişkin en küçük bir yenilenme söz konusu değil.
Her şeyi Tayyip Erdoğan’dan bekleme alışkanlığına ve rehavetine sahip parti, teşkilat ve TBMM Grubu da yaklaşan tehlike karşısında uyarı yapmak yerine susmayı tercih ediyor.
Bir kez daha hatırlatalım: AK Parti sadece AK Parti değildir.
Meral Akşener’in cesaretle dillendirebildiği, açık açık telaffuz edebildiği bir plan işliyor. Bu planın gerçekleştiğini düşünün. İçinde PKK uzantısı olan bir ittifak, PKK terörüyle mücadele eder mi? İçinde FETÖ olan bir ittifak, FETÖ ile mücadeleyi sürdürür mü? ABD ve İsrail’le yol yürüyecek bir ittifak, örneğin Suriye’deki ABD çıkarlarına, İsrail’in bölgedeki çıkarlarına ses çıkarabilir mi?
Yani giden sadece AK Parti olmayacak.
Allah korusun! Türkiye’nin milli her meselesini akamete uğratacak böyle bir ittifakın iş başına gelmesinin yegane sorumlusu AK Parti olacaktır.
AK Parti, sadece oy toplama, sadece seçim kazanma sorumluluğuyla değil, bu aşamadan itibaren, Türkiye’nin milli meselelerini savunma sorumluluğuyla, böyle bir hassasiyetle hareket etmek zorundadır.
Çok geç değil, ama pek vakit de kalmadı…

selyus