Ana Sayfa İÇ POLİTİKA 5 Eylül 2016

O il ve ilçe başkanları kimler?

İnternet Haber’in köşe yazarı Süleyman Özışık, köşe yazısında bahsettiği “Evinize dönün, askerle karşı karşıya gelmeyin” diyen şeref yoksunu il ve ilçe başkanları kim ya da kimler? Ve yine darbe başarılı olursa kolay yoldan sıvışırım” diyerek Gürcistan sınırında dolaşan yüreksizler kim ya da kimler?

İnternet Haber’in köşe yazarı Süleyman Özışık, ‘Bize nasıl adamlar lazım?’ başlıklı bu köşe yazısında Türkiye’de ses getirecek ve çok konuşulacak cümleler kurdu.

Süleyman Özışık’ın bahsettiği darbe başarılı olursa kolay yoldan sıvışırım” diyerek Gürcistan sınırında dolaşan yüreksizler kim ya da kimler?

Yine Özışık’ın bahsettiği “Evinize dönün, askerle karşı karşıya gelmeyin” diyen şeref yoksunu il ve ilçe başkanları kim ya da kimler?

Özışık’ın bomba niteliği taşıdığı, servetine servet katıp, Erdoğan’ın yanındaymış gibi görünüp, arkasından iş çeviren alçaklar ve kaypaklar kimler?

Bunlar çok ağır ithamlar.. Kimsenin töhmet altında kalmaması için Süleyman Özışık bahsettiği kişileri açıklamak zorundadır!

Özışık ayrıca Kadir Topbaş’ı koltuğundan etti edecek..!!

Kadir Topbaş, kendi hakkında yazılanların ağırlıklı çoğuna cevap vermemekte ya da verememektedir. Artık bu vahim konu Başkan Topbaş’ı aşmış ve hükümet tarafından çözülmesi gereken bir olay halini almıştır. Aksi taktirde gazeteciler; Topbaş’a bu cevabı zor soruları sormaya devam edecektir..!!

SÜLEYMAN ÖZIŞIK’IN YAZISINDA ÖNCE ÇIKANLAR

“Roket atsanız da buradayız, bomba atsanız da buradayız. Ölürüz ama gitmeyiz!” diyen Bekir Bozdağ gibi adamlar lazım. “Darbe başarılı olursa kolay yoldan sıvışırım” diyerek Gürcistan sınırında dolaşan yüreksizler değil.

Bu partiye, İstanbul İl Başkanlığı binasını ele geçiren darbecilerin arasına ölümüne dalan, Atatürk Havaalanında Erdoğan’a gövdesiyle siper olan Metin Külünk gibi adamlar lazım. “Evinize dönün, askerle karşı karşıya gelmeyin” diyen şeref yoksunu il ve ilçe başkanları değil.

Bu partiye oy verenler, mücahit davasını, müteahhit davasına tercih edenleri istemiyor. Hak davasını savunuyormuş gibi görünüp servetine servet katanları, Erdoğan’ın yanındaymış gibi görünüp, arkasından iş çeviren alçakları, kaypakları, korkakları istemiyor.

Bu partiye, tankların üstüne koşarak giderken oğluyla beraber şehit düşen Erol Olçok gibi isimler lazım. Darbe sonrası Erdoğan’a eşini ricacı olarak gönderip TRT’de işe başlayan Erhan Çelik gibiler değil…

Süleyman Özışık İBB Başkanı Topbaş’a yazısında sorular soruyor. İşte o sorulardan sadece ikisi: Dönüş biletiniz aynı gün saat 23.55’e kesilmesine ve başka bir programınız olmamasına rağmen neden Türkiye’ye gelmekten vazgeçtiniz?

Pensilvanya’da çocuklarınızdan birinin çiftliğinin bulunduğu ve darbe günlerinde bu çiftlikte bulunduğunuz iddia ediliyor? Doğru mu?

SÜLEYMAN ÖZIŞIK’IN KÖŞE YAZISI

Bize nasıl adamlar lazım?

“Bu kadar şey yaşanırken, neden özellikle AK Parti’nin içindeki isimleri yazıyorsun” diye soranlar oluyor.

Tüm samimiyetimle cevap vereceğim.

14 yılı aşkın süredir Erdoğan’ı, hak bildiğim davaya hizmet ettiğine inandığım için destekliyorum. Geride bıraktığımız bu 14 yıl içinde bu partinin doğruları kadar yanlışları da oldu.

Dava adamı diye desteklediğimiz pek çok ismin, zaman içinde davayla alakası olmadığını içimiz acıyarak izledik.

Birileri bu yanlışların üstünü kapattı, “Kol kırılır yen içinde kalır” diyerek yaşanan ihanetlerin üstünü örtmeye çalıştı. “Bu kol kangrene dönüşüp tüm bedene zarar vermeden kesip atın” dediğimiz için hainlikle, kriptolukla ve paralelcilikle suçlandık.

Her seferinde, ama her seferinde haklı çıkınca, o günlerde bize hain, kripto diyenler, “Bu kol zamanında kesilmeliydi” diyerek ahkam kesti.

Bugün yine benzer bir dönemden geçiyoruz.

Partinin içinde olup, Erdoğan’ın yanında olmayanları yazınca birileri yine susturmaya çalışıyor, “Şimdi bunları yazacak zaman değil” diyerek bizleri susturmaya çalışıyor.

Hayır arkadaşım!

Başımıza ne geldiyse, “Kol kırılır yen içinde kalır” demekten, “Şimdi bunları yazacak zaman değil” demekten geldi.

“Bugün bunları yazacak zaman değil” dedik, Gezi olaylarını yaşadık. Hataların üstünü kapattık, 17/25 Aralık yargı cuntasını yaşadık. Bunları görmezden gelelim dedik, 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık!

Ergenekon ve Balyoz’dan içeri alınan bazı masum insanlardan yıllar sonra özür diledik. Ben şahsım olarak aynı hataya bir kez daha düşmeyeceğim.

Bu partiye düne kadar edilen dualar, yavaş yavaş beddualara dönüşüyor. Ahları ve feryatlarıyla arşı titretenler adına yazıyor, onlar adına isyan ediyorum.

Mesaj net!

Halk, darbeci ve Fetö’cü yakınlarını, meslekten ihraç ettiği masumların ve mazlumların yerine dolduranları istemiyor. Kavgalı olduklarını, belge ve delil olmadan açığa alanları, ihraç edenleri istemiyor.

Halk, Fetö’ye 17/25 Aralık sonrası destek vermeye devam etmesine rağmen koltuklarında oturmaya devam eden yöneticileri istemiyor.

Bu partiye oy verenler, mücahit davasını, müteahhit davasına tercih edenleri istemiyor. Hak davasını savunuyormuş gibi görünüp servetine servet katanları, Erdoğan’ın yanındaymış gibi görünüp, arkasından iş çeviren alçakları, kaypakları, korkakları istemiyor.

Açık ve net yazıyorum.

Bu partiye, mesele vatan olunca bir saniye düşünmeden şehadete yürüyen Ömer Halisdemir gibiler lazım.. Darbeci kardeşine kefil olan Şaban Dişli gibiler değil.

Bu partiye, tankların üstüne koşarak giderken oğluyla beraber şehit düşen Erol Olçok gibi isimler lazım. Darbe sonrası Erdoğan’a eşini ricacı olarak gönderip TRT’de işe başlayan Erhan Çelik gibiler değil…

Bu partiye, beline silahını takıp, yanına 15 adamını alarak TRT’yi darbecilerin elinden kurtaran Süleyman Soylu gibi soylu adamlar lazım. Hangarlarda gizlenip, “Yerim belli olmasın” diye telefonlarını kapatan ödlekler değil.

Bu partiye, “Milleti sokağa çağırırken biz Meclis’in sığınağına inemeyiz. Bizim işimiz bugün burada ölmek” diyen, “Meclis’e bomba atıldığında, “Roket atsanız da buradayız, bomba atsanız da buradayız. Ölürüz ama gitmeyiz!” diyen Bekir Bozdağ gibi adamlar lazım. “Darbe başarılı olursa kolay yoldan sıvışırım” diyerek Gürcistan sınırında dolaşan yüreksizler değil.

Bu partiye, “Bu yolun sonunda şehadet var. Ülkesine, milletine ve bayrağına sadakatle bağlı olanlar benimle gelsin” diyerek darbecileri Hadımköy Kışlası’na hapseden, Erdoğan’ı Atatürk Havaalanı’nda karşılamak için binlerce insanla beraber 25 kilometre yürüyen Necmi Kadıoğlu gibi adamlar lazım. Darbe söylentileri üzerine ailesini toplayıp New York’a kaçan ve darbeden 3 gün sonra ortaya çıkan Kadir Topbaş gibiler değil.

Bu partiye, İstanbul İl Başkanlığı binasını ele geçiren darbecilerin arasına ölümüne dalan, Atatürk Havaalanında Erdoğan’a gövdesiyle siper olan Metin Külünk gibi adamlar lazım. “Evinize dönün, askerle karşı karşıya gelmeyin” diyen şeref yoksunu il ve ilçe başkanları değil.

Bu partiye, İstanbul semalarında helikopterler ve uçaklar ölüm kusarken Erdoğan’ın aracının ön kaputuna çıkıp ölüme meydan okuyan Berat Albayrak gibi bakanlar lazım. Erdoğan’dan ve halktan 9 saat sonra meydanlara çıkan korkaklar değil.

Bu ülkeye, “Devletimin ve milletimin emrindeyim. Darbeye karşı birlikte mücadele edeceğiz” diyen Devlet Bahçeli gibi adamlar lazım.

Sözümüz sizedir, ey titreyen bacaklar üzerinde durmakta zorluk çeken ürkekler…

Darbeyi haber alır almaz, “Yetişin Abdulhamit’i deviriyorlar” diyen 21 yaşındaki genç kadar yürekli olamadınız.

Büyükşehir Belediyesi’nin havuzunda abdest alıp şehadete gidenler kadar inançlı olamadınız.

Oğullarını karşısına dizip, “Bugün ya devletin yanında olacaksınız, ya devletin yolunda öleceksiniz. Hiç birinizi bu evde görmek istemiyorum” diyen anne kadar fedakar davranmadınız.

Utanın!

Suikast timleri kendisini ele geçirmeye gelirken, sefer namazına durduktan sonra ekrana çıkıp, “Ölümüne, ölümüne” diyerek adeta ölümü ürküten Erdoğan’dan…

“Ölürüz, ama bu darbecilere ülkeyi teslim etmeyiz” diyen Binali Yıldırım’dan…

Bir çağrı beklemeden sokaklara sel gibi akan 40 milyon insandan, “Yarabbi şehadetimi kabul eyle” diyerek zalimlerin üzerine yürüyen 248 şehitten utanın!

Korkunuzdan insan içine çıkamıyorsunuz. Gittiğiniz her yerde yuhalanıyor, protesto ediliyorsunuz.

Yapacağınız son onurlu şey, oturmakta olduğunuz ama asla haketmediğiniz o koltukları terketmek olsun bari!..

KADİR TOPBAŞ’A SORULAR…

Konuşmacı olduğunuz New York’taki panelin, 13 Temmuz Çarşamba günü, yani darbeden iki gün önce yerel saatle 15.00’te olduğu iddia ediliyor.

Dönüş biletiniz aynı gün saat 23.55’e kesilmesine ve başka bir programınız olmamasına rağmen neden Türkiye’ye gelmekten vazgeçtiniz?

Pensilvanya’da çocuklarınızdan birinin çiftliğinin bulunduğu ve darbe günlerinde bu çiftlikte bulunduğunuz iddia ediliyor? Doğru mu?

New York’a tüm aile bireylerinizi toplayarak gittiğiniz yönünde medyada dile getirilen ciddi iddialar var. Bu iddiaları tekzip edecek misiniz?

İstanbul’a dönüşünüzde, o gece sizinle irtibat ve koordinasyon görevi sağlayan Basın Danışmanı Serkan Fıçıcı ile Başkan Danışmanı Kortan Çelikbilek’i görevden aldığını duyurmuştunuz. Oysa bu isimler, size tepki olsun diye istifa etmişti.

Görevden aldıysanız neden geri çağırdınız? Görevden almadıysanız, kamuoyunu neden yalan beyan vererek yanılttınız?

Erdoğan’ın, “Hastalığını bahane ederek bırakıp gitsin” diye size haber gönderdiği söyleniyor. Doğru mu?

Daha ne zamana kadar susacaksınız ve daha da önemlisi, daha ne zamana kadar o koltukta oturmaya devam edeceksiniz?

Kadir Bey orada mısınız, duyuyor musunuz?

Süleyman Özışık/İnternet Haber

selyus