Volkan ÖZTÜRK

Dünden Bugüne

Zengin çocukları 52, fakir çocukları: 0

”Johns Hopkins Üniversitesi araştırması:

Matematik ve okuma becerileri sınavında aldıkları puanlara göre;

İlkokulun ilk 5 yılı için –alt, orta ve üst gelir grubu olmak üzere, sosyo ekonomik sınıflara göre ayrılmış– okuma becerisi sonuçları.

İlk sütuna bakın. Öğrenciler birinci sınıfta bilgi ve yetenek açısından anlamlı, ancak ezici olmayan farklarla yola çıkıyor.

En zengin ailelerden gelen birinci sınıf öğrencileri en yoksul ailelerden gelen birinci sınıf öğrencilerine göre 32 puanlık bir avantaja sahip.

Şimdi de beşinci sınıf sütununa bakın. Zenginlerle yoksullar arasındaki boşluk başlangıçta makul düzeydeyken, dört yılın ardından, bu noktada, iki katın  üzerine çıkmış durumda.

Bu “başarı uçurumu” tekrar tekrar gözlemlenmiş bir olay ve tipik olarak iki tepkiden birine yol açıyor.

İlk tepki, bu dezavantajlı çocukların daha ayrıcalıklı altyapılardan gelen çocuklarla doğuştan aynı öğrenme becerilerine sahip olmadığı görüşü. Aynı derecede zeki değiller.

İkincisi, çıkarılan sonuçlardan bir parça daha iyimser olanı, yoksul çocuklarımızı başarısızlığa uğratan şeyin okullarımız olduğu görüşü:

Yoksul çocuklarımıza gereksinimleri olan becerileri kazandırma görevini gerektiği gibi yerine getirmiyoruz. Ancak çalışma işte bu noktada ilginçlik kazanıyor, çünkü bu açıklamalardan ikisinin de doğru olmadığı anlaşılıyor.

Bu çalışma Yaz tatilinin hemen sonrasında, Eylül ayında da uygulanıyordu.

Fark edildi ki bu ikinci testin farklı sonuçlar veriyor.

Bir öğrencinin öğretim yılının başında, Eylül ayında aldığı puanla, öğretim yılını izleyen Haziran ayında aldığı puan arasındaki farka bakıldığında, bu öğrencinin öğretim yılı boyunca ne kadar ilerlediğini –kesin olarak– ölçülebiliyordu.

Başka bir deyişle, söz konusu başarı farkının ne kadarının öğretim yılı boyunca olup bitenlerden ve ne kadarının yaz tatili boyunca olup bitenlerden kaynaklandığını –en azından kısmen– anlaşılabiliniyordu.

Öğretim yılının getirdiği kazanımlardan başlayalım. Bu tablo öğrencilerin test sonuçlarının Eylül’de derslere başladıkları dönemden Haziran’da derslere son verdikleri döneme kadar ne kadar yükseldiğini gösteriyor.

“Toplam” sütunu, ilkokulda beş yıl boyunca öğrendiklerinin kümülatif sonucunu temsil ediyor.

İşte ilk tablonun ortaya koyduğu hikayeden bütünüyle farklı bir hikaye. İlk test sonuçları gelir düzeyi daha düşük ailelerden gelen çocukların sınıfta şöyle ya da böyle daha başarısız görünmesine yol açtı. Ancak burada bunun doğru olmadığını açıkça görüyoruz. “Toplam” sütununa bakın.

Beş yıllık ilkokul eğitimi süresince yoksul çocuklar zengin çocukları 184 puana karşılık

189 puanla geride bırakmış. Orta gelir düzeyinden gelen çocukların sadece bir parça gerisinde kalıyorlar ve hatta ikinci sınıfta orta ve üst gelir düzeyinden gelen çocuklardan daha başarılı oluyorlar.

Şimdi, yaz tatili boyunca sadece okuma puanlarında nasıl bir değişiklik olduğuna bakalım.

Farkı görüyor musunuz?

Birinci sınıftan sonra yaz boyunca neler olduğunu ölçen ilk sütuna bakın. Zengin çocuklar Eylül’de geri döndüklerinde okuma skorları 15 puan yükselmiş durumda.

Tatilden dönen yoksul çocukların okuma skorları ise neredeyse 4 puan düşmüş.

Yoksul çocuklar öğretim yılında zengin çocukları geride bırakabiliyor. Ancak yazın geri kalıyorlar.

Şimdi de birinci sınıftan beşinci sınıfa, yaz tatillerinin bütün kazanımlarını bir araya getiren son sütuna bakalım. Yoksul çocukların okuma skorları, 26 puan yükseliyor. Okuma becerileri söz konusu olduğunda, okul devreye girmediği zaman yoksul çocuklar hiçbir şey öğrenmiyor.

Zengin çocukların okuma skorları ise tam tersi 52,49 puan gibi büyük bir yükseliş gösteriyor. Zengin çocukların yoksul çocuklar karşısındaki avantajının neredeyse tamamı, ayrıcalıklı çocukların okulda olmadıkları zaman hangi yollarla öğrenmeye devam ettikleriyle ilgili.

Burada ne görüyoruz?

Çok gerçek bir olasılık, burada gördüklerimiz, çocuk yetiştirme tarzlarıyla ilgili farklılıkların eğitimdeki sonuçları;

Bu tarz;

“işbirliği odaklı eğitim,  özel programlar,  çeşitli derslere katılım, yaz kampı,  evde okuyabileceği pek çok kitap,

Zengin anne babanın çocuğunun sürekli çevresindeki dünyayla etkin biçimde ilgilenmesini sağlamayı bir sorumluluk olarak kabul etmesi,

Yani bu çocuğun yaz boyunca okumada ve matematikte nasıl ilerleyebileceğini tahmin etmek zor değil…

Oysa aşağı tabakadan gelen çocuk için durum böyle değil. Onu yaz kampına gönderecek para yok. Eğitim yok ve çocuğun evin dört bir yanında canı sıkıldığında okuyabileceği kitaplar yok.

Büyük olasılıkla, sadece bir televizyon var. Yine de yeni arkadaşlar edinerek, sinemaya giderek, hepimizin hayalini kurduğu kedersiz tasasız yaz günlerini yaşayarak harika bir tatil geçirebilir. Ancak bunlardan hiçbiri onun matematik ve okuma becerilerini geliştirmeyecektir ve kedersiz tasasız geçirdiği her yaz günü onu zengin ailenin çocuğundan biraz daha gerisinde bırakacaktır.

Yaz boyunca fakir çocuk televizyon izler ve dışarıda oyunlar oynarken zengin çocuk birkaç ay aralıksız öğrenmeye devam etmektedir.

Bir diğer ayrıntı;

Asya’daki okullarda uzun yaz tatilleri yok. Neden olsun ki? Başarıya giden yolun yılda 360 gün güneş doğmadan önce kalkmak olduğuna inanan kültürler kesinlikle çocuklarına yazın üç ay aralıksız tatil yaptırmayacaktır. ABD’de öğretim yılı ortalama 180 gündür. Güney Kore’de 220 gün. Japonya’da ise 243 gün.

Dünyanın farklı yerlerinden öğrencilere yakın zamanda uygulanan bir matematik testinde, katılımcılara sorulan sorulardan biri de cebir, kalkülüs ve geometri sorularından kaçının daha önce derste öğrenmiş oldukları konuları içerdiğiydi.

On ikinci sınıfa giden Japon öğrenciler için yanıt yüzde 92’ydi.

Bu da yılda 243 gün okula gitmenin değerini ortaya koyuyor. Öğrenilmesi gereken her şeyi öğrenecek zamanınız var ve unutacak zamanınız pek yok.

On ikinci sınıfa giden Amerikalı öğrenciler için bu oran yüzde 54’tü.  yoksul öğrencilerle ilgili okul sorunu yok. Yaz tatili sorunu var…’’

(Malcolm Gladwell)

İlginizi çekebilir

ÇEKMEKÖY’DE SAHA NE DİYOR!

ÇEKMEKÖY’DE SAHA NE DİYOR!

selyus