Ana Sayfa İÇ POLİTİKA 26 Ekim 2017

Devlet, ilişkiler ve dostluklar

Deneyimli siyaset adamı ve AK Parti Pazar eski İlçe Başkanı İlhami Günaydın, “Devletle,İlişkiler ve Dostluklar…” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın devlet başkanlığı ile ilgili analizler yapan Günaydın’ın bu akıcı yazısıyla sizleri başbaşa bırakıyoruz…

DEVLETLER, İLİŞKİLER VE DOSTLUKLAR… 

Hep söyleriz. Devletlerarası ilişkilerde esas olan çıkarlardır. Kalıcı dostluklar asla yoktur ve olamaz. Her ülke ikili ilişkilerinde öncelikli hedefleri ülkelerinin çıkarlarıdır. Asgari müştereklerde anlaşır ve bu doğrultuda müzakere yaparlar. Tabii gücünüz nispetinde masada söz sahibi olursunuz. Eğer güçlü değilseniz, daha ilk oturumunuzda masada yenilgiye uğrarsınız. Tarihe baktığınızda bunların örneklerini çokça görürsünüz. Nelerin kaybedildiği, nelerin kazanıldığını…

Türkiye ile ABD’nin müttefikliği resmi olarak 1952 yılında NATO’ya girmemizle birlikte başladığı kabul edilir. Evet, müttefik olduğunuz devletler bile kendi çıkarları söz konusu olduğunda size düşman olabiliyor. Müttefik, aynı zamanda ortak hareket eden dost ülke manasına gelir. Şöyle bir bakalım, şu bizim dost, müttefik görünümlü fakat arka planında Türk ve Müslüman düşmanlığı yatan hain devletlere…

Başta ABD olmak üzere Almanya, Belçika ve Fransa gibi NATO’da beraber olduğumuz ülkeler, otuz yılı aşkın bir süredir devam eden PKK terör örgütüne karşı mücadelemizde, bırakın yanımızda olmayı, kendi ülkelerinde teröristlere kucak açarak maddi ve manevi destekleriyle ülkemizin istikrarını bozmak ve parçalanmasına katkı sunmak için her türlü faaliyetlerini aleni bir şekilde sürdürmektedirler. Kendilerine saldırı olunca bu saldırıyı gerekçe sayarak, hiç alakası olmayan ve fakat hedefinde yer alan İslam ülkelerine savaş açmayı, dolayısıyla böl, parçala hükmet anlayışıyla girdiği ülkeleri tarumar ettiğini görürsünüz.

Evet.. Küfür tek millettir der inancımız. Sizin Müslüman olmanız onlar için yeterli bir sebeptir. NATO imiş ,müttefik devletler imiş hepsi hikaye.. NATO’daki müttefiklerimiz, FETÖ ve PKK başta olmak üzere Avrupa’nın neredeyse tamamında faaliyetlerini rahatlıkla sürdürmekte, FAO’yu yasaklamadıkları gibi sözde terörist olarak tanıdıkları PKK’nın farklı isimlerde faaliyetlerine de izin vermektedirler.

FETÖ 15 Temmuz hain darbe girişimi milletimizin tarihe geçen şanlı direnişiyle püskürtüldü ve engellendi.15 Temmuz işgal girişiminde,(işgal diyorum çünkü uluslararası boyutu olan, Haçlı Siyonist ittifakının desteği olan bir kalkışma)248 vatan evladı şehit edilirken binlerce vatandaşımız da gazi oldu. Şimdi sözde dost müttefik dediğimiz ABD her türlü delillere rağmen iade talebinde bulunduğumuz FETÖ elebaşının iade edilmeyişini hangi dostluk, hangi müttefiklik anlayışıyla izah edebiliriz.

O halde Güçlü olmalıyız, güçlü olmalıyız, güçlü olmalıyız…

Osmanlı bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz güçlü olmak zorunda. Zira bugün süper devletler diye tanımladığımız güçler, dünyaya adalet yerine kan ve gözyaşı sunmaktadırlar. Bunların insafına bırakılan mazlum milletler ise onların zalimlikleri altında inim, inim inlemektedirler. Hayır! hayır! Dünyayı yöneten, insanlıktan nasibini almamış bu zalimler olmamalı… Müslüman yönetilen değil, yöneten olmalı. “Bir insanı öldüren tüm insanlığı, bir insanı yaşatan tüm insanlığı yaşatmış olur” anlayışı bizim inancımız ve bizim hayat biçimimizdir. Öyle Müslüman maskesi altında terörist örgütler kurarak, Müslümanları terörist gösterme çabalarını da bilmiyor değiliz. Bu tür algılarla İslam’dan bir haber insanları etkiliyor olabilirsiniz. Lakin gerçek Müslüman bu oyunlara gelmez. Çünkü o bilir ki Müslüman haksız yere cana kıymaz, zülüm yapmaz. O insanlığa hayat verir, can verir, huzur verir.

Ne zaman ki ülkemizde istikrar ve kalkınma anlamına da bir hamle olur, o zaman görürüz ki içerde ve dışarıda vatan hainleri devreye girer ve istikrarımızı bozmak için her türlü kaos planlarını devreye sokarlar.

istikrarımızı bozmak için her türlü kaos planlarını devreye sokarlar. İstikrarımızı bozmak ve kalkınmamızı engellemek için 1960 darbesi,1980 darbesi, merhum Erbakan hocaya karşı 28 Şubat post modern darbesi ve en son sayın Erdoğan’a karşı 15 temmuz hain darbe girişimi bunların marifetiyle gerçekleşmiştir. Maalesef ki bu darbelerin de arkasında müttefikimiz dediğimiz devletler ve onların içerdeki piyonları vardır. Demek oluyor ki devletlerarası ilişkilerde kalıcı dostluklar yoktur. Çıkar vardır. Bugün iyi olduğunuz bir ülke yarın düşman olabilir. Dün düşman diye mesafe koyduğunuz devletler de bugün dost olabilir. Ülkeler çıkarları için satranç oyununda olduğu gibi hamleler yaparlar. Önemli olan hamleyi doğru yapıp rakibi mat etmek.

Şimdi sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’la yakaladığımız istikrar ve huzurumuzu yeniden bozmak isteyenler yine aynı taktiklerle, diktatör yakıştırmalarıyla ülkemizi itibarsızlaştırmak ve akabinde Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi parçalamak istiyorlar.15 seneden beri seçimle iş başına gelen ve her seferinde birinci parti olan, milletimizin kahir

ekseriyetinin oyunu olan ve teveccühüne mazhar olan insana diktatör diyeceksiniz. Bunu anlamak mümkün değil.

Kasetle, kumpasla gelmek demokratlık, seçimle gelmek diktatörlük öylemi.. Biraz izan lütfen..

Biz sizi ve diktatör yakıştırması yaptığınız devletlere ne düşündüğünüzü çok iyi biliyor ve tanıyoruz. İzin saldırmak için bahaneleriniz bitmez. İşinize gelmeyene diktatör yakıştırması veya nükleer silah üretimi ya da demokrasi götürme bahaneleri.. Sonuç hüsran ve gözyaşı.

Hasılı ülkemiz her türlü terör faaliyetleri ve dış güçlerin oyunlarıyla diz çöktürülmek istenmektedir. Esasen ana gayeleri, o alıştıkları emir komuta zinciri ile hareket eden müstemleke devlet ve onların emir komutasında kukla yöneticilerdir. Fakat hesapları bu sefer ters tepti.

Sayın ERDOĞAN, içerde “yeter artık söz milletin” derken dışarıda ise “yeter artık dünya devletlerinin kaderi sadece beş devletin ağzından çıkacak sözlerle yönetilemez, “Dünya beşten büyüktür” dedi veee planları alt üst oldu.

İşte bunun içindir ki malum güçler tarafından ve onların işbirlikçileriyle birlikte ERDOĞAN düşmanlığı başlatıldı ve bir takım oyunlarla onu sahneden silmek istemektedirler. ERDOĞAN düşmanlığı o kadar ileri boyutlara taşındı ki bazı sözde vatandaşlarımızın, ülkemiz işgal edilsin, batsın, yıkılsın yeter ki ERDOĞAN gitsin mantığıyla hareket ettiklerini üzüntüyle müşahede etmekteyiz. işgal edilen, parçalanan ülkelerin yanı başımızda örnekleri dururken böyle düşünmelerini neyle izah ederiz. Bu nasıl akıl tutulmasıdır anlamakta güçlük çekiyorum. Sayın Bahçeli’nin, söz konusu vatan olunca parti siyasetini bir kenara bırakarak Devletinin ve hükümetin yanında yer almasını bile vatan hainliği ve ihanetle suçlamalarını anlamak mümkün değil. Allah aşkına bir bakın etrafınıza.. Sayın Erdoğan’a karşı kimlerle omuz omuza, kimlerin yanında yer alıyorsunuz.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum. Hedef tahtasında Sayın ERDOĞAN gösterilirken, arka planda ise Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanması yatmaktadır. Dış güçlerin hesapları yarım kaldı.2019 Seçimleri için planlar yapılıyor. Oyunlara gelmeden yeniden büyük Türkiye için bir ve beraber olmalıyız. Selam ve dua ile.

selyus