Murat Türkyılmaz, Kanal İstanbul projesini muhalefetin anlayacağı şekilde tane tane anlattı

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi Temmuz ayı toplantısının 1. Oturumu gerçekleşti. 12 Temmuz Pazartesi günü Haliç Kongre Merkezinde gerçekleşen toplantıda söz alan Pendik Belediye Meclis 1. Başkan Vekili ve İBB AK Parti Grup Sözcüsü Avukat Murat Türkyılmaz, Kanal İstanbul Projesi’ni özellikle de muhalefetin anlayacağı bir şekilde detaylarıyla birlikte tane tane anlattı.

Türkyılmaz, konuşmasının satır aralarında da Kanal İstanbul’a karşı çıkanlara da seviyeli bir üslupla eleştiriler de getirdi.

İBB meclis kürsüsünden seslen AK Parti Grup Sözcüsü Türkyılmaz, “İstanbul Boğazı’ndan geçen her gemi ile tirtir titreyen o nadide yalılar, saraylar,  köşkler, her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, perili ahşap konak, Beykoz, Kanlıca, Sarıyer, Beşiktaş, Eyüp,  boğazın dilberi Sarayburnu, geçen her geminin kirlettiği sularda hayatta kalmaya çalışan istavrit, palamut ve uzun süredir tebessümünden bizleri mahrum bırakan yunuslar, boğazın mor güzeli erguvanlar, su sporları için boğaza can atan fakat haliçten başka bir yer bulamayan genç kardeşlerim, Osmanlı kayıklarıyla boğazda aheste aheste sefa yapmak isteyen ama konforsuz teknelerle boğazı hızla dolanmak zorunda kalan misafirlerimiz, en az deprem kadar tehlikeli ve 16 milyonun hayatını riske edebilecek bir gemiz kazasının arifesinde yaşayan tedirgin boğaz halkı ve kıymetli İstanbul’lular, sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum…..

Geçen ay, bir asırlık hikâye olan Taksim Camii’nden bahsetmiştik. Bugün de kimilerinin; ihanettir, felakettir ve cinayettir dediği fakat bin yıllık bir tarihin hayal kanallarından bugüne kadar süzülüp gelen büyük bir fikir ve iddiadan, en büyük stratejik hamlemiz olan Kanal İstanbul projesinden söz edeceğim.

Zor bir konu seçtiğimin farkındayım, fakat özellikle İstanbul’luların gerçekleri duymaya ihtiyaçları olduğu kanaatindeyim. Çok disiplinli ve çok boyutlu olan Kanal İstanbul projesini tüm boyutlarıyla burada anlatmaya elbette imkân yok, fakat konuşmamda meselenin tüm boyutlarına mümkün olduğunca değinmeye gayret edeceğim.

Meseleye hazırlanırken, meseleyi gerçekten anlamak ve tarafların tezlerini sükûnet içinde değerlendirmeye gayret ettim.  İnşallah meramımı mümkün olduğunca suya sabuna dokunarak anlatmaya çalışacağım.

Değerli Arkadaşlar,

Muhaliflerini ‘çılgına’ çeviren bu büyük proje, Roma Bizans dönemine kadar dayanır. Osmanlı zamanında Kanuni Sultan Süleyman’ın görevlendirdiği Mimar Sinan ve 7 padişah bu projenin hayalini kuran liderlerdi.

Kanal İstanbul projesinin hayalini kuran insanların manevi hatrı için dahi olsa onlara hain ve katil imasında bulunma talihsizliğine keşke düşülmeseydi.

1990’lı yıllarda Karadeniz ile Marmara Denizi arasında bir suyolu oluşturulması fikri TÜBİTAK dergisinde yayınlanan ‘İstanbul Kanalını Düşünüyorum…’ başlıklı bir makalede Enerji Bakanlığı Müşaviri Yüksel Önem tarafından dile getirildi.

Daha sonra merhum Bülent Ecevit ‘Boğaz ve DSP’nin Kanal Projesi’ ismiyle bir proje açıkladı. Proje bugün olduğu gibi Marmara ile Karadeniz’i birbirine bağlayan su yolu fikriydi. Bülent Ecevit, projenin gerekçesini bugün olduğu gibi boğaz trafiği ve boğazlardan geçen tankerlerin oluşturduğu tehlike olarak ifade etmişti. Hatta projenin yap-işlet-devret yöntemiyle ve dış finansmanla yapılacağını açıklamıştı.

Bülent Ecevit’in o dönemde ifade ettiği bir cümle var, bugün olan biteni anlamak bakımından gerçekten çok kıymetli, Ecevit diyor ki; ‘bu projeyi ancak belli çevrelere diyet borcu olmayan bir parti uygulayabilir.’ Biz bugün bu cümleye iştirak ederek bir ilave yapıyoruz: ‘bu projeye karşı çıkanlar öylesine bir nefret ve şiddetle karşı çıkıyorlar ki, sanırsınız bir yerlere verilmiş bir sözleri ve ödenecek diyetleri var.’

Ve hayaller; milletinden başka hiçbir kimseye diyet borcu olmayan Cumhurbaşkanımızın Haliç Kongre Merkezi’nde söylediği şu cümleleriyle gerçek oluyor: ‘Hayal gerçeğe atılmış tohumdur.’

Kanal İstanbul 27 Nisan 2011’de küresel düzeyde etki gücüne sahip bir ekonomik kalkınma ve ekolojik koruma projesinin parçası olarak açıklandı. Kısaca “Kanal İstanbul” olarak adlandırılan bu entegre yatırım projesi, Marmara’dan Karadeniz’e bir kanal açarak İstanbul Boğazı’nda gemi kazalarının önlenmesinin de ötesinde İstanbul’u dünya çapında cazibe merkezi haline getirmeye yönelik bir mega projedir.

Değerli Arkadaşlar,

Öncelikle işte bu büyük projeye dair, Kanal İstanbul’a cansiperane bir şekilde karşı çıkan İBB yönetiminin açıklamaları üzerinden bir okuma yapmak ve fikirlerimiz sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birincisi demokratik blokaj ve tekelci söylem: Sn. Başkan’ın her cümlesinin başında 16 milyon ifadesi geçiyor, yani bu şehirde; kendini, yaşayan herkesin mutlak temsilcisi görme hali. Kanal İstanbul’dan her söz açıldığında 16 milyona ihanettir cümlesini kurmak normal bir psikoloji değil. Size oy vermeyen milyonarca insanın adına konuşma hakkınız yok, Kanal İstanbul’un bu şehre sayısız faydası olacağına inanan milyonlarca insanın, seçmenin, duygu dünyasını; cinayet, felaket, ihanet ile suçlamak haddinize değil. Sizin ifadenizle ‘İstanbul sizin babanızın çiftliği değil!’,

İkincisi; İstanbul’da sanki özerk bir kanton kurulmuş ve tek kurumsal vazifesi merkezi hükümete ve iktidara diklenmek olan bir ruh halinin hâkim olduğunu görüyoruz

Üçüncüsü; Sn. Başkan ve yönetiminin yine dillerinden düşürmedikleri bilim, bilimsel gerçekler, bilim insanları böyle diyor söylemi. Bu ilkel bilimizim ve bilim fetişizmi maalesef gerçek anlamda bilimsellik değil. Her yorumunuzun devamına bilim insanları böyle dedi, şöyle dedi diyerek hakikati söylemiş olmuyorsunuz, bu sizi hakikatin sözcüsü yapmaz. Bilimin sadece bir yorumunu alarak buranın altını çiziyorum yorumunu manşete taşıyarak farklı düşünenleri bilimin dışına itmek aslında medeni değil bilakis dogmatik siyasetin ifadesidir. Bu dil, bilimi siyasi kariyer için araçsallaştıran ve şahsileştiren bir yaklaşımdır.

Dördüncüsü; bilimi rehber edinmiş bir siyaset tarzı yüzlerce bilim insanının desteklediği bir proje için İstanbul’un duvarlarını ‘ya kanal ya İstanbul’ afişleriyle donatır mı? Bu projeye inanan milyonlarca insanın ödediği vergiyi, kendi düşüncenizi ve bilimsel yorumunuzu dayatmak için nasıl çarçur edersiniz, buna hakkınız yok. İstanbul billboardları sizin hizmetlerinizi afişe edeceğiniz mecralardır, bir devlet projesine kafa tutma mecrası değildir.

Üstelik üsluba bakar mısınız? Ya Kanal Ya İstanbul! Yani başka bir seçenek yok Ya İstiklal Ya Ölüm’e gönderme var, sanki İBB yönetimi Süveyş kanalında geçmişte yürüttüğümüz kanal harekâtı gibi bir sefere çıkmış adeta… Bu nobran dili tehlikeli buluyoruz…

Beşincisi; İBB yönetiminin kanal İstanbul’ karşı argüman ve tezlerini dillendirdiği mecra neresiydi? Bilim insanlarının bir araya geldiği Kanal İstanbul çalıştayı. Şöyle bir çalıştay düşünün, bilim insanları birazdan tezlerini ifade edecekler, teorilerini açıklayacaklar, saha araştırmalarını paylaşacaklar ve farklı tezlerin senteziyle bir sonuca ulaşılacak di mi? Fakat hiç de öyle olmuyor, çalıştayın daha başında, açılış konuşmasında; Sn. Başkan; ‘bu kanal ihanettir, bu kanal yanlış bir ameliyattır’ diyerek daha başından adeta çalıştay sonuç bildirgesini okuyor. Yani mesele, dert; tartışmak değil, kendi düşüncenizi bilim insanlarına kabul ettirmek, siyasi pozisyonunuzu bilimin güven duygusuyla tahkim etmek ve pazarlamak. Bu bilim değil, önce hayır ile söze başlayıp sonra da reddinize fetva aramaktır ve bilim insanlarına büyük saygısızlıktır.

Değerli Arkadaşlar, bilim ve demokrasi sosuna bandırılmış bir siyasi operasyon kurgulandığının farkındayız. Bu operasyonun adı Kanal Ankara’dır. Maalesef Kanal İstanbul üzerinden Sn. Cumhurbaşkanımızla aynı fotoğraf karesine girme çabasıdır bu, maalesef diyorum, çünkü İBB gibi köklü bir kurum Sn. İmamoğlu’nun Ankara hayallerine PR ajansı işlevi görmektedir. İstanbul’a asıl ihanet işte budur!

En son yaşadığımız olay üzerinden okumamıza devam edelim. Sazlıdere köprüsü malum Kanal İstanbul’a hizmet edecek önemli köprülerden biri. Sn. Başkan bölgeye koşuyor ve orada basın açıklaması yapıyor. Vay efendim siz aslında Kanal İstanbul’un değil Sazlıdere’nin köprü temelini atıyorsunuz, milleti kandırıyorsunuz.  Köprünün tabliye ve kanal arasındaki yüksekliği 79 metre, neden? Çünkü kanala göre planlandı, altından kanal geçecek.

Hatta açıklamada Sn. Başkan diyor ki askeri sevkiyat yapılmış bölgeye, sanırsınız harp çıkacak, önde başkomutan Sn. İmamoğlu Ya Kanal Ya İstanbul diyerek birazdan hücum emri verecek. Bunlar üzülerek ifade ediyorum devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan, sonradan görme iktidar şımarıklığından başka bir şey değil.

Meselenin bir de siyasi meşruiyet boyutu var. Sn. İmamoğlu diyor ki, aday olmadan evvel ben İstanbul halkıyla Kanal İstanbul hakkındaki düşüncelerimi paylaştım onlar da beni başkan seçtiler, o halde bu projeye karşı çıkabilirim. Sn. Cumhurbaşkanımız Kanal İstanbul projesini 2011 seçimlerinden hemen önce Haliç Kongre merkezinde açıkladı, ben de o salondaydım. Ve o günler de sokaktan 10 seçmene sorsanız deseniz ki Ak Parti’nin en büyük seçim vaadi nedir diye şüphesiz 8’i Kanal İstanbul derdi, o denli öne çıkan bir projeydi. Sonuç ne oldu, AK parti ülke genelinde %50 oy aldı ve tek başına iktidar oldu. Kanal İstanbul için siyasi meşruiyet ise alın size meşruiyet.

Şu konuya da bir açıklık getirelim, Kanal İstanbul; bir İstanbul projesi değil, İstanbul’a yapılan büyük bir Devlet projesidir. Bunu kabul etmeyenleri anlamak gerçekten güç, siyaset biliminde yeni bir tartışma alanı açtılar. Devlet projesi, hükümet projesi. Meseleye böyle çarpık bakınca elbette ana muhalefet lideri iş insanlarına seslenip şunu diyebiliyor, sakın ihaleye girmeyin paralarınızı ödemeyeceğiz, ey bankalar kredi vermeyin ödemeyeceğiz. İktidarı görmeden paçayı sıvamışlar.

Türkiye’nin en köklü siyasi partisinin genel başkanı böyle bir cümle kurabilir mi, partinin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal’in yeni bir devlet kurarken bile duyun u umumiye ile Osmanlı borçlarını üstlenirken gösterdiği devlet adamlığından hiç mi ders çıkartmazsınız, IMF’ye olan borçlarınızı kuruş kuruş hükümetimiz ödemedi mi?

Bakın burada bir şey söylemem lazım, geçen ay CHP’ yi kötülemekle itham edildim, şimdi de biraz iltifat edeceğim. Buradan manşetlik, flash bir cümle söylüyorum: ‘CHP bu ülkenin büyük projelerinin gizli kahramanıdır.’ Buna gerçekten inanmaya başladık, Şöyle ki: CHP birinci köprüye, ikinci köprüye, üçüncü köprüye, üçüncü hava limanına, Marmaray a, Avrasya ya karşı çıktı değil mi? Sonuçta ne oldu? Karşı çıkılan projelerin hepsi yapıldı. Sabiha Gökçen’e uçak inmez demişler, yılda 12 milyon yolcu inmiş; Marmaray’a gerek yok demişler 500 milyondan fazla yolcu taşımış; İstanbul Havalimanı güvensiz demişler, 146 destinasyona uçuş yapmış. CHP bu ülkede iktidarı kamçılamak ve iktidar projelerine daha çok asılsın diye hep karşı çıkmıştır.

Değerli Arkadaşlar, CHP ülke menfaatleri için iktidar olmak gibi dünya nimetlerini elinin tersiyle itecek kadar vatansever ve iktidar olmamak için her türlü kınamayı göze alacak kadar civanmert bir siyasi harekettir. Yoksa bir genel Başkanın Sabiha Gökçen havalimanı için ‘uçak inmeyen yere hava limanı yapılır mı?’ diye soru sormasını nasıl açıklayacağız? Allah’tan Kanal İstanbul için su olmayan yere kanal yapılır mı? diye bir soru gelmedi, eleştiri seviyesini henüz o kota indirmediler. Ama terkosun kotunu indirdiler, birazdan anlatacağım. Onun için ey müteahhitler, ey iş adamları, sizler tacirsiniz basiretli olmak zorundasınız, CHP bir projeye karşı çıktı mı koşun oraya, proje garanti, mazi buna şahittir. Siz de merhum Özal gibi yapın, diyor ki: ben bir icraat yapacağım zaman sol kafaların ne söylediğine bakarım. Eğer hiç sesleri çıkmıyorsa o projeyi yapmam, yarısının sesi çıkıyorsa o projeyi revize ederim, eğer hepsi bir ağızdan karşı çıkıyorsa o projeyi yapar bitiririm. Çünkü o proje memleket için hayra vesiledir.

Şimdi gelelim başka bir ticarete, algı piyasasına ve Kanal İstanbul Çalıştayına ve kitabına:

Şimdi söyleyeceklerim lütfen yanlış anlaşılmasın, bilim insanlarının elbette bir dünya görüşü vardır ve düşüncelerini, siyasi görüşlerini herkes gibi ifade edebilirler.  Fakat siyasi görüş ile bilimsel görüşün karıştırıldığı bir zeminde akademik etikten ve bilimsellikten söz edemeyiz. Yapılan kanal istanbul çalıştayında bir tane farklı düşünen akademisyen olmaz mı? Kitabın üzerinde çok disiplinli yazıyor ama tek görüşlü olduğunu söylemeliyim. Bırakın Kanal İstanbul’u desteklemeyi, projenin koruduğu boğazın güvenliği adına önerilmiş adam akıllı bir tek alternatif teklif yok! Kanal İstanbul’un yapılma gerekçeleri üzerine kafa yorulmamış, iddialar tamamen teoriden ibaret. ÇED raporuna reddiye olarak yazılmış bir eserde, ÇED raporunda 200 ün üzerinde akademisyenin saha çalışmaları, sayısız simülasyon ve arazi çalışmaları olarak 14.000 sayfalık teknik analiz varken Kanal İstanbul Çalıştay kitabında bırakın simülasyonu, alternatif senaryolar dahi kurgulanmamış. Bu çalışma silahtar ağa raporunuz gibi maalesef bilimsellikten uzak sipariş bir çalışmadır.

Şimdi kitaba ilişkin bazı örnekler vermek istiyorum:

Bugünlerde müsilaj sebebiyle solunum yetmezliği yaşayan Marmara ya nefes aldıracak silahtarağa projesinin iptali için hatırlarsanız siparişle rapor yazdırıp İTÜ raporu diye kamuoyuna sunmuştunuz. Daha sonra İTÜ bu raporu yalanlamış ve akademisyenin kişisel görüşleri olduğunu ifade etmişti. Bu hanımefendi kanal İstanbul çalıştayında raportör, kitabında editörlük görevi üstlenmiş. Bu ismi aynı zamanda İSKİ’ye yönetim kurulu üyesi yapmak için bakanlıktan izin istediğinizi de biliyoruz, böyle bir bilim insanının özgürlüğünden ve objektifliğinden söz edilebilir mi ?

Boğaziçi eylemlerinde en ön saflarda yer alan ve Sn. Muharrem İnce’nin deyimiyle eylemcileri kışkırtan Yeşil Sol Parti üyesi bir akademisyen bize bu kitapta çevre iktisadından söz ediyor mesela,

Bu kitapta; gezi direnişinde ön saflarda yer almış hatta sözcülüğünü üstlenmiş, 3. Havalimanına, 3. Köprüye, Marmaray’a, Avrasya’ya isyan etmiş akademisyenlerin bilime bulanmış ideolojik ön yargılarını bilim diye pazarlıyorsunuz mesela,

Sn. Bahçeli muhalefet liderine Çarkçıbaşı dediğinde ilk savunmayı yapan gemi kaptanları derneğinin başkanından görüşler alıyorsunuz çalıştayda,

Boğazlarda gemi kazalarını engellemek için 2018 yılında İSTANBULMAX projesinin zaruretinden dem vuran bir akademisyen kitabınızda gemi kazalarını bu defa görmezden gelebiliyor mesela,

Türk Kılavuz kaptanları derneği başkanı boğazdaki bir kaza için geçmişte şöyle söylüyor: ‘kaza hafif atlatıldı, şayet geminin karinesi yarılıp yakıtı denize aksaydı bugün İstanbul boğazında ciddi bir çevre kirliliği olacaktı diyor ve kitapta kanal İstanbul a karşı bir makale yazıyor ve sizin hatırınız için çark ediyor,

Sosyal medyada sol marjinal örgütlerin propagandasını yapan genç bir akademisyen, İstanbul Planlama Ajansı çalışanı, bize Kanal İstanbul’un arkeolojik zararlarını anlatmaya çalışıyor,

CHP örgütlerinde parti içi eğitim programlarına katılan siyasi eğilimleri herkesçe malum akademisyenlerin bilimsel fantezilerini bilimsel çalışma gibi sunuyorsunuz bu kitapta.

Yani özetle bu çalıştayda tabirimi mazur görün ama körler sağırlar birbirini ağırlamış.

İstanbul teoride durduğu gibi durmaz değerli arkadaşlar, çalıştay notlarında durduğu gibi durmaz, sizden şikâyet değil, sitem değil, mazeret değil, entelektüel fanteziler değil icraat ister, öyle ki bu icraatlar Marmara’ nın jet akıntısı gibi dinamik ve güçlü olmalıdır. Aksi halde bu ekosistem çöker, sizleri uyarmış olayım.

Şimdi de Sn. Başkan’nın Kanal İstanbul Çalıştay akademisyenlerinin görüşlerinden yola çıkarak basın toplantısında ifade ettiği 15 İddiasına cevap vermeye gayret edeceğim.

Bu iddialardan en az tartışılanı ve fakat bence en çok konuşulması gereken Boğazın Güvenliği ve Korunması ve Montrö ilişkisine biraz geniş yer vermek istiyorum.

Başkan 15 maddelik iddialarından birinde şöyle diyor

KANAL İSTANBUL DEMEK MONTRÖ RÜYASI GÖRMEK DEMEKTİR

Cümleden bir şey anladınız mı, iyi bir şey mi söylüyor kötü bir şey mi? Montrö Gazi Mustafa Kemal’in rüyasıydı. Artık Lozan şartları ortadan kalkmıştır diyerek Boğazlar meselesi için diplomatik atak talimatını vermişti. Şimdi de yeni bir rüyamız, hayalimiz var, Montrö ruhunu daha ileriye taşımak.

Değerli Arkadaşlar, Türk Boğazları siyasi, stratejik ve deniz ticareti bakımından dünyanın en önemli boğazlarından biridir. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi; coğrafi, jeolojik, topoğrafik ve ekolojik yapısı, askeri ve ticari yönleri ile her zaman dünyanın gündeminde olmuştur. Dünyanın tek iç denizi olan Marmara, ekolojik bir harika olarak ülkemizin adeta yüzük taşıdır.

Türk Boğazlarının hukuki rejimi Cebelitarık ve Magellan Boğazı gibi geçiş rejimleri özel anlaşmalarla düzenlenmiş bir boğaz türüdür. Ve bu anlaşma hepinizin bildiği gibi 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar sözleşmesidir. Lozan anlaşması sonrasında egemenlik hakkımızı boğazalar komisyonuna vermişken müthiş bir diplomasi atağıyla 1936’da Montrö anlaşması ile boğazlardaki egemenliğimiz tescillenmiş, İlber Ortaylı’nın tabiriyle Lozan tashih edilmiş ve boğazların anahtarı elimize geçmiştir. Montrö; Boğazların ve Karadeniz’in güvenlik karakoludur ve bu görevini sessiz sedasız bir şekilde uzun yıllardır başarıyla yerine getirmektedir.

Montrö Sözleşmesinin konumuzu ilgilendiren en önemli maddesi olan 1. Maddesine göre Boğazlardan geçişte ‘özgür geçiş’ ilkesi benimsenmiştir. Genellikle bu tabir ‘serbest geçiş’ kavramı ile karıştırılıyor. Bu geçiş denetimsiz ve hiçbir düzenlemeye tabi olmaksızın geçiş anlamına gelmemektedir. Geçişler kıyı devleti olan Türkiye’nin barış düzen ve güvenliğine zarar verecek hareketlerden kaçındığı sürece mümkün olacaktır gerek öğreti gerekse yargı kararlarımız da bu yöndedir. Türkiye ulaşım ve geçişe ilişkin hükümler dışında sözleşmede yazılmayan konularda düzenleme yapma yetkisine her zaman sahiptir. Türkiye boğazlar üzerinde ve gemiler üzerinde her türlü zabıta ve yargı yetkisini kullanabilmektedir.

Değerli arkadaşlar,

Montrö imzalandığında boğazlardan yılda 3000 gemi geçerken bugün 50 bin gemi geçmektedir ve bu gemiler o gün öngörülmeyecek kadar tehlikeli yükler taşımaktadır, Gazi Mustafa Kemal’in Lozan’dan beri genel durum değişti cümlesini ‘Montrö’den beri durum değişmiştir, boğaz güvenliğimizi sağlamlaştırmak için Kanal İstanbul ve diğer tedbirleri almak zorundayız.’ deme hakkına elbette sahibiz. Bu tavır hepimize düşen milli bir görevdir.

Meselenin en kritik noktası aslında gemilerin Kanal İstanbul’a nasıl yönlendirileceği noktasında ortaya çıkmaktadır. Değerli Arkadaşlar, Montrö’de açıkça düzenleme olmadığından boğazdan geçen gemiler için sınırsız bir geçiş hakkı sözkonusu değil. Boğazın güvenliği için Türkiye Cumhuriyeti olarak birtakım yasal düzenlemeler yapma hakkına sahibiz. Hali hazırda yürürlükte olan bir boğaz tüzüğümüz de var; boğaz güvenliği, boğaz ekosistemi ve tarihi koridoru korumak, gerekli trafik düzenlemeleri yapmak gibi hukuki kısıtlamalar getirmeye, buranın altını çiziyorum ‘zararsız geçiş isteme’ konusunda meşru ve güçlü bir hakka sahibiz.  Montrö tutanaklarında bu hak çok açık ifade edildiği gibi imza altına alınmış uluslararası sözleşmelerde bu hakkımız akit devletlerce de kabul edilmiştir, hatta bu konuda yargılama yetkisine dahi sahibiz.

Düzenlemelerin titizlikle uygulanacağı bir denetim sisteminin gemilerin bekleme sürelerinin ve demoraj ücretlerinin arttıracağı ve gemilerin Kanal İstanbul’u tercih edecekleri muhakkaktır. Yani gemiler kısıtlamalar nedeniyle ister istemez Kanal İstanbul’u tercih edeceklerdir. Ayrıca her zaman şu gerçek göz ardı ediliyor, ekonomik açıdan çok kıymetli yükler taşıyan gemiler ve şirketler, birazdan anlatacağım çok çetin şartlarda geçiş yaptıkları boğazlarda bir kaza nedeniyle uğrayabilecekleri zararları Kanal İstanbul gibi güvenli bir kanaldan geçmeye neden tercih etsinler, size mantıklı geliyor mu? Sigortalarına ödedikleri yüzbinlerce dolar yerine rizikonun azalacağı kanal İstanbul’dan geçerken sigortadan sağlayacakları avantajın bir kısmını neden Kanal İstanbul’a ücret olarak ödemek istemesinler?

Artan deniz ticaret hacmi, bekleme sürelerinin artması, Kanal İstanbul alternatifi sebebiyle az evvel ifade ettiğim düzenlemeler sonrasında gemilerin neredeyse yarısının Kanal İstanbul’u tercih edecekleri simülasyonlarla tespit edilmiştir. Bu konuda ÇED raporunda ifadeler olduğu gibi, konuyu esas alan iki yüksek lisans tezi hazırlanmıştır, ilgilenen arkadaşlarla isterlerse paylaşabilirim.

Bir de akla zarar değerlendirmeler görüyoruz, neymiş bu kanal projesi ABD projesiymiş, buradan ABD savaş gemileri geçecekmiş? Tekrar ifade ediyorum: Montrö: İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizini kapsamaktadır. ABD’ Kanal İstanbul’a nereden gelecek, Fatih gibi Trakya üzerinden gemileri yürüterek gelecek derseniz eyvallah ama değilse Montrö hukukuna göre kıyıdaş olmayan ülkeler statüsünde bugüne kadar tabi olduğu hukuki rejime tabi olmaya aynen devam edecektir.

Değerli Arkadaşlar,

Boğazlardaki egemenliğimiz kırmızı çizgimizdir ve fakat bir o kadar da Boğazlar’ın güvenliği önceliğimizdir. Boğazlarımızdan tabiri caizse bu millete zarar verecek bir tek haram lokma geçsin istemiyoruz, derdimiz esasında budur.

Boğazın ekolojik güvenliği, can güvenliği, boğazın tarihi ve kültürel güvenliği maalesef risk altındadır. İstanbul Boğazı’nda denizde aynı anda dört yönlü̈ trafik işlemektedir. Boğazlarda yaşanan bu yoğun trafik birçok kazaya neden olmakta ve her geçiş boğazlarımız için potansiyel tehlike arz etmektedir. Gemi sayısı azalıyor iddiası anlamsızdır, gemi sayısı azalırken istatistikler yükün hem nicelik olarak arttığını hem de nitelik olarak tehlikeli yükler bakımından riskin arttığını ortaya koymaktadır.

Geçmişte yaşanan bazı kazaları sizlere örnekleyerek riskin boyutlarını çok daha net ortaya koymaya çalışacağım.

Romanya bandıralı İndependenta adlı tanker ile Yunan kuru yük gemisi ile çarpıştı. 100 bin ton ham petrol taşıyan Rumen tankerinin infilak ettiği kazada 43 denizci hayatını kaybetti. Boğazda binlerce ev ve iş yeri maddi hasar gördü. Bu kaza boğazda meydana gelen en büyük kaza olarak tarihe geçti ve yangın 2 ay sürdü. Bu kaza deniz canlılarının %96‟sının ölümüne yol açmıştır. Sadece 9 deniz dibi canlı türü hayatta kalabilmiştir.

Bir amonyak yüklü̈ geminin infilakı sebebi ile, amonyağın havaya yayılması durumunda Denizcilik Müsteşarlığı‟nın verilerine göre havada metreküpte 1.3 gr olması halinde yarım saatten az bu havanın solunmasının öldürücü olduğu belirtilmektedir. Bu tür bir kaza 1988 yılında Malta Bandıralı bir tanker ile amonyak yüklü̈ Panama Bandıralı bir geminin çarpışması sonucu yaşanmış, rüzgârın ters yönden esmesiyle büyük bir facia ucuz atlatılmıştır.

Hani o dilinizden düşürmediğiniz 16 milyon insanın yaşadığı bu güzel şehir İstanbul’da, Allah korusun çok sayıda insanın ölüm ve hastalanma riski var, tarihi dokusu itibariyle büyük değere sahip yalılar, tarihi eserler, saraylar zarar görebilir veya yok olabilir. Bu kazalar, geri dönüşü olmayacak şekilde deniz ekosistemine zarar verebilir, boğazın kapatılması sonucu dünya ticareti kesintiye uğrayabilir.  (Süveyş kanalı kazası)

Boğazlarımız sahip olduğu morfolojik yapı, sis, su akıntıları, yağışlar gibi sebeplerden dolayı kaptanlar için adeta bir survivor parkuru özelliği taşır. İstanbul Boğazı Malakka Boğazı’ndan sonra dünyanın en tehlikeli ve işlek boğazı olarak kabul edilmektedir. Prof. Dr. Cemal Saydam’ın şu ifadesi manidardır, ki bu isim Kanal İstanbul çalıştay kitabında makalesi olan bir isimdir, diyor ki: ‘canını seven boğaza kılavuz kaptansız çıkmaz çünkü bu güzergahın zorlukları sebebiyle bir kaptan Çanakkale boğazına gelinceye değin terden sırılsıklam olur ve birkaç kez çamaşırlarını değiştirmek zorunda kalır der.’ (Kılavuz kaptan)

Son on yılda 150 gemi kazasının yaşandığı düşünüldüğünde Montrö’nün imkân verdiği ölçüde gerekli iç hukuksal düzenlemeleri kullanarak en az deprem kadar büyük bir tehlike sebebiyle, konuştuğumuz Kentsel Dönüşüm gibi Denizel Dönüşümü de mecbur kılmaktadır.

Şimdi size bu bağlamda boğaz geçişlerinden şu anda elde ettiğimiz ekonomik gelire dair kısaca bilgi vermek istiyorum. Türkiye geçiş̧ ücretinin şu anda onda birini almaktadır, yani geçen her gemiye güncel dünya rayici üzerinden yaklaşık %94 indirim yapmaktayız. Kanal İstanbul faaliyete geçmesi durumunda bekleme yapmak istemeyen gemiler güvenli geçiş̧ sağlayarak artı ücret ödeyerek geçmesi hedeflenmektedir.

Tekrar altını çizmek istiyorum burada önemli olan kanaldan para kazanmak değil boğazları korumak ve kollamaktır. Yapılan projeksiyon ve hesaplamalara göre Kanal İstanbul’un açıldığı ilk yıl yılda 1,5 milyar dolar gelir bekleniyor, şu anda bir yılda elde ettiğimiz gelir 135 milyon dolar, işletme masraflarını anca karşılıyoruz. 2035’te ise yıllık 5 milyar dolara çıkacak bir gelirden söz ediyoruz.

Şimdi gelelim Sn. Başkan’ın mübalağalı ve sözde bilimsel diğer iddialarına;

Başkan Diyor ki:

KANAL İSTANBUL DEMEK, SUSUZLUĞA MAHKUMİYET DEMEK

İstanbul’u susuzluğa korkarım Kanal İstanbul değil sizin basiretsiz yönetiminiz mahkûm edecek. 2 yılda 40  yıllık kurum olsan İSKİ’yi; mülklerini satışa ve ipoteğe, alacaklarını temlike ve kredi kurumları için kefalete muhtaç duruma getirmeyi siz başardınız. İstanbul’u kuraklık değil İstanbul’un başına gelen yönetim afeti susuz bırakacak.

Biz yine de iddianızı ciddiye alalım ve cevap verelim:

Değerli Arkadaşlar,

Kanal İstanbul projesi sebebiyle Sazlıdere ’den kaybedilecek suların çok daha fazlası yeni yapılacak Karamandere, Hamzalı ve Pirinççi barajları ile İstanbul’a kazandırılmış olacak. Sözü edildiği gibi Terkos ve Sazlıdere için en kötü senaryo gerçekleşse bile İstanbul suyuna negatif etkisi %3 olacak. İstanbul şu an yılda 1 milyar  metreküp su tüketiyor, Melen projesi ve 3 baraj tamamlandığında ilave yıllık 1.1 milyar metreküp daha İstanbul’a su kazandırılacak, yani İstanbul’un su temini tam iki katına çıkacak. Kanal İstanbul sonrası İstanbul’un su ihtiyacı inşallah kalmayacak.

Sn. Başkan’ın iddialarından biri de Terkos Gölüne tuzlu su sızıntısı olacak iddiası. Hangi bilim adamlarından bilgi alıyorsunuz bilmiyorum ama Terkos gölü Kanal İstanbul’dan daha yüksekte değerli arkadaşlar. Hani Necip Fazıl Sakarya şiirinde diyor ya: ‘fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne’ Sn. Başkan bu iddiasında Kanal İstanbul’u yokuş yukarı çıkarıyor. Nasreddin hoca misali, Terkos gölüne bir maya çalalım, ya tutarsa hikayesi…

Gelelim bir diğer İddiaya: ‘KANAL İSTANBUL DEMEK DEPREM RİSKİNİ TETİKLEMEK DEMEK’

Fatih Altaylı ’nın programında Celal Şengör hocanın da katıldığı bir programda Sn. İmamoğlu diyor ki Celal hocaya: hocam emrinizdeyiz, baş tacısınız. Siz ne derseniz o meyanında cümleler sarf ediyor. Sonra Sn. İmamoğlu’nun katıldığı başka bir programda Celal hocayı telefonla programa alıyorlar, sonrasında Sn. Başkan diyor ki: bu yaptığınız çok ayıp bana sormadan programa telefonla bağlamanız çok yanlış. Sn. Başkan hani Celal Hoca baş tacıydı? Ne değişti biliyor musunuz? Celal hoca Kanal İstanbul’un depreme etkisi vardı cümlenize safsata dedi de ondan. Kanal İstanbul çalıştayına Celal Şengör Hoca’yı neden çağırmadınız?

Değerli arkadaşlar, ÇED raporunda deprem ve tsunamiye ilişkin tüm jeoteknik ve geoteknik saha çalışmaları yapılmış ve simülasyonlar neticesinde Kanal İstanbul’un depreme bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca 2500 yıllık deprem tekrarları esas alınarak en büyük deprem ivmesine göre hesaplamalar yapılmış ve tasarım buna göre hazırlanmıştır. Kanal İstanbul güzergahında aktif fay hattı yoktur ve en yakın kuzey Anadolu fay hattına 11 km, Çınarcık fay hattına da 30 km mesafededir.  ÇED raporunda yapılan bu tespitlere karşılık çalıştay raporunda bir tane saha araştırması bulamazsınız, ancak masa başında hazırlanmış deprem teorileri bulursunuz. Başkanın iddiasını Kanal İstanbul’un depremi tetikleyeceğini kabul edersek bugün kurmayı planladığımız deprem afet komisyonuna gerek yok. Depreme çare bulduk demektir, Sn. Başkanın iddiasına göre 20 metre derinliğinde yapılacak olan kanal depremi tetikliyorsa, metrolarımızın hatlarını hasır çelik ve betonlarla kaplarsak depremi durdurmuş oluruz.

Böyle gülünç ve evhamlı bir ruh hali deprem olur diye evinin bahçesine havuz bile yapmaz değerli arkadaşlar. Siz henüz bitmemiş projenin deprem teorileriyle uğraşacağınıza İstanbul için her yıl söz verdiğiniz 20 bin konutu yapmaya koyulun, 2 yıl geçti elde var 0.

Sn. Başkan’ın bir diğer iddiası: KANAL İSTANBUL DEMEK, İSTANBUL’UN DOĞASINI SONSUZA KADAR KATLETMEK DEMEK

Ne büyük ne beylik laflar di mi değerli arkadaşlar? Ne diyor Başkan: İstanbul’un eko sistemine zarar vereceksiniz. Asıl bu egosisteminiz İstanbul’a zarar veriyor: Başkan diyor ki: çevre katliamı yapacaksınız, ısı adası oluşturacaksınız, deniz canlıları ve kuşların dinlenme bölgeleri yok olacak. Feryad ü figan ediyor…

Şu boğazlardan geçen gemi kazalarında ve kirlenme sebebiyle, nesli tükenen yüzlerce deniz canlısı, binlerce martı, su kuşu, kazalar sebebiyle oluşan amonyak etkisinden zarar gören boğazın güzelim faunası, erguvanlar, çevre kirliği, son yaşadığımız müsilaj ve boğaza etkisini konuşalım… Henüz başlamamış projenin çevresel etkileriyle yatıp kalkacaksınız, dünyada eşi benzeri olmayan ve geçmişte onca facia yaşamış boğaz için tek kelime etmeyeceksiniz, bir tek aksiyon almayacaksınız…

Gelelim iddiaya: ÇED raporunda aslında bu iddialara açıklık getirilmiş ve açıkça yazılmış ama projeye baştan hayır deyince tabi okumak da nasip olmuyor. Biz ısrarla ve inatla anlatmaya ve toplumu aydınlatmaya devam edeceğiz. Kanal İstanbul güzergahında tüm flora ve fauna türleri, endemik ve nadir bitkiler ve genel olarak habitat ÇED raporunda detaylı bir şekilde değerlendirilmiştir. Riskler hesaplanmış ve raporda tedbirler uzun uzadıya izah edilmiş ve Biyolojik Çeşitlilik Eylem Planı hazırlanmıştır. Konuyla ilgili 12 bilim insanı görev yapmıştır. Başkanın iddia ettiği yer altı suları kayıplarına ilişkin çalıştayda bilimsel bir çalışma maalesef bulamadım. Ama ÇED raporunda bölgede 8 adet pompaj ve 17 adet gözlem kuyusu ile yapılan değerlendirmelerin sonuçları paylaşılmış ve herhangi bir kaçak olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca Bölgede, yeni 4, 67 milyon metrekare orman alanı, 86.5 milyon metrekare bölgesel yeşil alan oluşturulacaktır. Kanal İstanbul güzergâhında bulunan doğal yeşillikler büyük ölçüde orman vasfını kaybetmiş makilik-fundalıklardan oluşmaktadır. Ormanlık arazinin oranı iddia edilenin onda birinden daha azdır.

Devam edelim: Başkan diyor ki KANAL İSTANBUL DEMEK, İSTANBUL’UN TARİHİNİ YOK ETMEK DEMEK

Değerli arkadaşlar biz iktidara geldiğimizde tarihi eser restorasyonu kaçtı biliyor musunuz? 460 Peki biz kaç tarihi eseri bugüne kadar restore ettik, 5 bin 60. Bunu bize nasıl söylersiniz? En son çok şükür Ayasofya’yı ibadete açtık, asli hüviyetine çevirdik. Fakat sizin Kanal İstanbul kitabının yazarlarından ve bize tarih bilinci dersi veren bir akademisyen, Ayasofya’nın cami olması önemli değil, tartışmalar anlamsız, depreme dayanıklı mı onu konuşmamız lazım diye bir cümle kuruyor mesela. Sonra da bize Kanal İstanbul ‘un tarihi eserlere verdiği zararları anlatmaya çalışıyor.

Değerli arkadaşlar ÇED raporunda özel olarak hazırlanmış Arkeoloji Raporu yer alıyor. Koruma-Kullanım dengesi içerisinde burada bulunan arkeolojik park alanı aynen korunuyor. Başkanın iddia ettiğinin aksine Bathenoa Antik Kenti ve Yarımburgaz Mağaraları Kanal İstanbul çalışma sahası dışındadır. Kazı sonrası çıkan eserler de Marmaray’da yaptığımız gibi kültürel envanterine dahil edilecek ve korunacaktır.

Tekrar söylüyorum, UNESCO tarafından korumaya alınmış boğazlara da ki tarihi eserleri korumak için yapılan Kanal İstanbul projesini beğenmeyebilirsiniz fakat koca çalıştayda bir tane boğazın kültürel ve tarihi koridorunu korumak adına alternatif bir öneri olmaz mı? Yok maalesef yok, çünkü mesele üç beş ağaç olmadığı gibi üç beş tarihi eser de değil.

Başkan diyor ki KANAL İSTANBUL DEMEK 82 MİLYONUN SIRTINA EN AZ 110 MİLYAR LİRALIK YENİ VERGİ YÜKÜ DEMEK

Bu projenin maliyeti 75 milyar, ayrıca İBB ye de 35 milyar ek yük getiriyorsunuz ikinci iddiada bu. Ama asıl mesele bence ikincisi, AK Parti projesine 35 milyar vermek zor geliyor ama biz yine de iddiayı ciddiye alalım ve cevap verelim.

Değerli Arkadaşlar bu projenin yap işlet devret modeliyle yapılacağı beyan edildi, projeye devlet para ödemeyecek. Asıl gülünç olan, buranın yap işlet devret ile yapılmasına ilişkin yasal düzenlemenin iptali için CHP vekilleri Anayasa Mahkemesi’ne gitmesiydi, yani bugün eleştirilerinin tersine öz sermayeyle yapılsın diye mahkemeye gittiler. Kaynak soranlar İBB’ nin çalıştay kitabında, son makaleye bakabilirler…

Ayrıca Başkan’ın İSKİ isale hatlarına ilişkin İBB’ ye mali yük getirildiği iddiasına karşı da bir şeyler söyleyelim;

Kanal İstanbul güzergahında bulunan İçme suyu isale hatlarının Kanal İstanbul güzergahının batısından doğusuna geçerek İstanbul’a su iletmeye devam etmesi amacıyla, İSKİ hatlarına hizmet edecek 4 bin mm Basınçlı Tünel ve 5 bin mm galeri tünel geçişleri yapılacak. Bu çalışma proje yapım sürecinde ilk yapımına başlanacak yapılardan olacak. Bu arada protokolü hukuksuz bir şekilde iptal ettiniz, protokolü onaylayan biziz, iptal edecek olan da bu meclistir. Siz yine de yükümlülüklerinizi yerine getirmek istemezseniz, biz müsilaj da olduğu gibi yine durumdan vazife çıkarır, sağa sola bakmadan üzerimize düşeni yaparız, İstanbul’lular müsterih olsunlar.

Sayın Başkan hesaplamalarını, Kanal İstanbul projesine yapılacak yatırımla şu kadar Marmaray, şu kadar Avrasya, şu kadar metro yapılır gibi mukayeselerle yapıyor. Karşı çıktığınız Marmaray, karşı çıktığınız Avrasya ve AK Parti projeleri üzerinden finansal değerlendirme yapmanız gerçekten ilginç. Ama partinizi böyle bir proje ile mukayese edilecek kaç büyük proje oldu ki cumhuriyet tarihinde, siz de haklısınız…

Başkan diyor ki KANAL İSTANBUL DEMEK İSTANBULLULARI TRAFİKTE İKİ KAT PERİŞAN ETMEK DEMEK

Başkan aslında diyor ki İstanbul trafiği Fazilet Durağına dönmesin, biz de aynı şeyi söylüyoruz. Benim zaten trafikle başım dertte bir de siz dert açmayın diyor başkan. Finans yok, bütçe yok, metro duraklarına beton döküyorum, siz nelerle uğraşıyorsunuz diyor.

Başakşehir ve Arnavutköy ilçelerini fiziki olarak ikiye ayıran proje kapsamında güzergâh üzerinde yapılan karayolu geçişi çalışmalarında 7 adet karayolu 1 adet demiryolu köprü geçişi planlandı değerli arkadaşlar, İstanbul’lular rahat olsun. ÇED raporunda, Kanal inşaatı ile mevcut ve planlanan yolların herhangi bir olumsuz etkileşim olmadan deplase edilebilmesi için alınması gereken önlemlerin tamamı planlanmış durumda.

Başkan diyor ki KANAL İSTANBUL DEMEK 50 YILLIK HAFRİYAT DEMEK

Karadeniz’de yapılacak kıyı dolguları, kanal hafriyatından çıkacak malzeme ile yapılacak. Kanalın gerçekleştirilmesi için yaklaşık 1,1 milyar metreküp seviyesinde hafriyat yapılacak. Söz konusu hafriyat malzemesinin klasik kara depolamaları ile bertaraf edilmesi mümkün görünmüyor. Bu noktada projenin konumundan kaynaklı avantajı kullanılacak ve hafriyatın kıyı dolgusu yapılarak bertaraf edilmesi hem ekonomik ve hem de çevresel açıdan en uygun çözüm olacak. Ve hafriyat kamyonları İstanbul’a girmeyecek, yapılacak dolgu ile batıda Terkos ve Karadeniz buluşması engellenecek, doğuda ise lojistik merkezi için kullanılacaktır.

Başkan diyor ki KANAL İSTANBUL DEMEK İSTANBULA 1.2 MİLYON YENİ NÜFUS DEMEK

Değerli Arkadaşlar, İstanbul’un nüfusu 2010’dan bu yana yıllık sadece 220 bin artmış olup, bu artışın %80’i şehrin doğal nüfus artışıdır. Hatta İstanbul’un nüfusu 2020 yılında 56 bin kişi azalmıştır. Ayrıca, İstanbul’da yeni kurulan Başakşehir gibi ilçelerdeki toplu konutlara şehir dışından değil büyük ölçüde şehir içinde yerleşim olmuştur. Dolayısıyla, İstanbul’un  (otuzda biri) kadar olan bir şehrin nüfus patlamasına neden olması mümkün değildir.

Bölgeye yatay mimariyi esas alan maksimum 4*5 katlı binalardan oluşan mahalle esaslı toplamda 500.000 nüfuslu iki akıllı şehir inşa edilecektir.

Değerli arkadaşlar İstanbul’da 8 bin hektar donatı alanı var, 3000 hektarın üzerinde bina var. Yani okul alanı, yeşil alan, park alanı, kültürel tesis alanı ve cami alanlarının üzerinde binalar var. Bunları kamuya tekrar kazandırmak zorundayız, işte bunun için de rezerv alana ihtiyacınız var. Bu rezerv alan kanal istanbul’dan karşılanacak.

Bu alanları kamulaştırmaya kimsenin gücü yetmez. Dolayısıyla kanal istanbul ve çevresine İstanbul içerisinden nüfus hareketi olacaktır. Yoksa dışarıdan elbette nüfus gelecektir ama öncelik İstanbul içinden nüfusu kaydırmak ve böylece hem kentin nüfus yükünü yaymak ve rahatlatmak hem donatı alanlarını halkımıza açmak hem de deprem riskinde olan binaları dönüştürmek. Endişe etmeyin, dışarıda AK Partili seçmen taşımayacağız.

Başkan diyor ki: KANAL İSTANBUL DEMEK 8 MİLYON NÜFUSU BİR ADAYA HAPSETMEK DEMEK

İfadelere bakar mısınız, 8 milyon insanı hapsedecekmişiz. Adalarda yaşayan vatandaşlarımız acaba böyle mi hissediyorlar? Milli savunmayı nasıl sağlayacakmışız?

Değerli Arkadaşlar, Trakya’yı savunmakla görevli Birinci Ordu’nun vurucu gücünün yaklaşık %90’ı Kanal İstanbul’un Trakya tarafında konuşludur. Dolayısıyla, Trakya’nın savunulmasında herhangi bir sorun yaşanmayacağı uzmanlarca belirtilmektedir. Ayrıca, bu iddia geçerli olsaydı Kanal İstanbul’un iki katından daha büyük olan İstanbul Boğazı ile dört katından daha büyük olan Çanakkale Boğazı Trakya’nın ve İstanbul’un savunulmasını günümüze kadar sıkıntıya sokardı. Çünkü Türk ordusunun büyük bölümü Anadolu’da konuşludur.

Bu insanların depremlerde can güvenliğini nasıl sağlayacak mışız, deprem olunca insanlar nereye kaçakamış? Dünyada en çok depremin görüldüğü deprem ülkesi Japonya’da deprem olunca insanların adadan kaçtıklarına hiç gördünüz mü? Bu sahne penguene manşet olur ama yaparlar mı bilmiyorum, Misvak yapsa ne güzel olur. Deprem ya da bir afet anında ilk eylem kişilerin binalardan tahliyesi ve en yakın toplanma yerine intikalidir. Bu ise her semt mahalle ölçeğinde özelinde planlanır. 8 milyon insanın depremde Küçükçekmece-Durusu hattının batısına kaçması gibi bir eylem planımız mevcut değildir.

Başkan diyor ki: KANAL İSTANBUL DEMEK MANEVİYATI YOK ETMEK DEMEKTİR

Kanal İstanbul’u desteklediğimiz için başkan bizleri neredeyse cehenneme gönderecek. İddiayı duyunca insan irkiliyor sonra başkanın söylediklerini dinleyince biraz rahatlıyorsunuz. Meğer başkan sular atlında kalacak mezarlardan bahsediyormuş. Maneviyat deyince akıllarına mezar gelenler Boğazın manevi abidelerini maalesef görmüyor. Bu aralar CHP de dini söylem çok kullanılır oldu, geçen gün Sn. Kılıçdaroğlu AK Parti’ye oy vermek günahtır dedi. Yakın cennetten de arsa dağıtırsanız şaşırmayız. Bu arada son kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye’de günahkâr sayısı %54 civarındaymış.

Değerli arkadaşlar, mezarlık alanları ÇED raporunda da ifade edildiği üzere proje alanı dışındadır. Allah tüm göçmüşlerimize bu vesileyle rahmet eylesin.

SON OLARAK SN. BAŞKAN ÇOK TEHLİKELİ BİR CÜMLE DAHA KURUYOR KANAL İSTANBUL DEMEK BU MİLLETİ SEVMEMEK DEMEK

Değerli Arkadaşlar, ben bu iddiaya cevap vermekten ar ederim, haya ederim. Devlet ve millet aşkını önce elleri barut kokan ortaklarınıza anlatın.

Değerli Arkadaşlar,

İbn-i Haldun’un deyimiyle; Coğrafya kaderdir. İstanbul konumu ve üç imparatorluğa başkentlik etmiş müstesna önemiyle dünyada küresel kent olma iddiasının en çok yakıştığı şehirdir. Ve esas iddiamız İstanbul u alternatif medeniyet hayalimizin merkez üssü yapmaktır. İşte bu iddiayla mütenasip olarak; İstanbul’da son dönemde gerçekleştirilen on milyarlarca dolarlık büyük altyapı yatırımlar yapıyoruz: İstanbul Havalimanı, Marmaray, Avrasya Tüneli, Kuzey Marmara Otoyolu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, hızlı tren hatları, metro hatları, Galataport, Haliçport, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi, Çamlıca Kulesi, şehir hastaneleri, millet bahçeleri ve kentsel dönüşüm projeleri İstanbul’a dair vizyonumuzu gösteren büyük yatırımlardır. Bu vizyonun en önemli ayağı şimdi Kanal İstanbul olacaktır. Kanal İstanbul, şehri küresel şehirler liginin en üst kategorisine taşıyabilecek potansiyele sahip çok sayıda yatırımı kapsamakta olup, Türkiye tarihinin en büyük entegre ekonomik gelişim projesidir.

Bu proje ile nasıl bir İstanbul hayal ediyoruz ve İstanbul’lulara ne vadediyoruz? Şu ekonomik krizde ne gerek var diyenler özellikle bu kısmı dikkatle dinlesin:

  • Kanalın açılmasıyla birlikte İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiği büyük ölçüde azalacak ve böylece dünyanın en güzel suyollarından biri olan İstanbul Boğazı; su sporlarının rahatça yapıldığı, halkın Boğaz’ın doğal güzelliklerinin ve tarihî değerlerinin keyfini doyasıya yaşadığı bir spor, sağlıklı yaşam, kültür ve turizm havzasına dönüşecektir. Bütün dünyadan milyonlarca insanı ve entelektüeli kendisine çekecek bir destinasyona dönüşecek olan Boğaz, İstanbul’a Miami, Sidney, Singapur ve Dubai ile rekabet edebilecek bir kapasite kazanacaktır.
  • Beş yüz bin insanın yaşayacağı akıllı ve ekolojik şehir: San Francisco, Cannes, Gold Coast ve Vancouver gibi şehirler dünyanın en varlıklı insanlarının büyük gayrimenkul yatırımlarına ev sahipliği yaparken, İstanbul küresel gayrimenkul piyasasında hak ettiği paya sahip değildir. Nitekim İstanbul The Wealth Report adlı kentsel gayrimenkul endeksinde son beş yılda yüz şehir arasında ortalama yetmiş üçüncü sırada yer alarak Seul, Manila ve Moskova gibi şehirlerin bile gerisinde kalmıştır. Kanal İstanbul kapsamında inşa edilecek olan akıllı ve ekolojik şehir bir yandan İstanbul genelinde gerçekleştirilecek kentsel dönüşüm çalışmalarında rezerv konut ihtiyacını karşılarken diğer yandan da küresel gayrimenkul sermayesinin Türkiye’ye akışını hızlandıracak ve İstanbul dünyanın en varlıklı kişilerinin yatırım yapmak isteyeceği bir çekim merkezine dönüşecektir.
  • On milyonlarca metrekare büyüklükte aktif yeşil alan düzenlemeleri: Dünyanın önde gelen şehirlerinde aktif yeşil alan büyüklüğü 2021 yılı itibarı ile Viyana’da 21,59 m², Amsterdam’da 19,85 m², Londra’da 19,23 m², Paris’te 14,69 m² ve Roma’da 13.61 iken İstanbul’da 7.04 m²’dir. Kanal İstanbul projesiyle oluşturulacak on milyonlarca metrekare büyüklükteki parklar ve yeşil alanlar sayesinde şehirdeki aktif yeşil alan miktarı yaklaşık iki katına çıkacak ve bu anlamda Roma ve Paris’in önüne geçmiş olacağız.
  • Ekolojik turizm bölgesi: İstanbul ve yakın çevresinde bulunan Terkos-Kasatura ormanları ve sahil şeridi, Ağıldere, Ağaçlı ve Gümüşdere kumulları, Terkos ve Büyükçekmece gölleri, Istranca Dağları ve İğneada Longoz Ormanı ekolojik turizm açısından büyük potansiyele sahiptir. Kanal İstanbul projesi ile bu yerlerin tamamına yönelik kapsamlı bir ekolojik turizm programı uygulanacak ve şehrin turizm kapasitesi önemli ölçüde artacaktır.
  • Sağlık turizmi bölgesi: İstanbul son yıllarda hem devlet hem de özel sektör tarafından gerçekleştirilen sağlık yatırımları ve yüksek standartlı sağlık hizmetleri dolayısıyla sağlık turizminde önemli aşamalar kaydetmiştir. Kanal İstanbul projesi kapsamında hayata geçirilecek olan sağlık turizmi bölgesi, şehre küresel düzeyde Houston, Toronto, Londra ve Tokyo gibi şehirlerle rekabet edebilecek bir kapasite kazandıracaktır.
  • Teknoloji geliştirme bölgesi: Türkiye’nin en büyük Ar-Ge ve teknolojik İnovasyon bölgesi Gebze-Kurtköy ekseninde bulunmakla birlikte, İstanbul’un Avrupa Yakası bu konuda daha geniş potansiyele ve kapasiteye sahiptir. Kanal İstanbul projesi çerçevesinde oluşturulacak teknoloji geliştirme bölgesi, Avrupa Yakası’ndaki Ar-Ge ve İnovasyon merkezlerinin yanı sıra üniversitelerin teknoparkları ile de sinerjistik iş birlikleri geliştirerek uluslararası bir teknoloji üssüne dönüşebilecektir. Bu sayede İstanbul; Cambridge, Cenevre ve Ren-Maine-Neckar (Almanya) gibi Avrupa’nın önde gelen teknoloji bölgelerinden birine sahip olarak her yıl milyarlarca dolarlık yüksek teknolojili ürün ve hizmet üretme kapasitesine ulaşacaktır.
  • Konteyner limanları ve uluslararası lojistik merkezi: Deniz kenarında bulunan bütün küresel şehirlerde büyük kapasiteli konteyner limanları bulunmaktadır. Şanghay, Los Angeles, Barcelona ve Tokyo (Yokohama) bunlara örnek olarak verilebilir. İstanbul ise bu şehirlerle mukayese edilebilecek bir limana sahip değildir. Kanal İstanbul projesi kapsamında inşa edilecek olan toplam 5,5 milyon TEU kapasiteli iki adet konteyner limanı ve uluslararası lojistik merkezi, İstanbul Havalimanı ile şehri dünyanın en önemli kargo ve lojistik merkezlerinden biri haline getirecektir. Oluşacak bu kapasite sadece Türkiye’ye değil, Balkanlara, Kafkaslara, Orta Doğu’ya, Tuna ve Dinyester havzaları üzerinden Doğu Avrupa’ya Don-Volga kanalı üzerinden Hazar Havzasına ve Orta Asya’ya inşallah hizmet sunma imkânı sağlayacaktır.

Değerli Arkadaşlar,

İnşallah rabbim bu güzellikleri ve daha nicelerini İstanbul’a ve ülkemize kazandırmayı nasip etsin. İnsanımız en güzellerine layıktır. Bu süreçte her zaman olduğu gibi CHP ve ortaklarının şiddetli muhalefetine ihtiyacımız var.

Üstadın da dediği gibi ‘Ey muhalefet, sen benim ifadem ve hızımsın, gündüze geceye muhtaç, bize de sen lazımsın’,

Sizleri ‘Ya Kanal, Ya İstanbul’ diyenlere karşı ‘Hem Kanal, Hem İstanbul’ iddiasıyla selamlıyor, saygılarımı arz ediyorum.

selyus