Ana Sayfa İÇ POLİTİKA, YAŞAM 9 Nisan 2020

BİR ÖMÜRDEN ÇOK DAHA FAZLASI

İSTANBUL TAKİPTE HABER SİTESİ ÖZEL HABER

Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi Hazretlerinin 24 ayar altın gibi bir insan diye tanımladığı Yücel Çelikbilek’i kaleme alan Muharrem Kaşıtoğlu, “2009 seçim döneminde anlamıştım bizim bu adamdan öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu. İnanılmaz derecede samimi bir mümindi. Namaz hassasiyeti anlatılır gibi değildi. Yapacağı her şeyi namaz saatlerine göre planlamaya çalışır ve “Çocuklar, siz de öyle yapın, müdürlerinize ve personelinize de bunu öğretin” derdi.

Beykoz’un Efsane ismi, önceki dönemler Beykoz Belediye Başkanı merhum Yücel Çelikbilek’i çok yakından tanıyan, birlikte yol yürüdüğü manevi oğlu gibi hep yakında olan Muharrem Kaşıtoğlu kendi penceresinden sayfalara döktü.

BİR ÖMÜRDEN ÇOK DAHA FAZLASI

“Çok yazı yazdım, lakin bu yazı en zoru olacak. Zormuş çok önem verdiğiniz birinin ardından yazı yazmak.

Dünyada ve özellikle Beykoz’da derin izler bırakarak ebedî âleme göç eden bir insan hakkında yazmak zor elbette.

Karslı bir ailenin tek evladı olarak gözlerini açmış Serhat Şehir Kars’ın küçük mü küçük ilçesi Selim’de. Yıl 1956. Hayat şartları zor. Babası, “Haydi göç ediyoruz…” dediğinde o daha beş yaşında. Hemşehrilerinin ve bir kısım akrabalarının telkiniyle Selim’den başlayan göç yolculuğu Beykoz Gümüşsuyu Mahallesi’nde nihayete erer. Rahmetli Kadir Amca’nın evine kiracı olarak yerleşirler.

Baba İmdat Amca, cam fabrikasında çalışmaya başlar. Derken ilkokul çağı ve Fatin Hoca İlkokuluna kaydolur. Çalışkan bir öğrencidir. 1, 2 ve 3. sınıf derken, ihtilal dönemi gelir. Her şey altüst olur. Büyük bir umutla gelinen İstanbul’da artık her şey zorlaşmıştır. Tekrar göç. Nereye mi? Tabii ki Kars Selim’e. Yani köye. 4 ve 5. sınıf orada okunur. Artık darbe geçmiş ve hayat normale dönmüştür. Tekrar gerisin geri Beykoz. Bu defa gelinen mahalle, hemşehrilerinin ve akrabalarının olduğu Soğuksu. Oranın da Karslılar bölümü. Yücel Çelikbilek okumaya heveslidir. Babası da hassas. Ver elini Ziya Ünsel Ortaokulu. Başarılı bir ortaokul hayatı ve ardından hesap kitap işlerine meraklı bir genç olan ve kısa yoldan meslek sahibi de olmak isteyen Yücel Çelikbilek, yokluğa rağmen Kadıköy Ticaret Lisesinin yolunu tutar. Otobüs vs. çok az. Yok mertebesinde olduğu yıllar. Uzuuun bir yürüyüş, sahilden binilen Kadıköy otobüsü. Dönüşte tekrar sahilde otobüsten iniş ve Karslılar Mahallesi’ne yürüyerek 1 saatlik yol. Lise dönemi de böyle geçer. Sıra artık üniversiteye gelmiştir. İstanbul İktisadi ve İdari Bilimler Akademisinin yolunu tutar ve eğitim hayatını orada bitirir.

Sevilen bir gençtir. Babası ve hatta dedesi yaşındakiler bile ona saygı gösterir. Sözünün eri bir gençtir. Güvenilirdir. Eğitimlidir. Namazında niyazında pırıl pırıl, gelecek vadeden bir güzel insandır. Kendini oldukça iyi yetiştiren Yücel Çelikbilek, son derece sağlam bir Müslüman ve vatanseverdir. Evlilik çağı gelmiştir. Eşi Ayşe Hanımı istemeye giderler, bir aracı vasıtasıyla. Aileler birbirini tanımaz. Ayşe Hanım’ın babası Mehmet Zahit Kotku Hocaefendiye gönülden bağlıdır. Alır kızının taliplisi Yücel adındaki genci hocaefendiye götürür ve tanıştırır. Bir süre sonra yanından çıkarlar. Ayşe Hanım’ın babası tekrar hocanın yanına girer ve “damat adayını nasıl buldunuz hocam’’ der. Zahit Kotku Hoca’da “ben tamam diyorum. O genç var ya. 24 ayar altın gibi bir insan. Mübarek olsun’’ der. Allah dostun bir insanın değerlendirmesi de böyledir 45 yıl önce Yücel Çelikbilek’i…

Ekmek parası için muhasebe bürosu açar. Bir ortağı vardır. Yıllar sonra bunu bize şöyle anlatmıştı: “Ortaklıktan ayrılmaya karar verdik. İşlerimiz iyi şükür ama şartlar öyle gelişti. Ortağıma dedim ki, müşterileri yarı yarıya paylaşalım. Sen seç önce dedim ve o ödemesi düzgün olan en iyi müşterilerimizin tamamını seçti. Ben de buna rağmen tamam dedim ve ayrıldık. Ortağımda kalan müşterilerimizin tamamı istisnasız, ‘Hayır, biz seninle devam etmek istiyoruz,’ dediler. Ben de hepsine, olmaz onunla öyle anlaştık ve lütfen onunla devam edin, demiştim.’’İşte böyle bir adamdı o.

Süreç onu siyasetin içine çeker. 1988 yılında Refah Partisi Beykoz ilçe başkanı olacaksın talimatı gelir ve bize sohbetlerinde hep söylediği “Çocuklar, biz görev isteyen olmadık, görev verilirdi. Biz de yapardık,” felsefesi gereği göreve başlar. Uzun siyasi yolculuğunun başlangıç noktası burası olur.

Oy potansiyeli olmayan bir parti ve zorlu bir yol. Ceplerinden denkleştirilen paralarla ödenen teşkilat kiraları. Ekmek ve zeytinle yapılan yönetim kurulu toplantıları ve ardından 1989 yerel seçimleri. Yücel Çelikbilek’e bu sefer de Beykoz Belediye Başkan Adayı ol derler ve başlar çalışmalara. Cadde cadde, sokak sokak, kahve kahve ve hatta meyhanelere bile girip oy isterler Refah Partisi’ne. Başkan bize anlatırken duygulanırdık, “Çocuklar, kahvelere girdiğimizde oyun masasından başını bile kaldırmayan yüzümüze bakmayan insanlarla karşılaşmak yüreğimizi parçalardı, ama bağrımıza taş basar ve tebliğe devam ederdik. Çok inanmıştık. O yılların çalışma azmi tutkusu başkaydı,’’ derdi.

Seçim sonuçları rakamsal olarak hüsrandır lakin ona bile çok sevinir teşkilat ve daha bir gayretle çalışırlar. Zaman çabuk geçer ve 1994 yılına gelinir. Refah Partisi artık başka bir ivme yakalamıştır. Necmettin Erbakan çok güçlü mesajlar veren ve özellikle hor görülen muhafazakâr seçmende umut olan bir aktör hâline gelmiştir. Kapı kapı dolaşılır. Kadınlar gündüzleri evlerde, erkekler akşamları dernek ve kahvehanelerde seçim çalışması yaparlar. Yücel Çelikbilek çok iyi bir performans gösterir ve 1994 seçimini kazanırlar. Mazbatayı alırlar lakin bu sevinç çok sürmez. İktidar ve muktedir olanlar Beykoz’da seçimi İşçi Partisi’nin seçim pusulasında amblemi olmadığını gerekçe göstererek iptal ederler. Refah Partisi teşkilatını bu daha da kamçılar. Çok çalışırlar. (Haksız yere iptal edilen seçim yüzünden Beykoz’da Anavatan Partisi’ne oy veren ben de yenilenen seçimde oyumu, haksızlığa ses vermek adına Refah Partisi’ne vermiştim.) Altı aylığına Anavatan Partisi meclis üyesi Adem Öztürk Ağabey’imize emanet edilen başkanlık, Temmuz 1994 yılında yenilenen seçimlerle geri alınır. Üstelik oy farkı artmıştır. (İnsanımız daima mağdur olduğunu düşündüğünün yanında yer almayı görev bilmiştir. İptal edilip yenilenen 2019 İstanbul seçimlerine ne kadar da benziyor değil mi?)

Başkan Yücel Çelikbilek çok çalışır, Beykoz’da pek çok yeni hizmete imza atar. Âdeta Beykoz’da kendi evi hariç ayak basmadık yer bırakmaz. Çocuklar büyür ama neredeyse babalarını görmeden. Cefakâr Ayşe Hanım çabalar, onun yokluğunu hissettirmemek için. Çünkü o, onun gözbebeğidir. Çok ama çok büyük bir saygı ve sevgiyle bağlıdır kocasına.

Beş yıl çabuk geçer ve 1999 seçimleri gelir. Terörist başı Abdullah Öcalan yakalanmıştır. İktidarda Ecevit hükûmeti vardır ve katilin yakalanmasının rüzgârıyla girilen seçimlerde DSP Beykoz da dahil olmak üzere pek çok yerde seçimi kazanarak büyük bir sürpriz yapar.

Yücel Başkan için yeni bir süreç bu ve İBB’de mahallî idareler koordinatörü olarak göreve başlar. Türkiye’de ihtiyacı olan her ile, ilçeye İBB’nin imkânlarıyla araç gereç ve benzeri pek çok konuda unutulmaz yardımlar yapar. Bir dönem personel alımında da İBB’nin tek yetkilisi olur ve binlerce insanın iş sahibi olmasına imkân sağlar. Çok sevdiği ve halkının ekonomik olarak düşük seviyede olduğu Beykoz’dan da yüzlerce genci iş sahibi yapar.

Beykoz’un siyasi sürecini de yakından takip eder. AK Parti’nin kuruluş sürecinde yer alır. İstanbul İl Başkanlığı’nda kurucu olarak yer alır ve Mali İşlerden Sorumlu İl Başkan Yardımcılığına Getirilir.

Çok saygın bir adamdır. Vefalıdır. Nezaket sahibidir. Bir örnekle anlatmak isterim. Yıl 2009. Meclis listesi hazırlanırken beni yanına çağırdı. “Oğlum, emeğin çok. Sen listede birinci sırada olacaksın, ilçe başkanının da teşkilatının da eğilimi bu yönde. Lakin Birzat Mermer var, o senin büyüğün. Üstelik ağabeyin sayılır. Hem ben belediye başkanıyken (1994-1999) o da iktidar partisinin Beykoz ilçe başkanıydı ve ilçemizin sorunlarının çözümünde bazı konularda Ankara’da bize destek oldu. Ne dersin onu senin yerine birinci sıraya yazmamıza?” Birzat Ağabey’e karşı yaptığı bir vefa, bana karşı yaptığı da (İsterse konuşmazdı ve beni ikinci sıraya yazardı. Kim ne diyebilirdi ki?) bir nezaket örneğiydi. Bu kadar nezaket sahibiydi, vefalıydı ve emeğe saygı gösterirdi.

O seçim dönemi, çok çalıştığımız bir dönem oldu. Mevcut belediye başkanımız Muharrem Ergül’dü. Seçim çalışmaları yaparken bazı yerlerde belediye başkanına karşı eleştirel yaklaşımlar olurdu. Çok hayret etmiştim o zamanlarda. Eleştirenlere karşı hep “O da bizim kardeşimizdir. Elinden geleni yapıyor. Beykoz’un şartları zordur. Acımasız olamayın,” dediğine ve toz kondurmadığına defalarca şahit olmuşumdur. O seçim döneminde anlamıştım bizim bu adamdan öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu.

İnanılmaz derecede samimi bir mümindi. Namaz hassasiyeti anlatılır gibi değildi. Yapacağı her şeyi namaz saatlerine göre planlamaya çalışır ve “Çocuklar, siz de öyle yapın, müdürlerinize ve personelinize de bunu öğretin,” derdi. Namazı kazaya bıraktığına tek bir vakitte bile şahit olmadım. Şoförü Erol ve koruması ve hatta korumasından öte evladı gibi gördüğü Necdet “Bir gün üst üste nikâh kıydı başkan. Son olarak Cumhuriyet Köy’den turizmci Ergin Bey’in evladının nikâhını kıydık ve oradan dönüyoruz. Vakit sıkıştı. Herhangi bir camiye yetişmemiz mümkün değil. ‘Oğlum, yanaşın uygun bir yere,’ dedi. İndi arabadan, serdik seccadesini ve kaldırımda namazını eda etti,” diye anlattıklarında nedense hiç şaşırmamıştım.

Hizmet dolu geçen bir beş yıl ve kapıya dayanan 2014 yerel seçimleri. Yücel Başkan tekrar aday gösterilir. Yoğun bir çalışma dönemi ve ardından gelen seçim zaferi. Seçimden sonra beni çağırttı. Karşısına aldı. “Oğlum, yeni dönemde beraber çalışmak istiyorum. Bu işler zordur. Çok yıpratıcıdır. Ailene zaman ayıramayacaksın. Pek çok sıkıntıyla karşılaşacaksın,” girizgâhından sonra görevlendirmişti başkan yardımcısı olarak. Alışma sürecimiz zor oldu. Cumartesi ve Pazar da dahil olmak üzere çalışan bir insandı. O çalışınca biz de çalışmak zorunda kalıyorduk. Hiç unutmam,  2014’ün yazı, “Başkanım, senelik izinlerimizi planlamak istiyoruz başkan yardımcıları olarak, nasıl yapalım?” dediğimizde çok şaşırmış ve “Ne izni oğlum? İzin yok, çalışmaya devam. Ben hayatımda izin yaptığımı hatırlamıyorum,” demişti. Şaka yapıyor zannetmiştim ama ciddiydi. Ben de “Başkanım, olur mu öyle şey, çoluk çocuk vakit geçirmemiz, dinlenmemiz lazım, siz de alın Ayşe Abla’mızı birkaç günlük tatil yapın,” dediğimde “Oğlum, eski köye yeni âdet getirme, beni geçin. Tamam, peki, siz yapın planınızı,” demişti. Tatile çıkması konusunda diğer başkan yardımcısı arkadaşlarımızla beraber sürekli telkinde bulunmamıza rağmen hiç gitmemişti. Ta ki ameliyat olana kadar. O zaman da yine çok ısrar etmiştik ve çok sonra nedense “Tamam,” demişti. Birkaç günlüğüne tatile gitti ve orada da benim yüzümden tatil yapamadı ve İstanbul’a geri dönmek zorunda kaldı. Döndüğünde bana “O kadar ısrar ettin, tatile gönderdin, ama tatilimi yarıda kestiren de sen oldun,” dediğindeki hüznüm o günkü kadar taze…

Rahatsızlanıp doktora gittiğinin ve doktorun acil ameliyat dediğinin gecesi geç saatte Hanefi Dilmaç, Salim Öztürk ve beni evine çağırmıştı. Hiç yapmadığı bir şeydi ve kötü bir şey olduğunu hissetmiştik. Gittiğimizde durumu anlattı ve teslimiyeti karşısında bir kez daha hayran kalmıştım.

Yücel Çelikbilek ile çalışma fırsatı bulduğum yıllarda ne çok hasletine şahit oldum. Pek çok güzel hasleti bünyesinde barındırmıştı. Lakin onu bir kelime ile tarif et deseler,  “MERHAMET” derim.

Halk günlerinden birinde genç bir kadın geldi. Gözyaşları sel gibi. Eşi ile arası bozukmuş. Çocuğu olmuyormuş. Eşi ve eşinin ailesi bunu sorun etmişler. “Tek çarem tüp bebek denemesi ama fakirim,” dedi. Başkanda “Üzülme kızım, bir çaresine bakarız,” diyerek teselli etti. Ve konu ile bizzat ilgilendi. O genç kardeşimizin tüp bebek tedavisini yaptırdı. Bir süre sonra genç kadın ve eşi kucağında bebeği ile beraber geldiler. “Başkanım, Allah sizden razı olsun, bize dünyayı verdiniz. Biz de size oğlumuz YÜCEL’İ tanıştırmaya getirdik,” dedi. O ortamdaki duygu yoğunluğu anlatılır gibi değildi.

Yücel Başkan çok saygın bir insandı. Devletimizin pek çok bakanının ‘Ağabey’ dediği ve saygıda kusur etmedikleri bir dava adamıydı. O kadar ki, 2 B Kanunu yürürlüğe girdiğinde onun girişimleriyle diğer ilçelere verilmeyen imkân verildi ve vatandaşlarımız komşu ilçelere göre çok daha ucuza tapu sahibi oldular.

Anadolu yakasındaki adliyelerin Kartal’da inşa edilen Anadolu Adliyesi’ne taşınmasının gündemde olduğu günler. Beykoz, kamu hizmet binalarının bir merkezde toplandığı, halkımızın işlerini zahmet çekmeden gördüğü çok özel bir ilçe ama adliyenin Beykoz’dan gidecek olması bu özelliğimizi ortadan kaldıracak. Vatandaşlarımız Yücel Başkan’dan durumu müdahale etmesini istediler. Bu imkânsız talebe rağmen (Yücel Bey isterse halleder, algısının kafalarda ne kadar çok oturduğunu göstermesi açısından önemlidir.) Başkan dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i aradı. Odasındayız ve sesi duyabiliyoruz. “Sayın bakanım, Beykoz daha çok dar gelirli insanların yaşadığı bir ilçe. Çoğunun arabası yok. Kartal bize çok uzak, zorlanır hemşehrilerim oralara gitmeye. Adliyenin kalması mümkün mü?” dedi. Bakanımızın söylediği aynen şuydu “Tamam Yücel Ağabey, sen öyle istiyorsan öyle olsun, adliyeniz kalacak,” demişti. Ve adliye hala Beykoz’da.

Başkan insanları çok ama çok severdi. Ama en çok eşi Ayşe Abla’yı sevdi. Çok belli etmezdi lakin biz bakışlarından bile anlardık bunu. Ayşe Abla ki, bana göre tanıdığım en kariyerli insandı. Nasıl olmasın ki!.. Dokuz evladını da vatan sevgisi ve İslam bilinciyle büyütebilmenin getirdiği bir kariyer. Başkan evlilik yıl dönümlerine çok önem verirdi. Evlilik yıl dönümünü unuttuğu hiç olmadığı gibi, o özel günde bir demet gülünü ve pastasını almadan eve gittiği de görülmemiştir.

Beykoz’da elinin değmediği tek bir ibadethane, eğitim kurumu, öğrenci yurdu, dernek, vakıf ve benzeri bir kurum bulamazsınız. Ve hatta Beykoz dışına Anadolu’ya uzattığı yardım ellerlinin sayısı da belli değildir.

Öğrenci okutmayı çok sever ve özen gösterirdi. Vefat ettiği güne kadar eli daima ilim peşinde koşanların üzerinde oldu. Mehmet Karaahmetoğlu hocamız onu anlatırken “vakıf adamı” tanımlaması yapmıştı. Ne kadar da doğru bir tanımlama.

Onunla ilgili herkesin söyleyeceği bir söz vardır, eminim. Bu bir “vefat edenin arkasından iyi konuşun” yazısı değildir. Bu onun nasıl bir adam olduğuna ve ben de nasıl bir iz bıraktığına dair bir iç döküştür. Onun adı yaşayacaktır. O Beykoz’u çok sevdi. Ömrünü adadı. Yaşarken pek çok yere isminin verilmesi için insanlar geldi, teklifler yapıldı ve her seferinde sert bir şekilde hep “Hayır!” dedi.

Ama artık verilmeli. Özellikle ona layık olacak, onunla özdeşleşecek bir yere vermek bizim görevimiz. Yapımında çok büyük emeği olan ve evlatlarının en zor dönemlerde bile İmam-Hatip okullarında okutmuş, bu ilçeye üç dönem belediye başkanlığı yapmış, Yücel Çelikbilek gibi bir kişinin adı Beykoz Tokatköy’deki yeni İmam-Hatip okulunda yaşatılmalıdır. Beykoz’un vefa borcunu ödemesi için kıymetli bir adım olacaktır.

Biz senden razıydık, Rabb’imiz de razı olsun. Biz seni iyi bilirdik. İyi bir insan, iyi bir Müslüman olduğuna şahitlik ederiz. Varsa hakkımız helal olsun. İnşallah, sen de bize helal etmişsindir. Ruhun şad, mekânın cennet, makamın âli olsun BAŞKANIM…”

selyus