Ana Sayfa YAŞAM 14 Şubat 2022

İDEALİZM, MATERYALİZM VE İSLAM

İnsanların ve özellikle de gençlerin, fazla felsefi ve ideolojik konulardan ve başlıklardan hoşlanmadıklarını çok iyi biliyorum. Fakat korkmayın, bu kavramlar hayatımızın her anında, her meselesinde karşımıza çıkan kavramlar. Farkında olsak da olmasak bunlardan biriyle ya da her ikisiyle yaşıyoruz hayatı. Tabii ki aslı mesele ise bir Müslüman olarak konuya nasıl bakacağımız, nasıl hareket edeceğimiz, bu kavramları nasıl anlayacağımız meselesi.

Şahsi fikrime göre bu kavramlar, sadece Avrupa tarihindeki kavgalarda değil, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren şu ana kadar geçerlidir ve öyle de devam edecek. Kavramların anlamlarına gelince: İdealizm (fikircilik) ruhu ve düşünceyi temel alır. Ona göre iyi, güzel, mükemmel olan her şey ruhtadır, fikirdedir. İnsan, hayatını fikir ve ruhuna göre tanzim eder. Yani insan düşündüğünü yaşar, madde, eşya ve hayat düşüncenin ürünüdür. Madde için yaşamak, ona sahip olmaya çalışmak kötü şeylerdir. Bu idealizm, en katışıksız halini belki de Ortaçağ Hristiyanlığında yaşadı. Kral kilise tarafından kutsanır, kilise ve krallık eleştirilmezdi. Din adamlarına göre en iyi Hristiyanlık insanlardan şehirlerden el etek çekerek, manastıra kapanıp sürekli ibadet ederek ve evlenmeyerek yaşanırdı. Evlenmek kötüydü, iğrençti ve insanı Tanrı’dan uzaklaştırıyordu. İnsan fakirse bu kaderiydi, Tanrı öyle yaratmıştı. Kula düşen dünyayı değiştirmeye çalışmak değil, maddeden ve günahtan sürekli arınmaktı. Tabii bu düşüncelerin temelinde, Hz. İsa’yı insan olmaktan çıkarıp(haşa) üç ilahtan biri olarak kabul etmenin de payı olmalı. Eğer izinden gidilen bir peygambere ilahi varlık gözüyle bakılırsa; onun izinden gidenler de bu durumda maddeden arınmış ilahi birer varlık gibi olmalıdırlar, sonucunun doğması normal. Bu fikirsel yapı, tüm Hristiyanlık tarihini ve Avrupa’yı Rönesans Reform dönemlerine kadar etkilemiş olsa gerek ki, Avrupa’da maddeye ve paraya uzun süre Yahudi’nin hakim olması sonucunu doğurmuş. Sonra da bilinen anti-semitizm olarak isimlendirilen hareketler doğmuş.(Ki şahsen bu isimlendirmeye katılmadığımı da belirteyim.)

Fakat bu inanışlar, insanlığa mutluluk getirmemiş ve getiremez de. Çünkü insan fıtratına aykırı. Nitekim sonuçta Avrupa halklarında dinden soğuma ve inançsızlık, yenileşme hareketleriyle birlikte çok sert şekilde revaç buldu. Aydınlar ve bilim insanları arasında, idealizmin tam tamına zıddı olan materyalizm yayıldı. Materyalizm (maddecilik) ise maddeyi temel aldı. İnsanlık (o zamanki moda ifadelere göre) gözlerini gökyüzünden yeryüzüne çevirdi. Bu fikre göre ise esas varlık maddeydi. Hayatı, hukuku, iş ve çalışma koşullarını (ki bunun ucu Marksizm’e gider), devleti, fikirleri ve hatta inançları şekillendiren maddeydi. Örneğin materyalizme göre insan yoksulsa, hayatında maddesel bir şeyler eksikse, patron değil de işçiyse, kader kısmet, ilahi taksim gibi inançları kendisi uydurur ve güya kendini teselli eder. Yani hayat ve madde fikre ve ruha göre şekillenmez; aksine inançlar, gelenekler, düşünceler ve önkabuller, sert maddesel yaşamımıza göre şekillenir. Kısacası nasıl yaşıyorsak öyle düşünürüz. Tarih de bu maddeye sahip olma kavgasından, fakirlerle zenginlerin, halka halkı yönetenlerin, işçilerle patronların savaşından ibarettir.

Biz Müslümanlar ise bu iki sapma çeşidinden de maddeyle ruhu, halkla halkı yöneteni, fakirle zengini, insanla devleti ve işçiyle patronu çarpıştırmayarak, savaştırmayarak ayrılırız, ayrılmalıyız. Çünkü biz ne idealizmdeki gibi bedeninden kurtulmuş, ruha dönüşmüş bir insanın varlığına inanırız ne de madde ihtiyacından başka bir ihtiyacı olmayan materyalist insana. Biz biliriz ki Allah insanı topraktan yarattı, içine de kendi ruhundan üfledi. Biz biliriz ki insan ruhu ve bedeniyle bir bütündür. İnsanın yolculuğu ahiretedir ama ölmedikçe bu dünyada yaşar, maddeye ihtiyacı vardır ve Allah da dünyada bu düzeni sağlamak, fitneyi engellemek, insana ne olduğunu öğretmek için peygamberleri göndermiştir.

Ne mutlu hayatını bu bilinçle yaşayabilene! Zor ama mümkün.

Saadet FİTOZ

selyus