Lerzan Tuğba ŞAHİN

Bir Varmış Bir Yokmuş

O CÜMLEYE TAKILIP KALDIM

Sevgi ve Ayhan.. Bu iki ismin sahibi, iki kardeşi asla unutmayacağım, siz de bu yazıyı okuduktan sonra, bu isimleri unutsanız bile onların mesajını hi

O CÜMLEYE TAKILIP KALDIM

Sevgi ve Ayhan.. Bu iki ismin sahibi, iki kardeşi asla unutmayacağım, siz de bu yazıyı okuduktan sonra, bu isimleri unutsanız bile onların mesajını hiç aklınızdan çıkaramayacaksınız. Çünkü ben haftalardır Sevgi’nin bana sorduğu bir soruya, o cümleye takılıp kaldım.

Çok anlamlı bir günde rastladım onlara, anne ve babalarının yanında bekliyorlardı. Önce Sevgi’yi farkettim, tertemiz gülümseyişiyle bana baktı, ben de ona tebessüm edince el sallamaya başladı. Bu böyle birkaç kez devam ederken kardeşi Ayhan’ı işaret etti bana, mutluluk ve gururla. Ayhan da el salladı. Sonra annesine seslendi Sevgi “anne bak abla bana el salladı” diye. Bunu söylerken öyle mutlu, öyle içten ve coşkuluydu ki gözleri, yeterince tarif edemem, eminim. Dayanamadım yanımdaki gruptan ayrılarak yanlarına doğru ilerledim, biraz sohbet ederiz diye.

İki genç insan vardı karşımda. Uzun boylu, iki güzel kardeş fakat çoğu akranlarından farklıydılar, yüz ifadelerindeki masumiyet ve bakışlarındaki o tarifsiz, derin anlamla. Farklılar, çünkü benim gibi, sizin gibi ya da birçoğumuz gibi iyi ya da kötü diye iki seçenek hakkına sahip değiller. Çünkü onlar sadece iyi düşünebilir, dürüsttür, ne düşündüyse onu ifade eder, karşısındaki herkesi iyi görür ve masumiyet üzerine kuruludur dünyaları. Uzun uzun konuştum iki kardeşle, anneleri de katıldı sohbete zaman zaman. Bu iki zihinsel engelli kardeşimizin arasındaki kardeşlik bağıysa hem beni hayran bıraktı hem de duygulandırdı. Birbirlerine sarılıp “kardeşim benim” demeleri, yanaklarından öperek kardeşliklerini göstermeleri o kadar güzel ve sıcaktı ki, çoğumuza ders olacak nitelikte.

Hani yukarıda belirtmiştim ya bir cümleye takılıp kaldım diye, işte tam da konuşmanın ortasında oldu bu. Sevgi bana döndü ve aynen şöyle sordu: “Sevdin mi beni?” Bu cümle halâ zihnimde çınlayıp duruyor. Şu anda bu cümleleri yazarken bile duygulanıyorum. Çok sorguladım, Sevgi neden böyle bir soruyu sormuş olabilir diye. Ya da kendimizi sorgularsak zihinsel engelli bir kimse neden bu soruyu sorar? Aklıma gelen tek şey, çevrelerinden yeterli sevgi ve alakayı görememeleri ihtimali oldu. Bu kadar sevgi dolu, güzel kalpli bu kardeşim bu soruyu soruyorsa, bulduğum tek cevap bu olur.

Zihinsel engelli yakınlarımıza, tanıdıklarımıza ya da kim bilir belki bir kere rastlamış olduğumuz biri de olsa, onlara üzerimize düşen şekilde yaklaşıyor muyuz? Onlarla diğer kimselerle kurduğumuz diyalogları kuruyor muyuz? Yoksa, onları geçiştiriyor yahut gözardı mı ediyoruz? Ellerinden tutup onlarla da dışarı çıkıyor muyuz tıpkı dostlarımızla olduğu gibi? Ben bunu daha çok sorgular oldum, özellikle kardeşlerinden biri Sevgi’yle aynı kaderi paylaşan biri olarak. Ve buradan bazı anne babalara hatırlatmak istiyorum:” Zihinsel engelli çocuklarınız size yük değil, emanet, tıpkı diğer çocuklar gibi, tek farkları onlar hep çocukluk masumiyetlerini yaşıyorlar.”

Ve unutmayalım ki engeller, sevgiyle, güvenle kalkar. Kendimizi düşünelim, sevgi ve güvenin dünyamızdaki etkisini, belki o zaman mesaj daha iyi anlaşılır.

Lerzan Tuğba ŞAHİN

selyus