Veli DALBUDAK

Selam Olsun

SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ

Henüz dumanı tüten tazelikte yaşadığımız son seçimlerde görevliydim… Ama sadece görevimi yapmadım… Başka işlerle de meşgul oldum…

SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ

Henüz dumanı tüten tazelikte yaşadığımız son seçimlerde görevliydim…
Ama sadece görevimi yapmadım…
Başka işlerle de meşgul oldum…

Hiç ihtisasım olmadığı halde, beni çeken bir alan var; psikoloji…
Sakın bu alanda ciltler dolusu kitap okumaya, bilimsel kategorizasyonlara girmeye meraklı olduğumu sanmayın!
Çünkü bunu yaparsam doğal ve amatör ruh, bilimsel ve profesyonel beyinle yer değiştirir.
Bunu da hiç istemem…
Zaten yeterince teknik konularla haşır neşir oluyorum asıl işim gereği…

İnsan manzaraları ve davranış biçimlerini izlemek, bir parçası olduğumuz olaylara dışarıdan bir gözle bakabilmek, sonrasında hangi halet-i ruhiye ile ilişkili olduğunu tahlil etmek, aslında yazı yazmanın tetikleyici bir unsuru belki de…
Yazının da iki ana malzemesi var: Tabiat ve insan…
İkisi her daim içiçe…
Girift…
Daha da girift olan tabiat ve insanın ruh dünyaları…

Psikolojik tahlillerin olmadığı hangi yazı perdeleri kaldırabilir ki?
Ruhuma hitap etmeyen hangi şarkı beni duygulandırabilir ki?
Sabahın ilk saatlerinde gün doğumunun verdiği tazeliği başka ne verebilir ki?

Seçim günü sabahın ilk saatlerinde uyandım. Hızlıca görev yerime gittim. Daha sandıklar kuruluyor olmasına rağmen, enteresandır, ilk defa seçmenlerin de erkenden gelip sıraya girmeye başladığını gördüm.
Bunun iki nedeni vardı: Birincisi erken saatlerde sandıkların tenha olacağı düşüncesi, ikincisi ise erkenden oyunu kullanıp dışarıdaki güzel havadan maksimum faydalanma isteği…
Ama böyle düşünenlerin sayısı çok olunca evdeki hesap sandığa uymadı. Sabah saatlerinde seçmen yoğunluğunun üzerine, bir de sandık görevlilerinin acemiliği eklenince kuyruklar uzadıkça uzadı. Buna rağmen yine de halktan aşırı bir tepki gelmedi. Seçme özgürlüğünün mutluluğu yansıyordu yüzlerine…

Parti görevlileri ise tedirgin bir telaş içindeydiler. Herkes birbirini kolluyordu. Büyük hileler, sahtekarlıklar, şaibeler yapılacağı günlerdir konuşuluyordu. Tüm partiler olabildiğince kişiyi görevlendirmişlerdi. Görevliler tetikteydi. İtiraza mahal olmayacak mevzuları dahi bahane ederek (özellikle % 1 oy oranının altındaki partiler) biz de varız, buradayız diyorlardı.

Sandık başkanları maça iyi bir başlangıç yapamamış, futbolcular gibiydiler. Sistemi iyi kuramadıkları için ardarda hatalar yapıyorlar, partilerden müdahale gelince de sinirlenip sertleşerek otorite tesis etmeye çalışıyorlardı. Onların bu zaaflarını gören kurt parti görevlileri ise acımasızca saldırıyorlardı. Çoğu zaman deneyimli okul müdürü araya girerek ortamı yumuşatıyor, inkıtaya uğrayan oy verme işlemini devam ettiriyordu.

Bazı genç fanatikler Fenerbahçe formasıyla avdet etmişlerdi. Bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı herhalde. Nadir de olsa Galatasaray forması giyen de vardı. Onların meramı neydi anlayamadım. Herşeye karşı olan Çarşı, Kadıköy’de yoktu…

Bazı yaşlı fanatikler de oyunu kullanıp bahçeye çıktıktan sonra, güya aralarında sohbet ediyormuş havasında söylemleriyle parti formalarını geçiriyorlardı sırtlarına. Parti ismi zikretmeden son zamanlarda sembolleşmiş metaforlarla iletiyorlardı subliminal mesajlarını…

Eşofmanlarını giyip çoluk,çocuk maaile piknik havasında gelenler de vardı. Nitekim oylarını kullanmadan önce ya da kullandıktan sonra çocuklarıyla okulun geniş bahçesinde biraz top çevirip öyle gidiyorlardı. Okulun uyanık kantincisinin bahçeye kurduğu seyyar tezgahtan çay, kahve, tost ve poğaça satışları da fena değildi hani. Seçim ekonomisi hükmünü sürdürüyordu hala…

Tüm aksilik ve aksaklıklara ve gergin ortama rağmen yine de halk önemli bir görevi yerine getirmiş olmanın huzuru içinde seçme özgürlüğünün mutluluğunu yaşıyordu.
Çünkü seçmek iç motivasyonu arttırıyor. İşini, hayat tarzını, işi yapma yöntemlerini özgürce seçebilen insanlar bunu eğlenceli ve anlamlı buluyorlar. Bu da üstün başarıyı getiriyor. Arda’ya çocukken futbolu yasaklayıp basketbolu, Hidayet’e de basketbolu yasak edip futbolu dayatsaydık ne onlar yaptıklarından keyif alır, ne de Dünya çapında sporcularımız olurdu.

Seçme özgürlüğünün eğitim sistemimizin en temel argümanı olması, hem motivasyonu, hem başarıyı arttıracaktır. Yeteneklerini kendi seçimleriyle geliştirerek başarılı olacak özgür bir nesil, kendi yöneticilerini seçme noktasında da kaliteyi yükseltecektir.

Veli DALBUDAK

selyus