Veli DALBUDAK

Selam Olsun

SON DARBECİLERİN ARDINDAN

Askeri vesayetin bittiği söyleniyor. Evet doğru, görünen tablo o. Askerin siyaset ve siyasetçi üzerindeki vesayeti o kadar ağırdı ki bundan kurtulmuş olmanın hafifliğini hissetmediğimiz söylenemez.

Klasik darbe anlayışının perdesini, darbeciliğe postmodern bir yorum katmaya çalışan son darbeciler kapattılar. Ve bu yoruma o kadar güvendiler ve inandılar ki zihniyetlerinin 1000 yıl saltanat süreceğini iddia ettiler. Oysa 10 yıl bile sürmedi. Şimdi ortalık sütliman olduğundan herkes dönemin erk sahiplerine ateş püskürüyor. Haksız değiller, ama hala şu soruyu sormak gerekiyor…

 

Türkiye’de vesayetler bitti mi?

Askeri vesayetin bittiği söyleniyor. Evet doğru, görünen tablo o. Askerin siyaset ve siyasetçi üzerindeki vesayeti o kadar ağırdı ki bundan kurtulmuş olmanın hafifliğini hissetmediğimiz söylenemez. Fakat siyasetçiler bu başarının zafer türkülerini çığırırken, vatandaşın ensesinde boza pişiren bürokrasiyi ve kendi cumhuriyetlerini kurmuş kurumların vesayetini göz ardı etmek olmaz. Bürokratik vesayeti ve zulmü taçlandıran kırtasiyeciliğin bu kadim devletin kılcal damarlarının en derinlerine kadar yerleşmiş köklü ve kurumsal bir hastalık olduğunu bilmek için fazladan bir akıl gerekmiyor. Ama fazladan gereken akıl bu hastalığın kökünü kazımak için olmazsa olmaz. Aslında askerler de bürokrat olduğu için şöyle de diyebiliriz: Bürokratik vesayetin asker ayağı kırıldı, silahlı bürokrasinin süngüsü düştü. Peki on yıllardır askerler darbe yaparken sivil bürokratlardan destek görmediler mi? Ben size bir şey söyleyeyim mi; eğer bu baskıcı, otokrat ve devletçi bürokrasimiz olmasaydı, asker darbe yapma zeminini bu kadar kolay bulamazdı. Devlet tarafından sindirilmiş, ürkütülmüş ve korkutulmuş millet zemininde darbeler sessizce sineye çekilmiştir.  Birey olma bilinci sürekli törpülenmiş, varlığını hep başka varlıklara armağan etmiş, okul kitaplarının sığ düşünce dairesine hapsolmuş, toplum mühendisliği anlayışının çekip çevirdiği sosyal yapının dayatıldığı tek tip vatandaşlığın üstüne istediği zaman acımasızca basarak yükselen devlet anlayışı. Adaleti, iyiliği, refahı millete dağıtmayıp, kendi seçkinlerinin fasit dairesinde döndüren devlet. İstemeden hatta yalvarıp yakarmadan asla vermeyen, ucundan azıcık verirsem bunların gözünü doyuramam, devlete kulluklarını bilsinler işte o kadar diyen devlet. Köye yol götürmeyen devlet, su götürmeyen devlet, elektrik götürmeyen devlet, okul öğretmen götürmeyen devlet ama jandarma gönderen devlet, asker toplayan devlet, vergi salan devlet…

 

Bin yıldır din ve töre etkisiyle biat kültürünün genlerine derinlemesine nüfuz ettiği bu millet otorite boşluğundan çok çektiği için “devlet başa, kuzgun leşe” demiş, aman iyi kötü önemli değil “Allah devlete zeval vermesin” demiştir. Demiştir ama bu düşünce millete zeval getirmiştir. Insana kıymet vermeyen ortaçağ anlayışı çok gerilerde kaldı. Devlet organizasyonu son toplamda insana hizmet etmesi için kurulmuş bir yapıdır. Fakat süreçte bu hep tersine doğru işleyerek milletin devlete hizmetkâr olduğu görülüyor. Fakat bu böyle gitmez. 1000 yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat zihniyetine 10 yılı bile göstermeyen milletimiz, milleti devlete hizmetkar eden mevcut sistemi defederek, devletin millet hizmetinde olacağı başkanlık sistemini getirecektir. 28 Şubat garabeti o günlerde bir şer iken, aslında son darbeciler belki de farkında bile olmadıkları büyük bir direniş ve asil bir dirilişi tetikliyorlardı.

selyus