Ana Sayfa İÇ POLİTİKA 25 Nisan 2015

Mete Gündoğan ile siyaset ve ekonomi

Necmettin Erbakan Hocanın hem uzun yıllar danışmanlığını hem de bir müddet Saadet Partisi’nde Genel Başkan Yardımcılığı yapan Prof. Dr. Mete Gündoğan ile bir söyleşi yaptık.

Röportaj: HÜSEYİN SÖKER

İstanbul Anadolu Yakası 1. Bölge Bağımsız Milletvekili Adayı Prof. Dr. Mete Gündoğan ile bir söyleşi yaptık. Mete Gündoğan, başarılı bir geçmişe sahip ve ülkemiz için güzel fikirleri projeleri var. Kendi ifadesi ile ‘Ülkemiz için güzel hayallerim var!’ diyor. 

Mete Gündoğan Hoca aynı zamanda uzun yıllar merhum Erbakan Hoca’nın da danışmanlığını yapmış bir insan. Kimileri kendisi için ‘Erbakan Hocanın kara kutusu’ tabirini de kullanır. Biz de böyle bir hocamızı bulunca aklımıza takılan bütün soruları sorduk. Mete Gündoğan Hoca da hepsine cevap verdi.

Hocam öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?

Balıkesir Dursunbey doğumluyum. Annem Dursunbey merkezden babam ise yine Balıkesir merkezdendir. İlköğretim ve Lise tahsilimi Ayvalık ilçesinde yaptım. Yüksek tahsilimi Dokuz Eylül Üniversitesi, ODTÜ, İngiltere Cranfield Üniversitelerinde tamamladım.  Üniversite’de Endüstri Mühendisliği alanında profesör olarak görev yapıyorum. Çok çeşitli kuruluşlarda çalıştım. Bunların arasında TÜBİTAK, DPT, F-16 Uçak Fabrikası, Başbakanlık, TBMM gibi değişik kurumlar var. Balıkesir, Bartın, İstanbul Ticaret, Ankara Hacettepe ve Yıldırım Beyazıt Üniversitelerinde ve yurt dışında çeşitli dersler verdim. Erbakan Hocanın hem uzun yıllar danışmanlığını hem de bir müddet Saadet Partisi’nde Genel Başkan Yardımcılığı yaptım. Bir üniversitede öğretim üyeliğimi sürdürürken bu bölgeden bağımsız milletvekili adayı olmaya karar verdim. Bütün Anadolu Yakasında yaşayan vatandaşlarımızın desteğini bekliyorum.

Hocam aile hayatınızdan da bahseder misiniz? Eşiniz ne yapıyor ve nereli? Kaç çocuk var? Hayat nasıl gidiyor?

Eşim Karadenizli bir Diş Hekimi. Annesi Trabzon İmamoğullarından, babası da Ordu Ulubey Topaloğullarından. Anlayacağınız, evlendikten sonra Karadenizli olduk. Üç kız bir oğlan olmak üzere dört çocuğumuz var. Allah’a şükür geçinip gidiyoruz. 

Sn. Cumhurbaşkanımızın üç çocuk kriterini geçtiniz yani.

Allah olmayanlara da nasip etsin. Çocuklar ve eş güzel nimetler. Ancak en önemli iş bunları vatana millete hayırlı birer evlat olarak yetiştirmek. Bu durum tamamen bizim kontrolümüzde olmuyor. Aile, okul, çevre ve sosyal medya ki şu anda çok önemli, hep birlikte yetiştiriyoruz bu çocuklarımızı. Bu durum da bizi endişelendiriyor. 

Hocam isterseniz hemen buradan devam edelim. Çocuklarımız ile ilgili endişeleriniz neler? Niçin endişeleniyorsunuz?

Öncelikle gıdalardan endişe ediyoruz. Yoğun hormon ve kaynağını bilmediğimiz katkı maddeleri kullanımı var. GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) gibi herkesin çok net karşı olması gereken gıdalar var. Temizlik apayrı bir sorun. Helal haram olması sorunu da bambaşka bir sorun. Çocuklarımızın yedikleri içtikleri şeyler, onların ruh ve beden sağlığını doğrudan etkiliyor. Maalesef, bu gıdalar tam olarak kontrol edilemiyor! Devletin mevcut kanuni düzenlemeleri ve elemanları bu konularda yetersiz kalıyor. Halbuki bu çok acil bir konu. 

Bu gıdalardan kaynaklanan birçok yeni hastalıklar var. Sürdürülebilir hastalıklar oluşturuluyor adeta. İlaçlara abone oluyoruz. Bunları birilerinin en tepede dile getirmesi ve bir farkındalık oluşturması lazım. 

Bir başka endişemiz, güvensizlik. Çocuklarımızı çarşıya pazara rahat gönderemiyoruz. Korkuyoruz. Toplumda şiddet, stres, hazımsızlık vb gibi davranışlar arttı. Mevcut eğitim sistemimiz bunları düzeltmeye iyileştirmeye yönelik bir yapılanma içinde değil. Diploma güdümlü eğitim sistemi içerisindeyiz. Çocuklarımız eğitilmiyor, diploma alabilmek için adeta bir engelli koşu yapan yarış atlarına dönüştü. Bütün bunlar bizleri ve sanırım herkesi rahatsız ediyor. Birilerinin bunları ciddi platformlarda dile getirmesi lazım. Ben elimden geldiği kadar onu yapmaya çalışıyorum. 

İyi şeyler de olmuyor mu hocam? 

Mete Gündoğan: Elbette iyi şeyler de oluyor. Ancak iyi şeyler kötü şeylerden çok daha hızlı, yaygın ve fazla olması gerekir ki genel gidişat iyi olsun. Ben öyle bir gidişat görmüyorum. 

Anlıyorum hocam. Bu ve benzer endişeleriniz sizi seçimlerde aday olmaya itti. Peki, neden bağımsız aday oldunuz? Bunları bir parti çatısı altında da söyleyebilirdiniz.  

Doğru, ancak benim bağımsız aday olmayı tercih etmemin en önemli sebebi, partiler üstü olarak gördüğüm bir konuda farkındalık oluşturmaktır. Bu konu da Borca Dayalı Para Sistemi ve Kısmi Rezerv Sistemi’dir. Şu anda ülkemiz finans sistemi bu yapı üzerine oturmuştur. Bu yapı sayesinde para kısıt haline getirilmiş ve herkes mevcut para-kredi sistemine mahkum edilmiştir. Ben bu sisteme karşıyım ve öncelikle bir farkındalık oluşmasını sonra da bir düzeltme hareketinin başlamasını istiyorum.  
Sırf bu sebeplerle bir parti çatısı altında seçime girmedim. Partilerin genellikle çok geniş yelpazede programları oluyor. Bu programlar ve kısır çekişmeler arasında söylemeye çalıştıklarımız kayboluyor. Hem partilerde birkaç kişi bütün kitleyi yönetip yönlendiriyor. Eğer onlar sizin ne demek istediğinizi anlamazlarsa, sizin fikirleriniz hiçbir zaman söylemlerde yer bulamıyor.  

Borca Dayalı Para Sistemi dediğiniz nedir özet olarak anlatır mısınız? 

Tabi. Şöyle ana hatları ile anlatayım. Bugün, Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketi parayı piyasaya borç olarak veriyor. Çünkü kullandığımız para, bu anonim şirketin malıdır. Zaten, bunun adı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’dır. Cumhuriyet kelimesinde aidiyet bildiren ‘i’ harfi yoktur. Ama bozuk parada Türkiye Cumhuriyeti yazar ve devletindir. Piyasa parayı, Merkez Bankasından ödünç yani borç olarak alıyor! Biz bunun için Borca Dayalı Para Sistemi diyoruz. Daha sonra bankalar, Kısmi Rezerv Sistemi (KRS) dediğimiz bir mekanizma ile Merkez Bankasından ödünç olarak aldıkları parayı defalarca satarak piyasaya veriyor. Örneğin, Merkez Bankasının piyasaya verdiği 80 milyar lirayı bankalar KRS ile 1 trilyon 380 milyar liraya çıkarıyor. Tabi o da borçla! 

Siz ne öneriyorsunuz hocam?  

Mete Gündoğan: Şimdi bu mevcut yapıda bizler değişik işlemlerle toplamda 125 milyar lira yıllık faiz ödüyoruz. Buna yurtdışı borçlarımızın faizini de eklersek 200 milyar liraya çıkıyor. Her yıl 200 milyar lira faizi ödemek için her türlü sıkıntıya katlanıyoruz! Biliyorsunuz verdiğimiz vergiler, harçlar, katkılar, haraçlar neredeyse hepsi faize gidiyor! Halbuki bu sistem bir tercih meselesidir. Değiştirilebilir. Bu da TBMM’nde olabilecek bir şey. Onun için de 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde bağımsız aday olarak bu konuları gündeme getirmek istedim.  

Hocam, anlattıklarınız çok önemli ama tek başınıza ne yapabilirsiniz?  

Mete Gündoğan: Herkes haklı olarak bunu soruyor. Aslında benim yapmaya çalıştığım şey, anlattığım konularla ilgili olarak bir farkındalık oluşturmaktır. Ben, mevcut Borca Dayalı Para Sistemi’ne karşı bilinç geliştirmek istiyorum. İnanıyorum ki bir kıvılcım, büyük bir ateş yakmak için yeter. Bir haykırış bütün uyuyanları uyandırmaya yeter. Benim isteğim bir kelebek etkisi oluşturmaktır. Bazen büyük bir kasırganın tetiklenmesi, küçücük bir kelebeğin kanat çırpınışları ile gerçekleşir. Onun için, seçilip seçilememe kriterine bakmadan ben kanat çırpmaya devam ediyorum. Bu düzene başkaldırmaya devam ediyorum. Anadolu yakasında oturan İstanbulluların da desteğini bekliyorum. Bir vekil ne yapabilir ki demesinler, beni takip etsinler. Her yaz bir çiçekle başlar. 

Paranın kısıt haline getirilmesinden bahsettiniz. Para zaten bir kısıt değil mi? Veya para kısıt haline gelince ne oluyor?

Para bir kısıt olarak algılandığı takdirde ‘para yok’ diye yapılması gereken birçok iş yapılmıyor. Mesela ‘para yok’ maliyetleri düşürelim diye seri üretime gidiliyor ve binlerce esnaf işini aşını kaybediyor. Dev üreticilerle, tedarikçilerle yarışamıyor. 

Para kısıt diye hormonlu, GDO’lu, temiz olmayan ve helal olmayan gıdalar adım adım hepimizi hasta ediyor. Geleceğimizi karartıyor. Havamız ve suyumuz ticarileştiriliyor. Enerjide ülkemiz tek kaynak (doğal gaz ağırlıklı) ve tek merkeze bağımlı hale getiriliyor. Betonlaşma, çarpık kentleşme ve trafik keşmekeşliği artıyor. Sosyal dayanışmamız zayıfladı. 

Herkes borçlandı. Kişiler, şirketler ve devlet. Adeta borçsuz hiçbir kurum, kuruluş ve insan kalmadı. Bunların hepsi paranın kısıt haline getirilmesi ile doğrudan ilişkilidir.

Hocam, son olarak neler söylemek istersiniz?

Bir atasözümüz var; biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar. Para kısıt olunca, bugünün ağaları, beyleri paradan para kazananlar oluyor. Ekonomi zenginlerin ekonomisi oluyor. Bakınız sabahtan akşama kadar ekonomi kanalları, paradan para kazananların dertleri ile dertleniyor. Vatandaşın, esnafın, memurun, işçinin emeklinin durumu ile pek ilgilenen yok. Onların ekonomik sorunlarının neticeleri haber oluyor sadece. İşte borç yüzünden intihar etti, kredi kartı borcunu ödeyemeyince evden kaçtı, hırsızlık yaptı vs gibi adli haber olarak geçiyoruz. 

Halbuki bütün bunları değiştirebiliriz. Mevcut sistem tavandan tabana doğru yapılandırılmıştır. Önce zenginlere, parası olanlara veriliyor bütün imkanlar. Onların da cepleri dolsa gözleri doymuyor. Dolayısıyla hepimiz paranın kölesi haline getiriliyoruz. Halbuki bu sistem ters kurulmuş. Önce tabanın güçlendirilmesi gerekir. Para tabandan tavana doğru hareket etmesi gerekir. Bu da herkese minimum gelir vermekle olabilecek bir şeydir. Bunlar bizim en doğal hakkımızdır. Bu hakkımızı da bir şekilde alabilmeliyiz. 

Bu hak alma veya hak arama yeri TBMM dir. Burada bu konuları lider korkusu olmadan, tarafsız bir şekilde dile getirmek istiyorum. Taban Ekonomisi Sistemi uygulansın ve Adil Bölüşüm yapılsın istiyorum. Bu konuların sıkı takipçisi olabilmek için İstanbul Anadolu Yakası’ndan destek bekliyorum. Selam sevgi ve saygılarımla.

Hocam teşekkür ederiz. İçtenlikle sorularımızı cevapladınız. Herşey gönlünüzce olsun başarılar dilerim.

                                                                               

Etiketler:
selyus