Ana Sayfa YAŞAM 4 Şubat 2024

Canca, “Mahalle Konseyi ve Ortak Karar Verme Gurubu” güçlenerek büyüyor

Öncülüğünü Araştırmacı-Yazar Hasan Basrı Canca’nın yaptığı ve Rizeli aydın bir grup tarafından kurulan “Mahalle Konseyi ve Ortak Karar Verme Gurubu” her geçen gün güçlenerek büyümeye devam ediyor.

Grubun kurucularından Hasan Basrı Canca ile konuyla ilgili İstanbul Takipte Haber Sitemizde  bir söyleşi yaptık.

Grubu kurma işi nasıl başladı?  

Canca, “Memleketim Rize/Pazar’a gitmiştim. Hemen hemen her ortamda ilçemizin bakımsızlığından, estetikten uzak görünümünden, sahipsizliğinden ve duyarsızlığından söz ediliyor, çeşitli tartışmalar yapılıyordu. Konu, ülke ve küresel düzeydeki şuursuzlukla ilişkilendirilip duyarsızlığın yerel seviyeye yansıması şeklinde dile getirilmesiyle tartışmaların seyri değişti. Mahallemizde de yaşlılar, gençler, kadınlar arasında benzer durumlar olunca hep birlikte ilçemizin sorunları ile ilgili kutuplaşma yaratmadan karşılıklı görüş alışverişine girildi. Uzayınca da konu, ne yapılabilir-e dönüştü.

Seçimlerde siyasilerin en fazla ilgi duyduğu ve seçimi etkileyen özelliğe sahip bir mahalle insanları olarak yapabileceğimiz bir şeyler olmalı diyerek çeşitli görüşler not edildi. Sonra, hem mahallemizin hem de ilçemizin eksiklikleriyle ilgili bir liste oluşturuldu. Siyasilerin duyarsızlığıyla, halkın çaresizlikleri yan yana getirilerek yönetimi talep edenlerin karşısına alışıla gelen edilgin tavır yerine etkin tavır alınmaya kararı verildi.

Var olan potansiyelin particilik eliyle heba edilmesine karşı oluşan tepkiler tartışıldı. Partileşmenin ve siyasi geleneğin dışına çıkmadan, siyasileri direk karşımıza da almadan ne yapılabileceği arandı. Liyakat arayışında siyasiler üzerinde sadece bireysel oyların dışında nasıl daha etkin olunabilir gibi soruları sordukça, ortak karar verme gurubu kurma kararı alınmış oldu. Ortak karar verme gurubuyla yörenin ve ilçenin özgün karakterine uygun bir aday olmadığında ne yapılabileceği tartışıldı.

Kişiliğinin özelliklerine ve yörenin karakterine uyan bir yönetici arayışınızı açar mısınız?

Canca, “Nasıl ki kişilerin parmak izlerinin farklılığı gibi kişilik özellikleri birbirinden farklı oluyor, coğrafi bölgeler de iklim veya birçok özelliklerine göre farklılıklar gösterirler. Ve bu durum içinde yaşayanlara sirayet ediyor. Kişiler özgün karakter ve yeteneklerini de özlerine uygun ortam ve düşünce ortamında ortaya çıkarabiliyorlar. Liyakat, yetkinlik ve yetenek arayan yöre halkı o bölgenin derdini o bölgenin diliyle ya da bölgesel algıya göre anlatılması lazım ki anlaşılabilsin. Kısaca şunu söylemek istiyorum; yerel yönetimler bulundukları yörede yaşayanların içinden yönetici çıkarmalıdırlar. Zaten mahalle konseyi olarak amaç seçimlerde mahalle ve ilçeye faydalı olabilecekleri seçmek, menfi tutumları kırmak, müspet yönde bütünsel fayda sağlamak için ortak karar verme önerisi getirilme önerilerimize uygun düşünce biçimi de budur.”

Kimlerle başladınız?

Canca, “Mahallenin duyarlı gençleri arasındaki tartışmalara kulak verince, konu duyarlı ve entelektüel kişiler seviyesine çıktı ve o zaman mevzu farklı şekil aldı. Ama adlarını zikredemediklerimiz olabilir endişeyi ile şimdilik direk şu şahıslarla diye isim vermemiz de pek uygun olmayabilir. İlk İstanbul’daki birkaç mahalle bireyleriyle, daha sonra memleketimizde mahalle halkımızla bir araya geldik. Ve mahallemizin her köşesinden, her sülaleden kadın erkek genç ve yaşlıları olmak üzere birçok insanın katılımıyla başladı. Başladığından daha hızlı biçimde duyulur olunca, diğer mahalle sakinlerinin de dikkatini çekti.”

Mahalle halkına ne söylediniz?

Canca, “Öncelikli amacımızın ya da derdimizin ne olduğunu anlaşılır biçimiyle ortaya koyduk. Ve derdimiz derdinizdir diyerek bu dertlere toplu olarak birlikte çare bulmayı önerdik. Böylece, derdiniz nedir sorusu karşısında verilen, ilçemizin sahipsiz kaldığı görüşünü, sahipsiz değildir görüşüne çevirmeyi önerdik. Yani ilçemizde belediyecilik konusundaki hizmet eksikliğinin mahallelere yansıyan estetikten uzak durumunu anlattık. Buna, partilerin hegemonyasıyla bencilliğe dönüşen tutumları, hizmet anlayışındaki gerçekçi tutumun yerini algı oluşturmaya dönüşmesini ve olumsuz imajların müspet seviyeye nasıl çekilebileceğini dile getirip, atıl olan potansiyelin nasıl olumlu yönleriyle aktive edilebileceğinden bahsettik.

Ve olumsuzluklar karşısında güçsüz ve biçare kalmak mı, kapsayıcı ve bütünsel menfaat yolunda aktif olmak mı istiyorsunuz? İlçemizi sahipsiz bırakmak mı estetik katmak mı istiyorsunuz kararınızı verin diyerek başlattık.

Sonra dedik ki, siyasi partiler, biz bunları seçtik seçim sandığını önünüze koyuyoruz siz bunlara oy vererek bizim seçtiklerimizi seçmeye mecbursunuz gibi dayatmalarına karşı cevap verin dedik.

Siyasiler, seçmenlerin eliyle elde ettikleri yetkinliği, bir birileriyle anlaşarak kendi menfaatlerine göre paylaşıp kullanır da yapılması gereken hizmetlere duyarsız veya ilgisiz kalırlarsa ne yapılabilir- i sorduk.

Sorulara devamla… Siyasi partilerin karşısında edilgin kalmak mı etkin olmak mı istersiniz dedik.

Hem bireysel hem de bütünsel olarak siyasi partilerin karşısında, edilgin durumla ne faydaları olacağını, birliğin etkin tavrıyla neler kazanabileceğinizi düşünmelerini istedik.

Partilerin çıkar amaçlı hesaplarıyla önümüze koyacakları kişileri mi, yetenekleriyle öne çıkanlarımı yetkin kılalım dedik.

Partiler ideolojik farklılıklarıyla ittifak yapabiliyor da biz tabanda birleşerek oylarımızla millet menfaatine uygun bir ittifak neden yapamayalım dedik.

Fikir üretemeyen, anlatacakları hikâye kalmayan, modası geçmiş ithal kavramlarla bizi iknada aciz partilere yem mi olacağız, enerjimizi birleştirip güçlü birlik mi olacağız dedik.  Tereddütsüz bir şekilde verdikleri cevaplar karşısında ümitlendik.

Bireysel seviyedeki güçlerimizin birleşmesiyle nasıl bir güç meydana getirebileceğimizi anladık. Herkesin siyasi yapı içinde olmasa da bireysel olarak güçlü olduğunu ve bu güçler birleştirildiğinde nasıl daha etkin bireylere dönüşeceğimizi düşünüyorduk ama şimdi daha iyi anladık diyerek büyük bir çoğunluk bu işte biz de varız dedi.”

Olumsuz tepkiler oldu mu?

Canca, “Dünya kamuoyunun zihnini ele geçirenler, partileri de ele geçirdi de bu hareketin içine sızamazlar mı? Amacınızdan saptıramazlar mı? Her yerde, her toplumda güçlü kişiliklerin yanında siyasilerin hedefi olan zayıf ve edilgen kişilikte ve tipte insanlar yok mu? Siyasileri bu gibi insanları aranızdan devşiremeyeceklerini mi düşünüyorsunuz? Böyle durumlara karşı nasıl bir tedbiriniz var? Partilerin bir birileriyle menfaat ilişkileriyle gizli ittifakları karşısında ne yapabilirsiniz gibi benzer sorularla çok karşılaştık.”

Cevabınız nasıl oldu?

Canca, “Haklı ve mantıklı tepkilerine karşı arkadaşlarımızın cevapları oldu. Ama kısaca amacımız seçimin ana malzemesi olan insanı değiştirmek olmadığını, o iş eğitim sistemi olarak devletin işi olduğunu söyledik. Ve biz mevcut insan potansiyeli ile durumdan vaziyet çıkarmayı düşündüğümüzü söyledik.

Ve onurlu bir duruş gösterebilecek olanlarla birlik bu hareketi başlatacağız… Siz bu anlayış ve teklifimize yani ortak karar vermek gurubu kurmamıza var mısınız sorusunu yönelttik.

Zihinsel durum ve tutumlarla algılama konularında farklılığın olmadığı hiçbir oluşum olmaz. Dolayısı ile az da olsa göze aldığımız zayıflıklar oldu. Zayıf halkaları göze alarak yüzde yüz garanti verilemeyeceğini söyledik. Ve dağınık bireyler olarak kaos içinde olmak mı birlik olmak mı sorusuyla karşılık verdiğimizde çoğunluk olarak kabul gördüğünü anladık.

Kendi aramızda sorular çoğalınca, ortak karar verme gurubuyla güçlü bir irade mi göstermek istersiniz? Egoizme yem olmak mı? Siyasi, dini ve milli sembollerle bir birinden uzaklaşan ve kullanılan bireyler mi olmak istersiniz? Birlik içinde güçlü olmak mı? Ve yerel seviyeden genel seviyeye kadar tamamlanamayan ihtiyaçları ıstırapla seyredip dağınıklığın çaresizliğiyle biçare kalmak mı istersiniz gibi sorularla bir nevi toplum içinde duyarlılık testi yapar gibi teklifte bulunduk.”

İstediğiniz karşılığı bulabildiniz mi?

Canca, “Duyarlı bireylerin yanında, ne yaşadığı mahallesinin halledilemeyen meseleleri, ne ilçesinin belediyecilik hizmetinden mahrumiyeti, ne de semtin estetikten uzak yapısı umurunda olmayanların umut kırıcı tavırları olmadı değil. Ancak az ama etkin kişilerin onlara, duyarsız kalmak mı, sorumluluk almak mı istiyorsunuz?  Ya bunu açıkça belirtiniz ya da suyu bulandırmaya çalışmayınız gibi çıkışanları oldu.

Birçok davet edici sorularla amacımızı açıklayıcı kılarak kişisel çıkara dayalı olmadığını ve bu teklifimizin bütünsel bir bakış açısıyla değerlendirilmesini önerdik. Sonra da farklı bilinç durumlarından cevaplar almak için kadın, erkek, genç, yaşlı hiç kimseyi ayırmadan mahalle halkına sorduklarımızı daha geniş alana yayarak birçok kişilere sormaya başladık.”

Mahalle dışına taşan sorular nasıl tepkiler aldınız?

Canca, “Sorular cevaplanırken ilk başta yerel seviyeyi aşan sorularla karşılaşacağımızı pek ummuyorduk ama ülkemizi de aşıp küresel sorunları içeren birçok soru ve cevaplarla karşılaştık. Mahalli seviyede böyle bir duyarlılık bize, dünyanın bütün coğrafyalarında var olan tabanla tavan arasında kopukluğun daha anlaşılır biçimde göstermiş oldu…

Dünya çapında görülen, imkânları ele geçirenlerin kendi egolarını şişirdikçe, toplum vicdanını acıya boğan olaylar karşısındaki sessizlik… Küresel boyutta iç sızlatıcı gayri vicdani olayların yerel seviyede yansıma biçimleri dile getirildi. Dünya kamuoyunun algısına hükmedenlerin yönlendirme gücünün yerel seviyede de kendini gösterdiği… Ve böyle durumlar karşısında neden erdemli duruş sergilenemediğine kadar sayısız durum tespitleriyle karşılaştık. Evet, bir nevi durumdan vazife çıkarmak gibi özgüven patlaması da denebilecek durum ve davranışlar oldu.”

Mahalli ve genel seviyedeki algılama farkı oldu mu?

Canca, “Mahalle dışında karşılaştığımız kişilerin sorularına biz de sorumuzla yani mevcut sistemi besleyen edilgin tavrın karşılarına tabandan başlayan etkin ve onurlu bir tavır koymaya… Ortak karar verme gurubuna katılmaya var mısınız? davetini sunduk ve gayet olumlu tepkiler de aldık.

Başta söylediğimiz gibi belki mahalle halkı tarafından ilk anda fikriyat olarak tam algılanmamış olunabilir. Lakin çocukluk ve gençlik yıllarında doğal hatalarıyla tanıdıkları gençlerin, bazı erdemlerini geliştirerek karşılarına çıktıklarını gören mahalle halkının yüzünde doygun hissiyat uyandırdığını gördük.”

Aynı hafta içinde Çayeli ve Pazar’da vermiş olduğunuz Diriliş fikriyatı konulu konferans arasında bir bağ varımdır, varsa nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Canca, “İlişkiler yasasına göre bazılarının tesadüf gibi gördüğü, bazı kesimin de tevafuk dediği bir yasa var ve adı koyulamayan bu ilişkiler yasasına göre hiçbir şey birbirinden bağımsız değildir. Bu durumu ayrıntıları ile dile getiremediğimizde ise hissiyatımıza havale ediyor, vardır bunda bir hikmet deyip geçiştiriveriyoruz. Bu açıdan hangi bilinç durumu ve hangi algı seviyesine hitap edeceğimizin belirsizliği karşısında direk bir bağ kurulabilir dememiz uygun olmaz.

Mahallede başlayıp da tabandan tavana yön alan ve hissedilme oranı algılanma oranından daha yüksek olan bu hareketin nereye varacağını görebilmek için ciddi bir öngörü gerekiyor. Çünkü her seviyedeki algılara hitap etme özelliği taşısa da işin mahiyetini algılama biçimi, farklı karakter sergileyecek bir özelliğe sahiptir.”

Siyasi olmasa da etkili hareket denebilir mi?

Canca, “Başlangıç seviyesi basit gibi görünse de karakteristik olarak büyük bir ormanı içinde barındıran potansiyeli yüksek hareket olarak görülebilir. Sosyal iklimin özelliklerine göre kendini ortaya çıkartacak olan çekirdek özelliği taşıyan bir hareket olduğu da söylenebilir.”

Tam olarak nasıl anlamlandırmak lazım?

Canca, “Sürece göre değişebilir bir özelliği olduğu için henüz direk şudur demek olmaz. Tam olarak anlamlandırılması için de ciddi bir öngörüyle mümkün olabilir. Ama öngörü öncesinde dünya kamuoyundaki olaylar dâhil siyasi ve sosyal olaylara da duyarlılık gerekiyor. Aynı zamanda her ne kadar taban hareketi de olsa öngörü ve basiret sahiplerinin birikimleri, ifade biçimleri, enerjileri ve iradelerine bağlı olarak gelişecek ve şekil alıp yürüyecek bir hareket olduğunu da belirtmemiz lazım.”

Bir nevi sosyal dalgalanma denilebilir mi?

Canca, “Buna aslında tepe noktaları ele geçirilen sisteme karşı sosyal bir dip dalga da denebilir. Mevsimin en verimli döneminde bile siyasi okyanuslar üzerinde sosyal dalgalanmalar yaratan, yapma rüzgârlarla istedikleri gemiye yön verip istediklerini batıranların işine gelmeyen bir dip dalga… Ve hatta yüzeyde kontrolü zor olan, başlangıç noktasındaki karakteriyle dalgalandıkça sadece okyanuslar değil, bütün deniz kıyılarına vurma ihtimal olan bir dip dalga da denebilir.”

Siyasi hareket değilse tercih sebebi nedir?

Canca, “İnsan, hayatın içinde bulunduğu müddetçe, istese de istemese de yanılsama ve hakikat mücadelesinin içindedir. Mücadele içindeki insanın en temel motivasyonu, özgür iradesiyle kendini düzenleme ihtiyacına karşılık aramasıdır. Bireysel seviyedeki bu tatmin arayışını toplumsal seviyede birlik olmakla ve yaşadığı çevresine estetik katmakla bulur. Duyarlılığını da mahalli alanından başlayarak farkındalık ve sorumluluk bilincine göre ülke meselesinden dünya meselelerine kadar taşır. Bu hareketin özünde de bu vardır. Toplumsal ihtiyaçlar karşısındaki tutumlar nasıl daha objektif olunabilir. İlgisizliğin ve duyarsızlığın mahalli seviyeden genel seviye kadar yansıyan karakteri karşısında neler yapılabilir ve çözümü ile ilgili nasıl bir yol bulunabilir. Kaotik durumdan nasıl estetik bir vaziyet çıkarılabilir -i arıyor ve önerimiz tercih edilebilir.”

Bu tutumunuzla koskoca ülke içinde küçük bir mahallenin derdini ya da ihtiyaçlarını ülke ve dünya meselesi gibi görmüş olmuyor musunuz?

Canca, “Eski hocaların ‘Parçanın içinde bütünün özelliklerini görmek’ diye bir söz var.   Bizim hareketimizde de parça ile bütün arasında bir ilişki var. Aynı enerji ile aktive edilen erdemin hareketlendirdiği eylemin karakteri aynı olduktan sonra büyüklüğü veya küçüklüğünün bir anlamı kalmıyor. Olgular nicelik ve nitelikleriyle farklı olsa da karakteriyle yerelden genele hareket edebiliyorlar.”

Toplumun hangi algı seviyesine ya da nasıl bir farkındalığa hitap ediyorsunuz?

Canca, “Farklı bilinç durumları ve algı seviyeleri karşısında direk bir değerlendirme yoluna gidemeyiz. Çünkü ihtiyaç âlemi içinde diğerkâm olanından egoist olanına kadar sayılamayacak kadar değişik çeşitte karaktere sahip insanlar var. Büyük bir çoğunluk, egoizmin doyumsuz arzularıyla beslenmiş. Birçok kesim de olanların karşısında biçare durumda kalmış.  Böyle bencil karakterlerin güçlü egoları karşısında bireysel seviyedeki biçareliğe birlik halinde bir çare önermekten başka ne yapılabilir? Bencilliklerini bütünsel çıkarı zedelemek üzere planlayanlara karşı, bütünsel faydayı öne çıkaran birlik anlayışı ve diğerkâm yaklaşımı önermekten başka bir yol bilen varsa söylesin.”

Mahalli seviyedeki hangi tutumu direk genelliyorsunuz?

Canca, “Taban hareketinin temel önceliği, yerel ile genel seviyedeki şuursuzluk oranını farkındalık lehine yükseltmektir. Çünkü farkındalık yükselmeden şuur ve duyarlılık yükselmez.  Duyarsızlık ve şuursuzluğun yerelden genele yansıma biçiminin uyarıcı özellik taşıdığı kanaatimizle bu farkındalık hareketini mahalli tabandan başlattık. Ve çare arayan sorunlar karşısında ne yapılabilir nasıl çare bulunabiliri bu uyarıcı özelliği ile dikkate aldık.”

Siyasi aidiyet duygusu bu hareketinize etkisi ne olabilir?

Canca, “Halkın nasıl manipüle edildiği, nasıl siyasi partilerin sembollerinin peşine takıldıkları ve siyasi partilerin sembollerine takılmaktan farkındalık yaratamadıkları ortada. Sağlı sollu çeşitli ideolojik kutuplara itilen, itildikleri köşelerin karakterine kapılan büyük bir çoğunluğun varlığı da bir gerçek. Ve bu gibi etkilerle sürekli protest kişilikler oluştuğu da malum… Ama arayış içinde olan, araştıran ve sorgulayanları da dikkate almamak olmaz.

Sadece benim doğrum doğrudur, başka doğru tanımam önyargısıyla iradesizlik gösterdiğinin farkında olmayanların aksine, eklektik bir yaklaşımla karşılaştırmalı inceleme ile irade gösterebilenlerin varlığını da yok sayamayız. Çeşitli uyanışları dikkate alınmadan herkesi aynı zihinsel algı seviyesinde değerlendirmek uygun olmaz. Zaten bizim önerimiz de toplumdaki tüm algı seviyelerine ve farklı bilinç durumlarına hitap eden kapsayıcı bir öneridir.”

Önerilerinizi toplumun hangi bilinç seviyesine göre yapıyorsunuz? 

Canca, “Bilgi, birikim ve aktive edilen erdemlerin durumuna göre değişse de, her birey ’de onu, dünyanın en güzel insanı yapacak olan bir şey var ve o, vicdandır. Lakin bu, ihtiyaç âlemini organize eden metafizikten uzak, tek taraflı sadece dünyevi aklın işi değildir. Ve genelde, vicdan ile ihtiyaç âlemi arasında kaldığı halde özgür iradesinden kopmayan, bilinç durumu düşmeyen, oranı düşük olsa da muhafaza ettiği yüksek algı seviyesiyle farkında olanlara bu önerimizi yapıyoruz. Aslında konumuz itibarı ile bizim işimiz ne toplumsal bilinç durumu ne de algı seviyesinin eleştirilmesidir. Felsefe algısı farklı olsa da toplumun değişken bilinç durumu ve belirsiz algı seviyelerine hitap etmeden de olmuyor.”

Felsefi algı ile yerel yönetim arasında nasıl bir ilişki söz konusu?

Canca, “Toplumsal seviyede felsefe algısı tartışılır olması bir yana, politika kavramı da gerçek anlamı ile halk arasındaki algılanma ve ifade biçimi ile farklılık gösteriyor. Örneğin politika, felsefi olarak şehri düzenleme sanatı diye tanımlanır. Buna göre şehir, insanın kendi iç şehridir. Bu şehrin insanı duygu, düşünce ve eylemlerini düzenlenmesine ve yönetmesine politika deniyor. Buna göre, kendini yönetemeyen başkasını yönetemez. Başkasını yönetemeyen de yönetici olamaz deniyor.

Neden bunları anlatıyorsunuz diyeceksiniz. Çünkü seçime gidiyoruz, bizi yönetecek ve şehri düzenleyecek kişileri seçeceğiz. Dolayısı ile yönetilen biz olacağımıza göre yöneticilerden de bu kıstasları aramak hakkımız olmalı diyoruz. Bu durumda yönetime talep olanlar sadece ekonomik imkânlarla donanımlı ama bireysel seviyede olması gereken etik değer ve erdemlerden yoksun olunması sadece bizi değil, yönetilen herkese rahatsızlık verir. Böyle bir durum dikkate alınmadan, sadece maddi olarak etkilenip aday belirleyen parti teşkilatlarını nasıl etkileyip nasıl değerlendireceğimizi siz söyleyin. Sonra da bu taban hareketini değerlendirin.”

Yerelden genele söyleminizi biraz daha açar mısınız?

Canca, “Bunu, ‘parçada bütünün özellikleri bulunur’ söylemiyle açıklamış, yereldeki bireysel yetenekli ve özelliklilerin durumunu genel duruma yansıyacak biçimde tanımlamıştık. Sistem ve düzenin kuruluş karakteriyle iyi bireyden iyi topluma, iyi toplumdan iyi devlete kadar yansıyacak biçimiyle tanımlamıştık. Böyle bir yaklaşımla sistemin temel taşı olan bireyin kendini tanıması ve gelişim göstermesine göre de topluma iyi veya kötü olarak yansıyacağına değinmiştik. Ve dolayısı ile genel düzen, düzenin bireysel atomuna bağlıdır sözüyle de yetenekli kişilerin sistemin içindeki önemini öne çıkarmıştık.”

Mahalli seviyedeki bir hareket genel siyaseti etkileyebilir mi?

Canca, “Bizim iddia, yarış ve menfi yönde eleştiri gibi bir düşüncemiz yok. Lakin Kah-tı Rical (Devlet ve millet yönetimi için kaliteli insan eksikliği) döneminde hep ehven-i şer (Kötünün iyisi) seçmekten de kurtulmak isterdik tabi.”

Birkaç kişilik hareketle genele etkisi olabilir düşüncesi biraz iddialı olmadı mı?

Canca, “Bugün yerel seviyede bu tek halkalık hareket kısa zamanda istenilen biçimde anlaşılamayabilir ve arzu edilen seviyeye de ulaşamayabilir. Bunu olumsuz biçimde görmeyiz. Lakin zamanla anlaşılma süreci ayağı yere sağlam basan bir anlaşıla bilirlik oranını yakaladığında, uzun bir sosyal ve siyasal zincire dönüşebileceğini şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü bireysel seviyede gösterdiği gücünü aynı karakteristik özellikleriyle birleştirdikçe, bu yeteneğini toplumsal yapının üst seviyelerine kadar taşıyabilme karakteri ta baştan kendini göstermişti.”

Daha açık bir ifade ile ne söylemek istersiniz?

Canca, “Amacımız sadece yereldeki durumu genel seviyeye taşımak olmasa da millet olarak (Türk ve Müslüman) kendi inanç kültürel fikriyatımıza uygun bir sisteme sahip olmayı arzu ederiz. Böyle olması bir stratejik gereklilik olup olmadığına hep birlikte bakmalıyız. Yoksa buna direk doğu veya batı karşıtlığı şeklinde ya da kuru bir milliyetçilik gözü ile de bakılmamalı. Batı karakterli de olsa muhakkak ki her seçim sisteminin bir stratejik ve taktiksel yönleri vardır. Hatta seçimlerde bazı adaylar kendi kültürel karakterlerine uymadığın halde kapsayıcı ve stratejik durumda olan sistemden söz etmeden şuursuzca değişim ve dönüşümden bile söz ederler. Bu durum, işin stratejik fikriyatından bi-haber olan seçmenin, yanılsama ve hakikat karşısında iken en fazla ayırt etme erdemine ihtiyaç duyduğunu gösterir. Çünkü eğer bir millet, tutunduğu değerleri üzerine inşa ettiği bir sistemi yok ise, kendi değerlerine ters düşen bir sistemin içine çekilmiş demektir.  Bu durumda kapsayıcı olmaktan çok ihtiyaç duyduğu yönetim biçimine kısmi ve taktiksel farklılıklarla katılmaktan başka bir adım öteye gidemez. Ve dolayısı ile o zaman, sitemi ele geçirenlerin eline sığmayacak karaktere sahip olan güçlü taban hareketlerine başvurmaları bile çok fazla bir işe yaramaz. Sisteme sahip olmadan bir değişim yoluna gittiklerinde ise, güçlerini birleştirseler de, kendi adına önemli bir strateji ortaya koyamazlar.”

Söyleminiz bayağı batı karşıtı bir söylem olmadı mı?

Canca, “Amacımız, meseleyi kültürel veya bölgesel seviyeye çekip doğu batı meselesi haline getirerek ana mecrasından uzaklaştırmak değildir. Lakin dünyayı kasıp kavuran, kan ve gözyaşına boğan ve insanlığa tek taraflı hâkim olan aşırı dünyevi, materyalist ve vicdansız sistemin alternatifsiz gösterilmesini de doğru bulmadığımızı anlatmaktır.”

Taban hareketinin temelinde bu mu var?

Canca, “Başta belirttiğimiz gibi farklı gibi görünse de diriliş öncüsünün fikriyatından hiç etkilenilmediğini söylemek eksiklik olur. En azından kavramsal farklılıklara rağmen karakteristik özellikleri ile birbirine benzer özelliklere sahip olduğu söylenebilir.”

Mahalle hareketini nasıl da genelleştiriyorsunuz?

Canca, “Evet, mahallede başlayan küçük de olsa bu hareketin içine siyasi ve sosyal oluşumların tamamını belki sığdıramayız. Aslında sığdırmak gibi bir derdimiz de yok. Ama aynı karakteristik özellikleri taşıyan olguların filizlenme biçimlerine göre benzerlik göstermesine de bir diyeceğimiz yok.”

Kabul görme konusunda ne söylemek istersiniz?

Canca, “Daha önce dediğimiz gibi, bu bir öngörü meselesidir. Anlayanlar ile anlamayanları oranlayacak da değiliz. Lakin zamanın yükselen ve düşen ritimsel karakterine göre bu milletin kaderi, döngünün yükselen yönüne geçtiğini… Yıllarca bilinç durumunun düşük algı seviyesinde çilesi biriken milletin şimdi ümidiyle birlikte bilinç durumu değişmeye, algı seviyesi de yükselmeye başladığını… Eskinin zihinsel kalıpları kırıldıkça algısının da değişmeye başladığını söyleyebiliriz lakin oranlama yapamayız.”

Süreç – hızla dönen çark – çarkın gıcırtıları ne anlama geliyor?

Canca, “Hızla değişen zaman ve zamanın aralığında kaybolan birikim ve değerlerin ortaya çıkarılması anlamına geliyor. Yeni anlayışla birlikte üstü açılamayan değerlerin tecrübeye katılması anlamında… Farkındalığı yükselen, araştıran ve kendini geliştiren insan sayısı artmaya, derin tecrübeler elde edildikçe mevcut tecrübeye katılmaya başlaması. Velhasıl Türkiye yüzyılının inşasının bölüm bolüm ihale edilmesi, medeniyet sütunları yerli malzeme ile karılması anlamına geldiği de söylenebilir.”

Bu bir alternatif arayışı mı?

Canca, “Adına ister devrim, ister yeniden ihya, ister Rönesans ne denirse densin. Yeter ki aynı sistem içinde sadece kişileri veya sembolleri değiştirerek kısırdöngü yaşayarak değişim olduğunu sanılmasın. Zihinsel değişimle gerçek bir dönüşümün yolu açılsın. Bu açıdan konumuz yereli aşıyor olsa da sorunuza, elbette ki her şeyin bir alternatifinin var olduğunu söylenebilir. Ve bunu, diriliş fikriyatının öncüsü merhum Sezai Karakoç’un medeniyet teziyle ilgili bir konuşmasından aldığımız, Türkiye’nin dirilişi İslam’ın dirilişini, İslam’ın dirilişi insanlığın dirilişini getirecektir sözüyle varlığını kanıtlayalım. Çünkü İslam/hakikat medeniyetinin yeniden inşası fikrini güncel bir çözüm olarak çağımız insanına Diriliş tezi olarak sunuyor. Üstat, modern dünyadaki, terörizm, anarşi, nihilizm gibi sorunların kökeninde de yabancılaşmanın olduğunu savunur.

Ve kendi büyük planı olmayanların başkalarının büyük planına parça olurlar öz değişine uygun, kendi değerleri ve stratejisi üzerine inşa olmayan ekonomik sistemin içinde taktiksel olarak bocalanmalara benzer durumlarından söz ediyor.

Marks Weber, materyalizm ve kapitalizmin ruhu Protestanlıktır söylemiyle de, Sezai Karakoç’un tezinin doğruluğunu, kanıtlamış oluyor. Çünkü dünyanın büyük bölümünde yaşam biçimi Protestanlık olmadığı halde siyasi ve ekonomik sistemi kapitalizm olan ülkelerin olması da üstadı desteklemektedir.”

Diriliş kavramı ve Z kuşağı mı?

Canca, “Bu işin ze si ye si be si olmaz. Kısaca çakma akla hizmet eden şuursuz nesil değil, özgün ve kendi olan ve zihinsel olarak kendi değerleriyle besili şuurlu bir nesil arzu ederiz. Zamanın siyasi, sosyal ve kültürel fırtınasına kapıldığında topyekûn savrulan değil, kapıldığı fırtınanın bir anlık şimşeğinin ışığından faydalanıp çıkış yolu ve yordamını bulabilen nesil diyebiliriz.”

Bu bir siyasi yenilenme mi?

Canca, “Şahsen bilinen siyasetin direk içinde olmak gibi bir arzumuz yok. Lakin genel anlamıyla özgün değerlerimizle inşa olacak bir yenilenmeyi elbette ki arzu ederiz. Modası geçmiş, ne kültürel ne de geleneğe uymayan çakma ideolojilerin soluk renkli, takatsiz kavramlarıyla iktidar talep eden insanlığa anlatabilecekleri bir hikâyeleri bile kalmayan siyasi partilerin dönemi kapandı. Kadim değerleriyle besili, kendi milletinin özgün fikriyatı ile kendine has büyük ideolojik sistemini inşa edecek partilerin siyasi arenada boy göstereceği yeni oluşumlar her bakımdan iyi olacağı kanaatindeyim.”

Siyasette de bir yenilik denebilir mi?

Canca, “Amacımızı aşan bir soruya cevap vermek istemem ama yerli ve milli fikriyatın her zaman yanında olan biriyim. Genelde bu fikriyatın yanında olmanın zorluğunu dile getirenler de çok var. Ama biz bu görüşümüzle, imkânsız değil diyenlerin ve söylemleriyle cesaret gösterenlerin yanında olmaya devam edenlerdeniz. Bizler, iklimlerin değişken mevsimlerine göre ürün vermesi gibi, değişen siyasi oluşumların da değiştirici karakterleriyle yeni oluşumlar meydana getireceğine inanıyoruz. Hatta nasıl ki mevsimsel rüzgârlar ülke sınırlarını aşıp coğrafi konumlarıyla etkin olabiliyorlar. Bazı sosyal hareketlerin de ülke sınırlarını aşarak mağdur ve mazlum milletlerin siyasi eylemleri haline gelebileceği kanaatini taşıyanlardanız.

Bu hareket, herkesin gönlünde olup da ya tam anlamıyla ifade edemediği ya da harekete geçiremediği için ertelediği güçlü bir hissiyatın dile getirilmesi gibidir. Bireysel seviyede var olup da atıl duran bu hissiyata cesur bir dokunuşla coşku verebilecek biri çıktığında kendini toplumsal seviyeye daha etkin biçimiyle gösterebileceği kanısındayız. Bu görünümüne kalıcı bir karakter oluşturduğunda ise, tahmin edileninde ötesine varabilecek özelliklerini ortaya koyabileceğine de inanıyoruz.”

Zamanlama ve algılama konusunda ne diyorsunuz?

Canca, “Her ne kadar ani bir refleks gibi başlatılmış olsa da bu hareketin, geçmişinde hayata geçirilmemiş birikim ve tecrübeler var.  Bu açıdan saman alevi gibi birden parlayıp sönen popüler bir hareket gibi algılanmasını istemeyiz. Şimdinin yenisi olsa da, değişmez ve kalıcı değerlerle beslenebilirse klasik bir harekete dönüşme ihtimali mevcuttur.”

Bu duruma küçük bir çocuğa geleceğin büyük insanı gibi mi bakıyorsunuz? 

Canca, “Kimseye tohumun içindeki ormanı göstermek gibi bir çabamız yok. Ama siyasi hissiyata ışık tutarak yeni bir tutumun algılanmasına yardımcı olmaya da olumsuz bakmamalıyız.”

Siyasilerin tepkileri ile ilgili öngörünüz var mı?

Canca, “Evet, mevcut siyasi algılar var ve siyasiler bu algı üzerine politika geliştiriyorlar. En temel mesele olan zihinsel algı üzerine konuşabileceğimiz çok şeyler de var aslında. Lakin konumuz yerel düzeyde ele alınarak başladığı için direk genel konulara girilmesi algılanma düzeyinde pek münasip olmayabilir.”

Siyasi partilere söyleminiz olacak mı?

Canca, “Aslında partilerin teşkilatlanma ve toplum içinden liyakatli insan seçme konuları tartışılabilir. Hiç bir siyasi parti, partiler yasasına uygun biçimde ülke genelinde teşkilatlanmaya giderken kadrolaşmalarını elbette ki ‘Enderun’ da eğitim almış kişilerle kurmadılar. Genelde ve büyük çoğunlukta yerel yönetimlerin başına parti teşkilatlarında seçiyor. Genelde teşkilatlarında görev alanlar aday ediliyor. Çoğu kez de Makyavelizm’e uyan bir yöntemle de olsa siyasi birikimi ve yeteneği olmayan, geliştirmiş olduğu erdeme bakılmaksızın maddi imkânlara, paraya sahip olanların getirilmesi şeklinde bir yöntem tercih ediliyor. Hatta parti teşkilatlarının liyakatli insanları aramak gibi bir dertleri olmadığı bile söylenebilir. Yeter ki sistemi kuranların stratejisine uygun davranılsın yeter anlayışı ağırlık bastığı görülüyor. Sistemin seçtiği seçilmişler de kendi seçim bölgelerinde fikir ve yetenek konularında gelişmiş insanları tarayıp arayıp bulmak gibi dertleri yok. Sadece bu sistemle sistemi eline geçirebilecek sayıda kişileri daha fazla nasıl elde edebileceklerini önemsiyorlar.

Bu söyleminize göre partilerin Türkiye yüzyılı diye bir dertlerinin olmadığı söylenebilir mi?

Canca “Eski hocaların; kendi büyük planı olmayanlar, başkalarının büyük planlarına hizmet ederler diye açıklayıcı bir söylemleri var. Yanlış hatırlamıyorsam Bergson’un “Bu muazzam çürümüşlüğüm içinde saklı durur mükemmellik tohumu” sözüne uygun bir durum da yaşanıyor. Çağımızda ciddi bir çürüme var. Her çürümenin içinde olduğu gibi, az da olsa bu çürümenin içinde sağlam parçalar vardır. Lakin çürümenin durumuna göre bir ayırt etme zorluğu ortaya çıktığı için seçimlerde, daha önce de dediğimiz gibi sürekli, ehven-i şer i (kötünün iyisi) seçimine devam ediliyor. İşin en garip tarafı ise bu çürümüşlüğün içinden yine Liyakat aranmadan daha çürük olanlar, alternatif gösterilerek seçilmeleri için halkın önüne konuyor, sürekli milletin umutları tüketiliyor olmasıdır.”

selyus