Ana Sayfa YAŞAM 18 Şubat 2015

Cumhurbaşkanı Erdoğan AFAD’ın açılışında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congressium’da düzenlenen Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) 22 lojistik merkezinin açılışa katıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congressium’da düzenlenen Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) 22 lojistik merkezinin açılış törenindeki konuşmasında, çok güçlü bir vakıf medeniyetine sahip olduğumuzu belirterek, “Bugün de pek çok sivil toplum kuruluşumuz, dernek veya vakıf çatısı altında bu geleneği sürdürüyorlar. AFAD’ı da kendi alanında vakıf mantığıyla çalışan, vakıf işlevi gören bir kurum olarak değerlendiriyorum. Komşusu açken tok yatmayı kınayan bir inancın mensupları, elbette afet durumlarında da aynı hassasiyeti gösterecektir. Açılışı yapılan merkezlerin Türkiye’ye ve millete hayırlı olmasını diliyorum” dedi. 

18 Şubat Çarşamba günü gerçekleşen törene, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Orman, Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Ekrem Erdem ile Öznur Çalık ve çok sayıda davetli katıldı.

Türkiye’nin, afetler karşısında yeterli hazırlığa sahip olmamasının bedelini, birçok defa ve ağır şekilde ödemiş bir ülke olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlığı döneminde 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl önce yaşanmış afetlerin yol açtığı mağduriyetlerin tazminine yönelik pek çok çalışmaya şahit olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son olarak, 1999 yılında Sakarya Kocaeli ve Bolu’yu kapsayan Düzce depreminde maruz kalınan depremin, bu konudaki eksikleri, yanlışları, sıkıntıları tüm açıklığıyla gösterdiğini belirterek, “Koskoca bir devletin bir felaket karşısında, tamamen beceriksizlikten, tamamen iş bilmezlikten kaynaklanan acziyetine, çaresizliğine hep birlikte şahit olduk.  Kendimiz de, bu sıkıntıları bizzat görme, bizzat tespit etme imkânı bulduk. Ben bizzat gittim afet bölgelerini ziyaret ettim, oradaki durumları yerinde gördüm. Bunun için hükümetlerimiz döneminde bu konuya özel önem verdik. Çok yönlü çalışmalar gerçekleştirdik” dedi.

“ACİL MÜDAHALE FAALİYETLERİ İÇİN ÇOK CİDDİ BİR ORGANİZASYON KURDUK”

Muhtemel afetlerde ortaya çıkacak zararları, yıkımları, kayıpları en aza indirecek tedbirleri birer birer hayata geçirdiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Binaların depreme dayanıklı şekilde inşa edilmesinden buna uygun olmayan yerleşim yerlerinin tamamen yıkılıp yeniden yapılmasına kadar pek çok düzenleme gerçekleştirdik. Bunun yanında afetlerin ardından gerçekleştirilecek acil müdahale faaliyetleri için çok ciddi bir organizasyon kurduk. Aynı alanda çalışan tüm kurumlarımızı, 2009 yılında, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı, yani AFAD çatısı altında birleştirdik. Nitekim 2011 yılında Van’da yaşanan depremde, tüm bu gayretlerin neticelerini görmeye başladık” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin üzerinden 24 saat geçmeden, tüm acil yardım ekiplerin, devletin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının tüm imkânlarının Van’a ulaştığını ve kurtarma çalışmalarının başlatıldığını hatırlatarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Acil kurtarma çalışmalarının hemen ardından, bir yandan şehirdeki yıkıntıları ortadan kaldırırken, bir yandan da daha güzeliyle, daha sağlamıyla yıkılanların yerine yenisini yapmanın gayreti içinde olduk. Depremin üzerinden bir yıl geçtiğinde, bu konuda çok önemli mesafe kat etmiştik, ikinci yılda ise, ufak tefek eksikler haricinde Van’ı, Erçiş’i, Edremit’i adeta yeniden inşa etmiş, ayağa kaldırmıştık.”

22 İLDE 22 LOJİSTİK MERKEZİNİN AÇILIŞI

AFAD’ın, hızlı ve etkin müdahale gerçekleştiren bir kurum olma özelliğini güçlendirmek için, bugün de 22 ilimizdeki 22 lojistik merkezinin açılışını yaptıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AFAD’ıyla, Kızılay’ı, STK’larla el ele atılan bu adım, Van’daki o felaketi bir an önce ortadan kaldırma imkânını bize sağladı. Bunların yanında TOKİ çok kısa zamanda orada 17 bin civarında konut inşa etmek suretiyle adeta yeni şehirler inşa edildi. Van’da bu böyleydi, Edremit’te böyleydi, Erciş’te böyleydi. Ben göl demiyorum, Van Denizi’ne nazır şehirler inşa ettik ve bundan dolayı da iftihar ediyoruz. Bunun kadrini kıymetini bilmeyenler olabilir, ama biz, ‘at denize balık bilmezse, Halik bilir’ dedik ve adımımızı böyle attık. Devlet sorumluluğunu bilen bir anlayışla biz buna yaklaştık ve elimizden gelen bütün imkânlarla seferber olduk. Şu anda AFAD’ın bu merkezlerin toplam sayısı 27. Diğer 5 ilimizdeki merkezler de inşallah yılsonuna kadar hizmete girmiş olacak.  Tamamı eski rakamla 300 trilyon liralık bir yatırım olan bu lojistik merkezler sayesinde, herhangi bir afet veya acil durum anında, o bölgedeki insanlarımıza en süratli şekilde yardım eli uzatılması mümkün olacak” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1999 Düzce depreminde yıkıntıların altında kalan bir devletten, bugün ülke içinde ve dünyada yaşanan tüm afetlere, krizlere anında ve etkili şekilde müdahale edebilen bir Türkiye’ye gelindiğini belirtti.

TÜRKİYE’NİN 12 YILDA KATETTİĞİ MESAFE

Konuşmasında, “Ne mutlu bize ki, artık Türkiye’nin, hem ülke içinde, hem de dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşanabilecek deprem, sel, çığ, heyelan, yangın veya insani kriz durumlarında süratle harekete geçebilecek bir sistemi ve imkânları var. Rabbim bizi her türlü afetten ve krizden korusun” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “12 yıl önce göreve geldiğimizde bizim donörler toplantısında, uluslararası camiada, verebildiğimiz destek 45 milyon dolardı. Ama şu anda geldiğimiz nokta hamdolsun, 4.5 milyar dolar. ’Veren el, alan elden üstündür’ dedik ve hiçbir zaman kaybetmedik. Her zaman daha da güçlenerek, yola devam ettik. Bu tür felaketlerle karşılaştığımızda da uzanacak yardım elinden mahrum Rabbim bizi mahrum bırakmasın. İşte bu merkezler, afet ve kriz anlarında bize uzanacak yardım ellerini destekleyecek, gerekli imkânları sağlayacak, hazırlıklı olmamızı temin edecek yerlerdir. 15 dakikada ulaşabilme imkânı çok önemli. Çadır, battaniye, yatak, mutfak seti ve diğer tüm ihtiyaçların içinde yer aldığı konteynerler, 24 saat faal haldeki bu depolarda hazır bekletilecek. Bunların bilişim teknolojisi ile destekleniyor olması ayrıca bir takip mekanizmasını ve nereden, nereye, nasıl, şu anda nerde? Bunları takip açısında büyük önem arz ediyor. Bu konteynerler, gerektiğinde dünyanın her yerindeki mağdurlara da ulaştırılacak şekilde, küresel dolaşım sistemine uygun olarak üretildi. Tabii depo deyince, aklınıza, eskinin içindeki her şeyin kısa sürede çürüdüğü, farelerin cirit attığı, kokudan girilemeyen yerler gelmesin.  Bunlar, içlerindeki nemin dahi sürekli kontrol altında tutulduğu, transferleri uydu üzerinden izlenebilen konteynerler. Biz bu işi, görüntü olsun, göz boyasın diye kesinlikle düşünmüyoruz, kesinlikle bu şekilde yapmıyoruz. Ülkemizin ve milletimizin boşa harcanacak ne tek kuruşu, ne de bir dakika vakti var. Amacımız, afet anında en çabuk ve en etkili şekilde insanımızın yardımına koşabilmektir.”

“ÇOK GÜÇLÜ BİR VAKIF MEDENİYETİNE SAHİBİZ”

Açılışı gerçekleştirilen bu merkezlerin, bu tür çalışmaların, medeniyetimizde, tarihimizde güçlü şekilde var olan dayanışma, yardımlaşma kültürünün kurumsallaşmış biçimi olarak gördüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok güçlü bir vakıf medeniyetimiz bulunduğunu aktararak, “Bugün de pek çok sivil toplum kuruluşumuz, dernek veya vakıf çatısı altında, bu geleneği sürdürüyorlar. AFAD’ı da, kendi alanında, vakıf mantığıyla çalışan, vakıf işlevi gören bir kurum olarak değerlendiriyorum. Komşusu açken tok yatmayı kınayan bir inancın mensupları, elbette afet durumlarında da aynı hassasiyeti gösterecektir. Dün muhtarlarımızla birlikteydik, on vilayetten 400’e yakın muhtarla beraberdik. Orada da ifade ettim; bizim mahalle kültürümüzde kimin evinin bacası tütüyor, kiminki tütmüyor bunu bilme ve gereğini yerine getirme hasleti vardır. Muhtarlarımızdan bunu bekliyorum. Ama artık nüfusumuz arttı, şehirlerimiz büyüdü, hayatın günlük işleyişi karmaşıklaştı. Bizim de buna uygun şekilde, tarihimizde, kültürümüzde varolan hasletleri geliştirmemiz, belirli bir işleyişe, belirli bir yapıya kavuşturmamız gerekiyor. Dün, evi depreme, sele, yangına, heyelana maruz kalanın yardımına komşuları kendi aralarında organize olup koşuyordu; bugün onlarla birlikte, hatta onlardan önce AFAD bu işi yapıyor, yapacak. Dün, başı herhangi bir şekilde dara düşen, evsiz-barksız kalan kimse, ailesiyle birlikte anne-babasının, kardeşlerinin, amcasının, dayısının; yani yakın akrabalarının, hatta komşularının evine sığınıyordu, yıllarca orada barınıyordu. Bugün, onların bu ihtiyaçlarını, akrabaları ve komşularından önce AFAD karşılıyor. Çünkü hepimiz bu büyük ailenin, bu büyük milletin birer evladıyız, birer ferdiyiz” dedi.

“VATANDAŞINA KARA GÜNÜNDE SAHİP ÇIKMAYAN DEVLETİN VARLIĞI SORGULANIR HALE GELİR”

Vatandaşına kara gününde sahip çıkmayan devletin varlığının sorgulanır hale geleceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim anlayışımıza göre devlet, insan için vardır, insana hizmet için vardır. Ne diyoruz: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyoruz. Evet, bizim tüm derdimiz insanımızı yaşatmak. Hasta olduğunda ona doktor, ilaç sağlayarak yaşatmak… Hatırlayın 10-12 yıl önce doktorun verdiği reçetedeki ilacı bulamayan bir ülkeydik. Ama şimdi istediğin eczaneden gidip, ilaçlarını alabilen bir Türkiye’ye geldik. Yoksulluğa düştüğünde başını sokacak ev, yiyecek ekmek, giyecek kıyafet, yakacak odun vererek onu yaşatmak, devletimizin görevidir. Eğitim imkânı, çalışma imkânı, konut imkânı, inancını yaşama imkânı sağlayarak onu yaşatmak. Bunca okulu, bunca sağlık kuruluşunu, bunca yolu, bunca barajı, bunca sosyal yardım hizmetini işte bunun için yapıyoruz. Biz istiyoruz ki, 78 milyon vatandaşımızın her biri refah bakımından, insan hakları bakımından, demokrasi bakımından, hak, hukuk bakımından en iyi hizmetleri alsınlar. Benim vatandaşımın Amerika’daki, Avrupa’daki insanlardan neyi eksik? Niçin onların sahip olduğu imkânlar, daha fazlasıyla bizde de olmasın? Hamdolsun artık bu konuda çok önemli mesafe kat ettik.”

Geçtiğimiz 12 yılda Türkiye’nin 3 kat büyüyerek, bu konudaki iddianın, kararlılığın ortaya konulduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin,  2023 hedeflerine de adım adım ilerlediğini, daha çok çalışarak, daha çok üreterek, daha çok mücadele ederek bu hedeflerimize de ulaşacağına olan inancını dile getirdi.

“ÇOCUĞUN MASUMİYETİNE EL UZATAN, ONUN CANINA KAST EDEN HERKES ALÇAKTIR”

Mardin’deki, Malatya’daki, Şanlıurfa’daki, Suruç’taki, İslahiye’deki, Harran’daki kamplardan gelen misafirler, çocuklar bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan,  “Hepsine, tüm milletim adına bir kez daha ülkemize hoş geldiniz diyorum. Misafirlerimiz, sağ olsunlar, kadirşinaslık göstermişler evlatlarına şahsımın ve eşimin adlarını, Türkiye adını, AFAD adını koymuşlar. Bu evlatlarımızın her birinin isimleriyle yaşamalarını diliyor, kendilerine Rabbimden uzun ve hayırlı bir ömür temenni ediyorum. Çocuk masumdur. Çocuğun masumiyetine el uzatan, hele onun canına kast eden herkes alçaktır, canidir. Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Irak’ta içlerinde çocukların da olduğu masumları katleden herkesi lanetliyorum. Bizim için zulümden kaçarak, hayatlarını ve onurlarını kurtarmak için Türkiye’ye gelen herkes öz kardeşimizle aynı mesabededir, aynı hükümdedir. Esasen tarihin her döneminde zulümden kaçan herkes için bu coğrafya bir sığınak, güvenli bir çatı olmuştur. İspanya’dan sürülen Yahudilerin istikametleri burası olmuştur. Kafkasya’da, dilleri, kültürleri, inançları ne olursa olsun, zulme uğrayan herkese bu topraklar kucağını açmıştır. Balkanlar’dan Türkistan’a kadar başı dara düşen her kardeşimizin bu topraklar vatanları, yurtları olmuştur. Suriye’de Esed rejiminin zulmü başladığında, oradan gelen kardeşlerimizi de aynı anlayışla, aynı samimiyetle, aynı muhabbetle bağrımıza bastık. Irak’ta DAİŞ zulmü başladığında oradan ayrılmak zorunda kalan kardeşlerimize de aynı şekilde kollarımızı açtık. Biz Ensar bilincine sahip bir milletimiz” diye konuştu.

“MUHACİRLERE EVİMİZİ AÇAR, ONLARLA EKMEĞİMİZİ BÖLÜŞÜRÜZ”

Ülkemize gelenlerin muhacir olarak görüp, muhabbetle karşılandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onlara evimizi açar, ekmeğimizi bölüşürüz. Bugün sınırlarımız içinde, Suriye’deki ve Irak’taki olaylardan kaçarak ülkemize gelen 2 milyon civarında kardeşimiz bulunuyor. Bu misafirlerimiz için 10 ilde 25 barınma merkezi kurduk. Barınma merkezleri dışında yaşayan misafirlerimiz için de sağlıktan gıdaya, eğitime, konuta kadar pek çok destek hizmeti veriyoruz. Bu çalışmalar için harcadığımız kaynak yaklaşık 5,5 milyar doları buldu. Bunun, 256 milyon dolar gibi çok cüzi bir kısmı dışarıdan geldi. Şu anda Avrupa’da yaşayan mülteci sayısı ne biliyor musunuz? 130 bin. Burada 2 milyon, Avrupa’nın tamamında 130 bin. Hani insan hakları, hani İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, hani siz mazlum insanlara sahip çıkıyordunuz, Hani Avrupa müktesebatı. Bir araya geldiğimiz zaman bizi pohpohluyorlar. “Yaptıklarınız her türlü takdirin üstündedir. Yapıtlarınız her türlü övgünün üstündedir” diyenler, paradan bahset. Hiç paradan bahsetmiyorsun. ‘Bizden de bu tadar destek olsun’ demiyorsun. Bu ifadelere bizim karnımız tok. Zaten size güvenerek bu adımları da atmadık. Biz öyle bir medeniyetin varisleriyiz ki, bizim medeniyetimizde bu var. Buradan Hint Yarımadası’na kadar uzanan eller yatıyor, bizim medeniyetimizde. Onların torunları olarak biz de Açe’ye kadar uzandık, gittik, Açe’yi imar ettik. Srilanka’yı imar ettik, bu Müslüman’dır, bu Budist’tir demedik, onlara konutlar yaptık. İnsani, vicdani, İslami görevimiz buydu da onun için. Suriye’de, Irak’ta Kardeş kardeşe bugünler için lazım değil mi? Biz bugün, bu sıkıntılı zamanlarında Suriyeli, Iraklı kardeşlerimize kucak açmazsak, yarın onların yüzüne nasıl bakarız? Daha da önemlisi, kendi milletimizin yüzüne nasıl bakarız? Eğer bu şekilde davranmazsak, inancımızın, tarihimizin, kültürümüzün emanetine ihanet etmiş olmaz mıyız? Siz bakmayın Suriyeli, Iraklı kardeşlerimizi ülkemizde misafir etmemize “ihanet” diyenlere. Siz bakmayın Başbakan olduklarında “Suriyelileri ülkelerine göndereceklerini” söyleyenlere. Onlar Ensar ne demektir bilmezler, onlar Muhacir ne demektir bilmezler, onlar milletimizin gönül kapısının ne kadar açık olduğunu bilmezler. Bunları bilmedikleri için de aslında hiçbir zaman bu ülkede Başbakan olamazlar ve asla kimseyi ülkelerine geri gönderemezler” dedi.

SURİYELİ AİLENİN ACI HİKÂYESİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2012 yılında yaşanmış bir olayı hatırlatacağını belirterek, şunları söyledi: “Şam’da yaşarken, anneleri ve babaları Esed rejiminin bombalı saldırısında hayatlarını kaybeden 3 kardeşin hikâyesi bu. Bu hikâye, aynı zamanda ülkemize sığınan on binlerce çocuğun yaşadıklarını da anlatıyor. Yaşları 13, 10 ve 8 olan bu kardeşler, anne-babalarını kaybedince ne yapıyorlar bilmiyor musunuz? Gözyaşları içinde Türkiye’ye doğru yola çıkıyorlar. Yanlarında kimse yok, tek başlarınalar. Şam’dan bindikleri bir araç, bunları sınırımıza yakın bir bölgeye kadar getiriyor. Yaya olarak yollarına devam eden üç kardeş el ele tutuşup, 10 saatlik bir yürüyüşün ardından, ayakları kan-revan içinde, perişan bir halde Türkiye sınırından içeri giriyorlar. Bizim oradaki görevlilerimiz hemen bunlara sahip çıkıyor, getirip Hatay’a yerleştiriyorlar. Kimsesizlerin kimsesi olmak işte budur ve bizim için şereftir. Biz bu mirası atalarımızdan aldık; şanla, şerefle, evlatlarımıza, torunlarımıza devredeceğiz. Sadece sınırlarımıza gelenleri bağrımıza basmakla kalmıyoruz. Bu üç evladımızla birlikte tüm mağdurların, tüm mazlumların sesini dünyaya duyurmak için tüm imkânlarımızı, tüm gücümüzü kullanıyoruz. İşte Amerika’da iki kardeş bir enişte biliyorsunuz, aynı evin içinde İslam karşıtları tarafından şehit edildiler. Ses çıkmadı, ses çıkmayınca biz de sessiz kalamazdık. Biz de Meksika’dan seslendik; dedik ki, ‘Ne zaman sesiniz çıkacak? Onlar sizin ülkenizin vatandaşı değil mi? Bunlar terörist mi? Bunların babaları doktor, annesi doktor kendileri de diş hekimliği ve mimarlık tahsili gören üç genç. Bunlara sahip çıkmayacak mısınız? Failini arayıp, bulmayacak mısınız?’ üç saat sonra ses çıktı. Bizim ülkemizde de Özgecan’ımızla alakalı, hamdolsun olayın hemen ardından, jandarmamız, polisimiz hep birlikte seferber olup, faili anında buldular. Bu yetiyor mu? Yetmiyor. İşte şimdi bizde diyoruz ki, ‘yargı burada üzerine düşen görevi yapacak, bunun fail ve faillerine yapması gerekir ve gereken cezayı en üst düzeyde vermek durumundadır. Çünkü bu milletin vicdanının, böyle bir olaydan sonra rahatlaması söz konusu değil. Ama hiç olmazsa ‘bunlar da layığını buldu’ derler. Gerek annenin, gerek babanın bu olaylar karşısında takındıkları tavrı milletim adına, şahsım ailem adına, hakikaten çok çok duyguyla izlerken, diğer taraftan da hayranlık duydum. Çünkü her anneni, her babanın böyle bir tavrı takınabilmesi mümkün değil. Verdikleri mesajlar sadece milletimize değil, tüm insanlık için çok çok duyarlı mesajlardı. Temenni ederim ki, terör estirenler de bundan nasibini alır” diye konuştu.

“ÇÖZÜM SÜRECİNDE BİZ HUZURU VE REFAHI ARIYORUZ”

Sokaklara çıkıp da bu durumu istismar edenlerin önce kendilerine bakmaları gerektiğin vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Mehmet Bey’in ve eşinin verdiği mesajdan onlar da nasibini alsınlar. Terör estirerek, savunmasız insanları öldürmenin bu ülkede ne denli bir felaket olduğunu, bir cinayet olduğunu anlasınlar, mesele bu. Onun için çözüm süreci dediğimiz olay çok çok önemli. Çözüm sürecinde de biz bu huzuru arıyoruz, bu refahı arıyoruz. Bu milletin evlatlarının birbirine sevgisini, saygısını, barış içinde yaşamaları zeminini arıyoruz. Bunu yakaladığımız anda bu ülkede madden ve manen nasıl bir sıçramanın olacağını tahayyül edin, düşünün. Ben tekrar Özgecan’ımıza Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine tekrar sabırlar diliyorum. Ve bugün gönderdikleri o siyah başörtülerini de aldım, bunun mesajını da buradan vermek istiyorum. İnşallah o mesaj beyaz başörtüleriyle devam eder” dedi.

“ORTA DOĞU KİMSENİN HESAPLAŞMA YERİ DEĞİLDİR”

Gittiği her yerde, Suriye’de ölen 350 bin insanın vebalinin, bu zulme ses çıkarmayanlara, o zalimi destekleyenlere ait olduğunu söylediğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünya 5’ten büyüktür” derken, uluslararası sistemin bu konudaki aymazlığını, yetersizliğini, duyarsızlığını ortaya koyuyoruz. Esasen bölgede yaşanan hadiselerin dinamiklerini gayet iyi biliyoruz. Orta Doğu kimsenin hesaplaşma yeri değildir, olmamalıdır. Kuzey Afrika, Afrika kıtası kimsenin hesaplaşma yeri olarak kullanılamaz. Buralarda yaşayan insanların kendi tarihi, kendi kültürü, kendi sosyolojisi hesaba katılmadan, bölgede hiçbir proje tutmaz, kalıcı olarak hayata geçirilemez. Batı’da ölen insan da bir can, buralarda ölenler de birer can. Paris’te ölen 12 kişi için dünyayı ayağa kaldıranların, Suriye’de katledilen 350 bin kişiyi görmezden gelmesi ne insanidir, ne vicdanidir, ne de ahlakidir” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamplaşmalar üzerinden, bölünmeler, ayrılıklar üzerinden yapılan siyasi ve ekonomik hesapların, bu uğurda fitili ateşlenen çatışmaların maşeri vicdanda açtığı yaraların ölümcül bir hale geldiğine dikkat çekerek, sözlerini şöyle tamamladı: “Etnik ve mezhep esaslı ayrışmalar etrafında yakılan bu ateş, eninde sonunda herkese değecektir. Sırça köşkler, bu yüke dayanamaz. Biz diyoruz ki, gelin dünyayı ve insanlığı bu ayıptan kurtaralım. Ayrışmalar ve çatışmalar değil, müşterekler ve ortak gelecek tasavvurları etrafında bir zemin oluşturalım, ortak bir dil geliştirelim. İnanın buna herkesin ihtiyacı var. Biz bu doğrultuda çalışmaya, muhataplarımızı ikaz etmeye, dostlarımızı teşvik etmeye devam edeceğiz. Ülkemizde misafir ettiğimiz kardeşlerimizin felahı için bunu yapacağız. Kendi evlatlarımızın huzurlu, güvenli, müreffeh geleceği için bunu yapacağız. Topyekûn insanlığın aydınlık geleceği için bunu yapacağız. Bu çağrımızın, eninde sonunda karşılık bulacağına inanıyorum. Buradaki evlatlarımız ve anne-babalarını kaybedip ülkemize sığınan yavrularımız başta olmak üzere tüm çocukların masumiyetinin hürmetine, dualar elbet kabul görecektir.” şeklinde konuştu. Kaynak: Cumhurbaşkanlığı sitesi

Etiketler:

İlginizi çekebilir

Çocuk istismarına dikkat!

Çocuk istismarına dikkat!

selyus