Ana Sayfa YAŞAM 24 Mayıs 2024

Dünya, Anadolu Ajansı’nı izledi

Anadolu Ajansı, Atatürk tarafından, 1920’de Milli Mücadele hakkında doğru bilgilerin duyurulması amacıyla kurulmuştu.

Cumhuriyet’le birlikte görev, “Türkiye’nin sesinin dünyaya duyurulması”na dönüştü.

Ajans bunu son 20 yılda daha ileriye taşıdı.

Genel müdür meslektaşımız Serdar Karagöz’den işittiğim ifadeyle, “Artık sadece Türkiye’de olup biteni dünyaya, dünyada olup biteni Türkiye’ye duyurmuyoruz; dünyanın herhangi bir ülkesinde olup biteni yine o ülkenin vatandaşlarına da duyuruyoruz.”

Bunun çok örneği var ama ‘manşet’ örnek olarak, ABD’de yaşanan bir doğal afet haber ve görüntülerinin ABD televizyonlarında AA etiketiyle yayınlanmasını not etmem yeterli.

***

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırıma varan vahşetin ‘kanıtlar’ dosyasında A.A’nın fotoğraf ve videoları var.

İran Cumhurbaşkanı Reisi ve beraberindekilerin hayatını kaybettiği helikopter kazasının ardından enkazın bulunma görüntülerini de, bütün dünya ile birlikte bizzat İran halkı da TSK’ya ait Bayraktar Akıncı’nın gözünden ve Anadolu Ajansı’nın video ve haberlerinden izledi.

***

Bunu yazma gereğini duydum, çünkü başarıyı cezalandırmanın, bir adım öne çıkanın paçasından çekmenin, icat çıkaranı tekmelemenin ‘Türklerin ata sporu’ olarak kanıksanmasına itirazım var.

***

Küresel haber ajansları Associated Press, Reuters; başka ülkelerin ulusal haber ajansları; yine uluslararası yayınları en çok izlenen BBC, CNN, FOX gibi medya organları; ABD’den Çin’e, Avrupa’dan Avustralya’ya kadar bütün ülkelerin en çok izlenen TV kanalları, gazeteleri, internet medyası AA’nın canlı yayınlarını ekranlarında tuttu saatlerce.

Sosyal medya AA görüntülerini paylaştı.

Ajansın sitesine girenler Türkçe dışında ’12 dilde’ yayınlanan haberleri takip ettiler.

Milyarlarca insan sadece Türkiye’nin habercilik niteliğine değil, aynı zamanda insansız hava teknolojilerine, askeri gücüne, çalışmalara katılan AFAD nezdinde arama kurtarma kabiliyetine tanık oldular.

***

AA, Türkiye’nin ‘bayrak taşıyıcısı’dır.

Bir dönem kendi içimizde hedef tahtasına konulduğunu hatırlayın.

Türkiye’nin maddi manevi, kurumsal kişisel değerlerine yönelik yapıcı eleştiri başka bir şeydir, onları yıpratmak, karalamak başka bir şey.

Değerlerimizin ‘hakkından gelmeye’ çabalamak yerine ‘hakkını vermeyi’ düşünsek yeterli…

BAŞARDIK, BAŞARIYI YÖNETEMİYORUZ!

Bir başka ‘paçadan çekme’ örneği de son dönemde Türkiye’yi gururlandıran iki girişimci arasında yaşanınca dikkatimi çekti.

Getir kurucusu ile Yemeksepeti kurucusu arasındaki atışmadan söz ediyorum.

İki şirket de yeni nesil girişimler olarak ‘unicorn’, Getir ‘decacorn’ olmuş zamanında.

Değeri 1 milyar doları geçen girişime efsanevi ‘tek boynuzlu at’a ithafen ‘unicorn’, değeri 10 milyar doları geçene de ’10 boynuz’ anlamında ‘Decacorn’ deniliyormuş.

Dünya son 20 yıldır bunları konuşuyor.

Türkiye’de de ilk unicornlar oyun şirketi Peak Games (2010), dağıtım şirketleri Getir (2015), Yemeksepeti (2000), alışveriş platformları Hepsiburada (1998) ve Trendyol (2010) olmuş.

Bunlardan Trendyol ve Getir ile Dream Games ‘Decacorn’ büyüklüğüne ulaşmış.

Milyar dolarlık yabancı yatırım getirmişler Türkiye’ye.

Markalarını Avrupa’ya, ABD’ye taşımışlar.

Halen Türkiye’nin e-ihracatına katkıda bulunuyorlar.

Şahane değil mi?

***

Peki onların bu başarılarını mı daha çok konuşuyoruz, yoksa haklarındaki olumsuz haberleri mi?

Söz ettiğim iki şirketin kurucuları arasındaki sosyal medya atışması haberleri o kadar çok ki internette, gurur verici olanlarını ayıklamak zor!

İngiliz haber sitesi Sky News, İngiltere’den çekilen Getir’in sponsoru olduğu Tottenham Hotspur kulübüne borcu olduğunu iddia etmiş.

Yemeksepeti’nin kurucusu Nevzat Aydın, bu haberi “Tatsız. Türkler olarak Premier Lig’e de sirayet ettik” diye paylaşmış.

Getir’in CEO’su Nazım Salur da “Borcumuz yok, haber asılsız. Ne kadar seviniyorsun Getir ile ilgili olumsuz bir şey gördüğünde” diye cevap vermiş.

Aydın da ona karşılık vermiş.

Konunun devamı kişiselleştiği için ayrıntısına girmedim.

***

Bu iki şirket Türkiye’nin girişimcilik kapasitesine, ekonomisine ve yeni girişimcilerin yetişme ekosistemine katkıda bulundu, bulunuyor.

Türkiye içindeki rekabetleri de yine Türkiye’nin yararına.

Ancak bu kadar kişisel ve popülist tartışma ne Türkiye’nin ne taraflarının yararına…

***

Borç haberi dahil, konunun ne olduğuna baktım.

E-ticaret ve eve teslimat yapan şirketler Kovid salgını döneminde eve kapanan insanların ihtiyaçlarını karşılarken büyüdüler.

Getir de İngiltere, Almanya, Hollanda, Fransa, İspanya, İtalya, Portekiz ve nihayet ABD’ye açılmış. Başka şirketleri satın alarak büyümüş.

Kovid’den sonra hem talep azalmış, hem de salgın döneminde kuralları gevşeten ülkeler salgın sonrası daha sıkı kurallar getirmiş.

Ardından Rusya-Ukrayna krizinde enerjiyle başlayan fiyat artışları tüm ürünlere yayıldı, üzerine küresel enflasyon, faiz artışı ve ‘kredi daralması’ geldi…

Şirketler de küçülmeye gitti.

Getir de yurtdışı pazarlardan çıkmış.

Bunu da gerekçeleriyle duyurmuş.

Sponsorluk da o dönemin ürünü.

Türkiye’de ise bu ve benzeri hızlı dağıtımcılar, e-ticaret şirketleri az ya da çok küçülse de ayakta kalmayı başardılar.

Bu sektördeki şirketlerle ilgili olumsuz bir habere rastlamadım.

Getir de, araç kiralama, taksi ve iş bulma, finans gibi alanlara genişlemiş.

Hâlâ 2,2 milyar dolara varan cirosu ve 16 binden fazla çalışanı varmış.

***

İşin ayrıntılarını ekonomi ve teknoloji medyası yazmış, ilgilisi ‘popülist tartışmaların’ arasından arayıp bulabilir.

Beni ilgilendiren kısmı ‘paçadan çekme’ tarafı.

Konuyu öğrenmeye çalışırken okuduğum haberlerin altında yazılan okuyucu yorumlarına bakınca, yalnız olmadığımı görmekten çok mutlu oldum.

Ekseriyeti tartışmayı ayıpladı…

***

Gazete Oksijen ve başka bazı medya organlarındaki haberlerden ise bir başka tartışmayı öğrendim.

Haberlere göre, Getir’in yüzde 75’i yabancıların, ancak yönetim Türklerde. Yabancı ortaklardan biri de, yönetimi kendisi belirlemek istiyor.

Bu bilgi, küresel ekonominin enflasyondan çıkışı ve kredilerin açılması ihtimallerinin konuşulduğu bu dönemde daha anlamlı…

‘WİLDERS DERSLERİ’NDEN TÜRKİYE’YE DÜŞEN

 

Avrupa’nın önemli haber yorum sitelerinden Politico’da 16 Mayıs tarihli ilginç bir analiz okudum.

Hollanda’da ırkçı Geert Wilders’in “Hollanda toplumunun her kesimini nasıl aşırı sağ seçmenlere dönüştürdüğünü” sorguluyor.

Bütün gerekçeler, Türkiye için de anlamlı olduğunu düşündüğüm bir noktaya çıkıyor: Fiyat artışları, özellikle konut kirası, ev fiyatlarının nedeni olarak ‘göçmenler’ görülüyor.

Özellikle gençler, yani en çok ihtiyaçlarını gidermeye yönelik harcama yapan, en çok kiralık veya satılık eve ihtiyacı olan, en çok işe ihtiyacı olan kitle hedef alınıyor.

Çoğu insan ‘bir kerelik’ oy verdiğini söylese de, ırkçı ve göçmen karşıtı partilere oy vermek artık ‘tabu’ olmaktan çıkıyor.

En büyük risk de burada.

(Mustafa Kartoğlu)

[email protected] 

selyus