Ana Sayfa YAŞAM 27 Temmuz 2020

Fatih’in emanetine ihanet eden kim olursa olsun lanete uğrar!

Erbaş, “Fatih Sultan Mehmed Han, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” dedi.

Kemalistler ve Ulusalcılar Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın 40 dakikalık konuşmasının içinden cımbızla çektikleri bu sözlerini bir taraflara yaygara koparıyorlar.

Erbaş kimseyi hedef almadığı gibi isim de vermedi.

Bu Kemalist kafa niye gocunuyor ki!

Ayrıca ve en önemlisi de Fatih Sultan Mehmed Han, Ayasofya’yı ilelebet ibadet hane kalsın diye vakfetti.

Fatih’in bu sözüne ve emanetine ihanet eden kim olursa olsun lanete uğrar sözü çok doğru bir sözdür! Atalarımıza saygı göstermeyen ve vasiyetlerini çiğneyen kim olursa olsun lanetlidir!

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ERBAŞ’IN KONUŞMASININ TAM METNİ

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, 86 yıl sonra yeniden ibadete açılan Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde ilk hutbeyi kılıç geleneğiyle irad etti ve Cuma Namazını kıldırdı

Aziz ve Muhterem Müslümanlar!

Allah’ın lütfu ve inayeti, cumanın huzuru ve bereketi üzerinize olsun.

Bu mübarek vakitte, bu mukaddes mekânda hep birlikte tarihî bir ana şahitlik ediyoruz. Ayasofya Cami-i Şerifi Kurban Bayramının gölgesinin üzerimize düştüğü, hac aylarından mübarek Zilhicce’nin üçüncü günü olan bugün yeniden cemaatine kavuşuyor. Milletimizin derin bir yürek yarasına dönüşen hasreti sona eriyor elhamdülillah. Hamd-ü senâlar olsun Allah’a.

Bugün, Ayasofya’nın kubbelerinde yeniden tekbir, tehlil ve salâvatların yankılandığı, minarelerinden ezan ve salâların yükseldiği gündür. Bugün, bundan 70 sene önce hemen karşımızdaki Sultanahmet Camii’nin minarelerinin 16 şerefesinden 16 müezzinin Allahu ekber sadâlarıyla yeri göğü inlettiği, 18 yıl ayrılıktan sonra minarelerimizin ezanlara kavuştuğu anın bir benzerini yaşadığımız gündür. Bugün, müminlerin sevinç gözyaşları içinde kıyama durduğu, huşuyla rükûa vardığı ve şükürle secdeye kapandığı gündür.

Bugün, şeref ve tevazu günüdür. Bizleri böyle onurlu bir güne kavuşturan, yeryüzünün en mukaddes mekânları olan camilerde buluşturan ve Ulu Mabet Ayasofya’da huzuruna kabul eden Cenâb-ı Hakka sonsuz hamd-ü senalar olsun.

“Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır! Ve o asker, ne güzel askerdir!” buyurarak fethi müjdeleyen Habîb-i Kibriyâ Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun.

Bu müjdeye nail olma aşkıyla yollara düşen, İstanbul’un manevi mimarı Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri başta olmak üzere, ashab-ı kirama ve onların kutlu izinden gidenlere selam olsun.

Fetih, tasallut değil ihyadır; yıkım değil imardır inancıyla Anadolu kapılarını milletimize açan Sultan Alparslan’a ve bu toprakları vatan kılarak bize emanet eden şehitlerimize, gazilerimize, coğrafyamızı imanla yoğuran tüm gönül sultanlarına selam olsun.

Fetih sevdasını Sultan Mehmed’in gönlüne nakış nakış işleyen, 1 Haziran 1453 Cuma günü Ayasofya’da ilk Cuma namazını kıldıran ilim ve hikmet tabibi Akşemseddin Hazretlerine selam olsun.

“Artık bir işe karar verdin mi Allah’a güven. Doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” ayet-i celilesine gönülden bağlanan o genç ve dirayetli padişaha; tarih, edebiyat, bilim ve sanat dehasına, çağının en gelişmiş teknolojisini üreten, gemilerini karadan yürüten, Allah’ın izni ve inayetiyle İstanbul’u fethe mazhar olan, sonra da bu aziz şehrin tek bir taşına bile zarar gelmesine izin vermeyen, cennetmekân Fatih Sultan Mehmed Han’a selam olsun.

Ayasofya’yı minarelerle süsleyen, asırlarca ayakta kalmasını sağlayan güçlendirmeleri yapan, mimarların pîri, büyük sanatkâr Mimar Sinan’a selam olsun.

Dünyanın yedi iklim dört bucağında Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını özlemle bekleyen ve sevinçle kutlayan bütün mümin kardeşlerimize selam olsun.

Ayasofya’nın ezanına, kametine, vaazına, hutbesine, duasına, tilavetine, ilmî faaliyetlerine, saf saf dizilmiş muazzez, şerefli cemaatine kavuşması için dünden bugüne canla başla emek veren büyüklerimize selam olsun.

Ayasofya’yı “kendi öz evimizde ruh ve mukaddesat odamız” diye tarif eden ve “Ayasofya mutlaka açılacak! Bekleyin gençler! Biraz daha rahmet yağsın. Her yağmurun arkasında bir sel vardır. O selin üzerinde bir saman çöpü olsam, daha ne isterim! O, aziz bir kitap gibi açılacak” diyerek umut ve sabır aşılayan ilim ve fikir insanlarımıza, irfan ve ihsan öncülerimize selam olsun. Rahmet olsun cümlesine.

Aziz Müminler!

Ayasofya, on beş asrı aşan ömrüyle, insanlık tarihinin en kıymetli ilim, hikmet ve ibadet mekânlarından birisidir. Bu kadim mabed, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluğun ve teslimiyetin muhteşem bir ifadesidir.

Fatih Sultan Mehmed Han, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır.

Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar.

Dolayısıyla o günden bugüne Ayasofya, sadece ülkemizin değil, aynı zamanda ümmet-i Muhammed’in harim-i ismetidir.

Ayasofya, İslâm’ın engin merhametinin bir kez daha dünyaya ilan edildiği yerdir. Fetihten sonra Ayasofya’ya sığınıp, haklarında verilecek hükmü endişe içinde bekleyen ahaliye Fatih Sultan Mehmet: “Bu andan itibaren özgürlüğünüz ve hayatınız hakkında korkmayınız! Kimsenin malı yağma edilmeyecek, kimse zulme uğramayacak, hiç kimse dininden dolayı cezalandırılmayacaktır” demiştir ve öyle de yapmıştır. İşte bu vesileyle Ayasofya, inanca saygının ve birlikte yaşamanın en büyük tecrübesinin gösterildiği, yaşandığı yerdir.

Aziz Kardeşlerim!

Ayasofya’nın ibadete açılması, tarihî müktesebatına vefanın gereği olarak, beş asır boyunca müminleri bağrına basan mukaddes bir caminin, aslî vasfına dönüştürülmesidir.

Ayasofya’nın ibadete açılması, temeli tevhid, tuğlası ilim, harcı erdem olan İslam medeniyetinin bütün zorluklara rağmen yükselmeye devam edişinin ispatıdır.

Ayasofya’nın ibadete açılması, başta Mescid-i Aksa olmak üzere, yeryüzünün bütün mahzun mescitlerinin ve mazlum müminlerinin can suyuna kavuşmasıdır.

Ayasofya’nın ibadete açılması, iman ve vatan sevdasını her şeyin üstünde tutan aziz milletimizin, köklerinden aldığı manevi güçle sağlam bir istikbali inşa etme azmidir.

Kardeşlerim!

Bizim medeniyetimizde, camilerimiz, birliğimizin, vahdetimizin, dirliğimizin, kardeşliğimizin, inanç ve sükûnetimizin kaynağıdır. Yüce Rabbimiz, cami ve mescitleri imar edenler hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yolda oldukları umulanlar bunlardır.”

Aziz Müslümanlar!

Minareleri suskun, minberi yalnız, kubbesi sessiz, bahçesi ıssız bir camiden daha mahzun ne olabilir? Bugün, tehlikeli bir şekilde tırmanan İslam düşmanlığı sebebiyle dünyanın çeşitli bölgelerinde saldırıya uğrayan, kapılarına kilit vurulan, hatta bombalanıp yıkılan camiler vardır.

Mazlum ve mahzun yüz milyonlarca Müslüman zulme uğramaktadır.

Günümüz dünyasına Fatih Sultan Mehmet’in beş asır önce Ayasofya’da sergilediği bu muhteşem davranışı örnek gösteriyor, tüm insanlığı İslam karşıtı söylem ve eylemler başta olmak üzere her türlü zulme “dur” demeye davet ediyorum.

Kardeşlerim!

Ayasofya’nın ifade ettiği manayı, yüce bir gaye ve mukaddes bir emanet bilen müminler olarak, bugün bize düşen en büyük görev, tüm yeryüzünde merhamet ve müsamahanın, barış, huzur ve iyiliğin egemen olması için gayret göstermektir.

İslam; barış, kurtuluş, selam anlamına gelmektedir. Hem son Peygamberin ve hem de tüm enbiya-i kiramın gönderiliş amacı da zaten yeryüzünde iyiliği, barışı sağlamaktır. Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve nehyettiği şeylerden insanları uzaklaştırmaya davet etmektir.

O zaman bize düşen, yeryüzünde daima iyilik, hak ve adalet egemen olsun diye gece gündüz çalışmaktır. Devasa sorunların girdabında çaresizliği yaşayan insanlığın, kurtuluş umudu olmaktır. Zulüm ve haksızlığın, gözyaşı ve çaresizliğin kuşattığı coğrafyalarda adaletin teminatı olmaktır. “Ey Müslüman! İslam’ı öyle güzel, öyle sahih anla, yaşa ve anlat ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin” çağrısına uyarak yeni bir diriliş başlatmalıyız.

Biz inanıyoruz ki, Hz. Ali’nin ifadesiyle “insanlar ya dinde kardeş ya da yaratılışta eştir.” Biz inanıyoruz ki, yeryüzü hepimizin ortak evidir. Biz inanıyoruz ki, inancı, ırkı, rengi, toprağı ne olursa olsun, bu evin bir ferdi olan herkes, güven içerisinde, evrensel değerler ve ahlâkî ilkeler çerçevesinde özgür ve insanca yaşama hakkına sahiptir.

Ayasofya’nın kubbesi altında bu duruşumuzla tüm insanlığı adalete, barışa, merhamete, hakkaniyete davet ediyoruz. İnsan olma şerefini koruyan, bizi eşref-i mahlûkat yapan evrensel değerleri ve ahlâkî ilkeleri ayakta tutmaya çağırıyoruz. Kadın-erkek, çocuk-genç-yaşlı her canın dokunulmaz olduğunu ilan eden son ve hak dinin müntesibi olarak, insanlığı can, din, akıl, mal ve neslin muhafazası için yardımlaşmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz. Zira bugün, kalbimizle fıtratımızı, aklımızla vicdanımızı bütünleştirmeye, insanı insanla buluşturmaya, insanı tabiatla barıştırmaya her zamankinden daha çok ihyacımız var.

Hutbemin sonunda bu şerefli mekândan bütün dünyaya seslenmek istiyorum:

Ey İnsanlar!

Ayasofya Camiimizin kapıları, tıpkı Süleymaniye, Selimiye, Sultanahmet ve diğer camilerimiz gibi, hiçbir ayrım gözetmeksizin Allah’ın bütün kullarına açık olacaktır. Ayasofya Camii’nin manevi atmosferinde inanca, ibadete, tarihe ve tefekküre uzanan yolculuk inşallah kesintisiz hep devam edecektir.

Cenab-ı Hak, şanlı tarihimizde mümtaz bir yeri, gönüllerimizde müstesna bir değeri olan Ayasofya Camiimize hakkıyla hizmet etmeyi bizlere nasip eylesin. Ayasofya gibi serâpâ ihtişam olan bir cami-i şerife hakkıyla ihtiram göstermeyi bizlere lütfeylesin. Kültürümüzün ve kimliğimizin korunmasında, Ayasofya Camimizin yeniden ibadete açılmasında başta zât-ı devletleri olmak üzere emeği geçen bütün devlet büyüklerimizi, dua eden, sevincimizi paylaşan herkesi, sevdiği ve razı olduğu kullar zümresine ilhak eylesin.

selyus