Veli DALBUDAK

Selam Olsun

BİZ “HU” DEYİP DÖNELİM AHMET HAKAN!

Tarikat ve cemaatleri, kırk satırla yiyip bitirdikten sonra, bunca boş lafın üzerine doğru bir laf ediyorsun ve kamuya adam alırken herhangi bir mensubiyeti değil liyakati esas almalıyız diyorsun.

Alınları secdeye değiyor, bunlardan bir zarar gelmez dendiği için FETÖ organizasyonu devletin içine bu denli sızabildi diyorsun. 

FETÖ deneyimi, bazen en büyük zararın alınları secdeye değenlerden geldiğini gösterdi diyorsun. 

Kim ne derse desin acı gerçek budur diyorsun.

Kimse kusura bakmasın; FETÖ’den dili yananlar tabii ki cemaat ve tarikatlara üfleyerek yaklaşacaklardır diyorsun. 

Ve ikinci fasıla geçiyorsun…

Cemaat ve tarikatlar;

Sadece “hu” deyip dönseler,

Kendi hallerinde takılsalar,

Tepeden tırnağa uhrevi olsalar,

Şirketleşmeye falan kalkıp baştan sona dünyevileşmeseler,

Kendi adamlarını bir yerlere getirmeseler,

Kimse cemaat ve tarikatlara kafayı takmaz, diyorsun. 

Bu da yetmez diyorsun, üçüncü fasıla geçiyorsun…

Cemaat ve tarikatların hepsini bir çuvala doldurup başlıyorsun duvardan duvara vurmaya…

Büyülü dünyanın masalsı oluşumları olmaktan çıktılar, diyorsun. 

Uhrevi falan değiller, tepeden tırnağa dünyeviler,

Öteki dünyada bir yerlere gelmenin değil, bu dünyada bir yerlere gelmenin aracı durumundalar, diyorsun

Tarikat ve cemaatleri, kırk satırla yiyip bitirdikten sonra, bunca boş lafın üzerine doğru bir laf ediyorsun ve kamuya adam alırken herhangi bir mensubiyeti değil liyakati esas almalıyız diyorsun. 

Bir doğru laf etmek için kırk yanlıştan medet umuyorsun. 

O yanlışlar da kahrolasıca bir emsal üzerinden üstelik…

Kötü örnek, örnek olmaz derler bilirsin. 

Ama hayır hayır kötü örnek, örnek olur, olur kardeşim diyorsan;

Gazeteciliği yasa dışı işler için kullananlar var,

Arkasındaki dev medya gücünü, devlette nüfuz sağlamak için kullananlar var,

Gazetecilik yapıyormuş gibi görünen vatan haini casuslar var,

Gazeteciliği tehdit ve şantaj unsuru olarak kullanıp siyasetçi, bürokrat ve işadamlarını sindirenler var,

Gazetesine reklam veren kurum, kuruluş ve şirketlerin her türlü hatasını görmezden gelen, ama reklam vermeyenlerin öküzlerinin altında buzağı arayanlar var,

Eh o zaman;

Bu gazeteler ve gazeteciler çok oldu kardeşim,

Bunların kırdığı ceviz kırkı aştı,

Bunlardan ağzımız, dilimiz yandı,

Bunları üfleyerek yiyelim.

İçlerinde yanlış yapanları cezalandırmak yerine,

Alalım hepsini aynı çuvala,

Yerden yere vuralım.

Bunlar gazeteciliği unuttukları gibi,

Dini, imanı, ahlakı, cenneti, cehennemi, ahireti ve hatta insanlığı da unuttular.

Unuttular falan ama biz yine de kıralım, dökelim, kapatalım demiyoruz,

Sadece “Liyakat” diyoruz. Ahhh! Sadece “Liyakat”

Torpille, tavassutla, kayırmacılıkla, ahbap çavuş ilişkileri ile gazetelere, layık olmayan çapsız, birilerinin ve biryerlerin mikrofonu karaktersiz tipler doldurulmasın diyoruz. 

Yapılacak tek şey şu olsun: Liyakati esas almak, diyoruz. 

Medyada önemli bir pozisyona birini getirirken…

Bu kişinin torpiline, tavassutuna, arkasındaki adama, şucu yada buculuğuna bakmayalım sadece ama sadece gazeteciliğine bakalım.

Kırk satırla kırk cemaati lime lime edenlere bakmayalım. 

NOT: Bu yazı FETÖ savunması değildir. FETÖ’yü şiddetle lanetlediğimi bilenler bilir. Bu yazı Ahmet Hakan’ın elindeki yaygın medya gücünü kullanarak, kötü bir örnek üzerine “toptancılık” yaparak ortalığı katletme anlayışına karşı yazılmıştır.

selyus