Veli DALBUDAK

Selam Olsun

DEVLET KİTABININ MÜSTEHCEN SAYFALARI

Devletin tüm kurumları istisnasız olarak ‘dine dayalı bir devlet kurma’ isteğiyle hareket etme şüphesi taşıyan herkesle amansız bir mücadele içine giriyordu.

Kırmızı kaplı Devlet Kitabı’nın ilk sayfasında kırk yıl boyunca büyük harflerle tek bir kelime yazılıydı. 

Bu kelime, en fazla toplu ölümlerin gerçekleştiği ‘TERÖR’ değildi. 

Yine bu ülkede en fazla can kayıplarının yaşandığı ‘TRAFİK KAZALARI’ da değildi. 

Her dönemde devletin kılcal damarlarına kadar girmiş ve ülkenin en ücra köşelerine kadar organize bir şekilde yayılmış ‘MAFYA’ da değildi. 

Ortadoğu’nun kalbinden bir kısrakbaşı gibi Avrupa’ya uzanan, üç tarafı denizlerle dört tarafı düşmanlarla çevrili bu stratejik topraklara yönelik sayamayacağımız kadar ‘DIŞ TEHDİT’ de değildi. 

Bu meşhur kelime ‘İRTİCA’ idi. 

O altın yaldızlı kitabın kırk yıl boyunca baş süsüydü adeta. 

Elbette sadece kitabın 1 numaralı maddesi olmakla kalmadı. 

Devletin en çok uğraş verdiği, kıyametler kopardığı, fırtınalar estirdiği 1 numaralı konu da oldu. 

Her Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ilk konusu ve ana konusu da bu oldu. 

Her Yüksek Askeri Şura toplantısının adeta en kıdemli üyesi ‘İRTİCA’ kelimesi idi. 

En sözü geçen oydu çünkü. 

O kelimeyle eşleştirilen tüm isimler üzerinden silindir geçmiş gibi yamyassı ediliyor ve adeta çöpe atılıyordu. 

Devletin tüm kurumları istisnasız olarak ‘dine dayalı bir devlet kurma’ isteğiyle hareket etme şüphesi taşıyan herkesle amansız bir mücadele içine giriyordu. 

Tüm cemaat, tarikat, dini topluluk, tekke, vakıf ne varsa bunlara göz açtırılmıyor, belli periyotlarda tarumar ediliyorlardı. 

Dışarıdan bakıldığında çok sağlam, çok sıkı, çok kontrollü, çok şüpheci ve çok tedbirci bir devlet yapısı görüyorduk. 

Devletin bu kapalı, muhkem, kendini sorgulatmayan yapısı çok eleştirildi. 

Ben de çok eleştirdim. 

Devlet’in bireye bakışındaki güvensiz yaklaşımı hiçbir zaman doğru bulmadım. 

Vatandaşından bağlılık bekleyen devlet, aynı düzeyde vatandaşına bağlılık duymalıdır. 

İşinde gücünde düzgün insanların daima ensesinde kendini hissettirip, neredeyse aldığı nefesi bile kontrol eden devlet, çapulcu bir eşkiya güruhu olan PKK’yı otuz senede otuz kere yok etmelidir dedik. 

Devlet mikro işlerle değil, makro işlerle ilgilenmelidir dedik. 

Tek tek ağaçlara bakarsa ormanı gözden kaçırır dedik. 

Tabii burada devlet, devlet diyoruz ama asıl kastım sistemdir. 

Daha doğrusu sistemsizliktir. 

 

15 Temmuz FETÖ darbe girişimi umarım bu anlamda da bir turnusol kağıdı olur. 

Kırmızı kaplı devlet kitabı ayıplı sayfalarını bundan böyle yapmamak üzere temizler. 

O kitap yıllarca en üst düzeyde ‘İRTİCA’ ile mücadele önerdi. 

Kaderin cilvesine bakın! 

İrticacı bir din temelli yapılanma, bu mücadele boyunca devleti adeta teslim almış. 

Bu ne kırılganlık, bu ne acizlik!

 

Buradan alınacak en önemli ders nedir?

Gerçekten ‘milli’ bir anlayışımız var mı?

Adının başına milli getirerek kurumları milli yapmış oluyor muyuz?

Kırk sene boyunca sabırla ilmek ilmek halısını dokuyan bir yapılanmayı farkedemeyen, önleyemeyen, kendi uçağını, tankını, topunu, silahını kendine doğrultan teröristi kendi eliyle yetiştiren devlet, hiç vakit kaybetmeden kendi sistemini sorgulamalıdır. 

Aksi taktirde o ilmekler yine dokunur ve o ilmekler devletin boğazını yine sıkar.    

selyus