Veli DALBUDAK

Selam Olsun

DEVLET TIKANMIŞTI

Hocalık tecrübesi teorik kalıyor, hayatı siyasetle geçmiş kurtların arasında zorlanıyordu. Ve kaçınılmaz siyaset hastalığı olan “ekipleşme” onu hızla gayya kuyusuna çekiyordu.

Herşey çok güzel başlamıştı.

Sıcak bir Ağustos günüydü.

Genel bir konsensüs vardı.

Yeri doldurulması zor bir liderin koltuğuna oturacaktı.

Aslına bakarsanız normal şartlarda sıra asla ona gelmezdi.

Ama parti kurulurken tüzüğe muhteşem bir ihtişamla yerleşmiş olan “3 dönem kuralı” bağlıyordu herkesin elini kolunu…

Onun ise, trene sonradan binmiş olması açıyordu yolunu.

Kolay değildi. Aynı anda hem Cumhurbaşkanı, hem başbakan değiştirecekti ülke.

Hatırlatmaya gerek var mı bilmiyorum ama, yakın ve uzak tarihimizde bunların birinin değiştirilmesi bile kolay olmamıştır.

Tayyip Erdoğan Liderliği ile tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşti bu iş, bundan önceki devlet krizlerinde olduğu gibi.

Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi ve Genel Kurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının aynı anda istifasının ardından hiçbir sarsıntı olmaksızın 24 saat içinde yerlerine atama yapılması bunlara örnektir.

Hoca, danışmanlığında ve Dışişleri Bakanlığı’nda olduğu gibi hevesliydi, coşkuluydu ve çalışkandı Başbakanlığı’nda da.

Aslında beklenilenden daha iyi götürüyordu işi.

Ama bir eksik vardı sanki.

Hocalık tecrübesi teorik kalıyor, hayatı siyasetle geçmiş kurtların arasında zorlanıyordu.

Ve kaçınılmaz siyaset hastalığı olan “ekipleşme” onu hızla gayya kuyusuna çekiyordu.

“Hocacı” ve “Reisçi” lerin ayrışma yaratan kusurlu hareketlerine kırmızı kart gösteremedi.

Kendi tarafında yer alanların kulağını çekemedi.

Ama “Reisçi” lerin çanına ot tıkanmasına hiç ses çıkarmadı.

Ekipleşme konusunda en küçük imkanı hemen fırsata çevirdi.

Büyük meselelerde ise tarafgir aksiyon almak istediğinde durumu sezen ve sabırla izleyen Beştepe duvarına tosladı.

Hoca, ilk günden bu yana yıldızının barışmadığı bazı kabine üyelerinin kendi bakanlıklarındaki atamalarına bir türlü yol vermedi.

Müsteşar, müsteşar yardımcısı ve genel müdür gibi üst düzey kadroların en çok vekaletle yönetildiği dönem oldu.

Valiler kararnamesi bir türlü çıkamadı.

Terörün alıp başını gittiği şu dönemde Emniyet Müdürü atamaları gerçekleştirilemedi.

Bütün kurumları tek tek sayacak değiliz ama devlet tıkandı.

Kırk kere düşünüp bir kere icraata geçmesi gereken MİT gibi hassas bir kurumun başındaki müsteşar, 1 aylık milletvekili aday adaylığı titrini de kariyerine yazdırarak tekrar kurumun başına geçti.

Hoca’nın konuşmalarını kitap yapsak, üniversitelerde ders kitabı olur. Ama tıpkı “Stratejik Derinlik” te olduğu gibi teoride var, pratikte yok.

Çok dillendirilmese de ne yazık ki, Cumhurbaşkanımız ile pek çok konuda uyum sorunu başgösterdi.

Direk halka yansımasa da çoğu zaman devlet ricalinde çift başlı bir görüntü çıktı ortaya.

Ufak tefek meseleler olsa “olur böyle şeyler” denir geçilir.

Fakat devlet yürümüyor algısı kabul edilebilir değildir.

Çünkü devlet durursa, millet durur.

Millete dayalı bir siyaset anlayışının neşet bulduğu ve devleti millete hizmet aygıtı olarak konumlandıran Ak Parti için bu da kabul edilebilir değildir.

Böyle gitmezdi. Böyle daha fazla yürümezdi.

Bir siyasi ve ekonomik krize sebep olabilecek gelişmeler yaşanmadan bu meselenin çözülmüş olmasını  Hoca’nın sağduyulu ve sorumlu hareket etmesi kadar, Cumhurbaşkanı’nın siyasi dehasına borçluyuz.

selyus