Volkan ÖZTÜRK

Dünden Bugüne

İsveç Halkı Neden Zengin?

İsveç’e dair bende pozitif çok şey duymuştum bu konuyla ilgili. Toplumun tamamı değil ama Batı’da gözlemlediğim ciddi sayında insan sade yaşıyor.

Misal, Avrupa’ya ilk geldiğim akrabamızın yaşadığı bölge çok sade bir yerdi.

O mahallede yaşayan Avrupalı insanların müstakil evleri vardı, maddi imkanları vardı ama bindikleri arabalar 5-6 bin Euro’yu geçmezdi. Bizim Türk ve Araplar ise maaşlı çalışan olmalarına rağmen genellikle 30 bin Euro’lardan 100 bin Euro’lara kadar arabalara biniyordu.

Bu durum göçmenler için farkında olmadıkları büyük bir problemdir. Ve göçmen düşmanlığı için sebeptir. Krizle beraber bu tür şeyler zamanla daha çok nefret kazandıracaktır.

”… Hedef hâline gelmeme adına çok dikkatli olmak zorundasınız. Dikkati üzerinize celbedecek iddialı söylem ve fiillerden uzak durarak, çok fazla gürültü patırtı çıkarmayarak, hareketi sesin önünde götürerek, her defasında niyet ve hedeflerinizdeki duruluk ve samimiyeti dile getirerek kısmen de olsa onlardan gelecek zararların önüne geçebilirsiniz. Sizi kendilerine rakip görecek, ortaya koyduğunuz hizmetler karşısında “Neden biz değil de onlar?” diyecek ve yürüdüğünüz yoldan sizi alıkoymaya çalışacaklardır.”

Evet, yokluk zamanlarında veya ülkelerin maddi olarak sıkıştığı ilk anlarda ilk hedef her zaman zayıf halkadır. Ve bu zayıf halkanın başını da göçmenler çeker.

‘Neden bizde yok da onlarda var?’ sorusunu sordurtur. Ardından vergi kaçıranlar, sigortasız çalışan şirketler vs. hedefe konur, ‘getirin şu altınızdaki arabaları nasıl alıyorsunuz’ denetlemesi ile mesele çıkmaza girer. (Olmaz demeyin, zira olmaz denilen neler olduğunu son 7 yılda çok net gördük. O yüzden büyük konuşmamak gerek.) Ve kriz devam ettiğinde de mesele yerel halka kadar iner. Ve yerel halk için sen bir yabancısın.

Bu noktada Yahudilerin büyük kısmı çok iyi ders çıkarmış. Bir Yahudi ile çalışan bir işadamı arkadaşımız vardı. Dediği cümle şu: ‘Sen sen ol dikkat çekme. Yoksa günü geldiğinde listede olursun…”

Arkadaş bu söz kulağına küpe etmiş olsa gerek ki, çok kazanmasına rağmen sade yaşamaktan hiç vazgeçmedi.

Gelelim İsveç’e.

İşadamı şöyle anlatıyor:

”İsveç’te refah seviyesi yüksektir ama bu sandığınız sebepten dolayı değil. İsveç’teki refah seviyesinin sebebi İsveçlilerin çok para kazanmasından çok İsveçlilerin aşırı derecede tutumlu olması ve hesaplarını bilmeleri.

Türkiye’den bir örnek vereyim. Ülkemizde son yıllarda “Dışarıda serpme kahvaltı yeme” modası başladı ve birçok beyaz yakalı hafta sonları boğaz manzaralı kahvaltıcılara gidip 2-3 günlük maaşını tek öğünlük yemeğe veriyor. Bunu bir İsveçliye söyleseniz kalpten gider.

Volvo’da yöneticilik yapan müdürlerin bile evden tost yapıp getirdiği İsveç’te insanların dışarıda yemek yemesi için özel bir durum olması gerekiyor. Birinin doğum günü, evlilik yıldönümü, mezuniyet gibi özel günler dışında neredeyse dışarıda hiç yemek yemiyorlar. İşe bisikletle veya toplu taşımayla gidip geliyorlar.

Ailenin bir tane ufak bir arabası oluyor ve bunu mutfak alışverişi yapılacağında filan kullanıyorlar. Bir evde sadece oturulan odada ışıklar açık oluyor. Bizdeki gibi evde yalnız otururken “Ses gelsin de yalnızlık hissetmeyeyim” diye TV’yi açık bırakmıyorlar mesela.

Aldıkları bir paltoyu 10-12 sene boyunca giyiyorlar. Ortalama bir İsveçlinin kıyafet dolabı içerik olarak ortalama bir Türk’ün dolabının 5’te biri kadardır. Biz bir giydiğimizi bir ay giymeyiz ama İsveçliler bu konuda gocunmaz. Gerekirse 3 gün de bir aynı gömleği giyerler. Bizdeki gibi her sene cep telefonlarını yenilemiyorlar ve yenilediklerinde de ucuz bir model alıyorlar.

Bizdeki gibi her 2-3 senede bir araba yenilemiyorlar. Oturdukları evlerin çoğu tarihi yapılardan oluşuyor ve kimse 150-200 senelik bir binada oturmaktan gocunmuyor. Bizde 15-20 senelik binalara bile eski denip burun kıvrılıyor. Adamlar çöplerini bile geri dönüşümden geçirip elektrik üretiyorlar. Evlerine temizlikçi tutmuyorlar.

Bulaşıklarını elde yıkıyorlar. Evde bir şey bozulursa kendileri tamir ediyorlar. Volvo ve İkea gibi kendi ülkelerinin ürünlerini saymazsak marka takıntıları yok. Karı koca demeden çalışıyorlar. Çocuklar bile genç yaşta iş bulup harçlığını çıkartmaya başlıyor.

Evlerdeki mobilyalarda minimalizm ön plandadır ve ihtiyaç olunmayan mobilya asla alınmaz. Evlerde tam olarak yeterli miktarda mobilya bulunur ama fazlası bulunmaz. Ayrıca mobilyalar 20-25 yılda bir yenilenir. Bir İsveçli 20 yaşında ailesinden ayrı eve çıkıp kendi evine taşındığında aldığı mobilyalarla 40-45 yaşına kadar idare edebilir.

Bizde inanılmaz bir savurganlık var. Herkes gösteriş peşinde. Herkes rahatına ve konforuna düşkün. Herkes en yeni evlerde yaşayıp en iyi arabalara binip çeşit çeşit kıyafet alıp sürekli dışarıda yemek yiyip en yeni telefon modellerini kullanıp en lüks şekilde yaşamak istiyor. Kimse hayattaki hiçbir rahatından taviz vermek istemiyor.

İsveç ve Kuzey Avrupa’daki diğer ülkelerde refah kültürü var ama bunun sebebi sandığınız şeyler değil. Onlar para içinde yüzdükleri için değil tutumlu oldukları için refaha ulaşabildiler…”

İşadamının dediği birçok şey eleştirilebilir. Ama tespitlerinin çoğu doğru. Öz itibariyle yakın çevremde de Avrupalıların sayıca çok sade yaşadıklarına şahidim. Aynı mahallede oturan Türk ve Arapların lüks zaafı ise anlatılmaz. Oranlama yapsak yüzde 90 ne yazık ki sade yaşam bizim toplumumuzda yok.

Rabbim tez vakit İsveçlilerin sayısı artırsın. Görünen o ki, şimdilik Şeriat-ı Ameli fazlalık olarak onlar daha çok yaşıyor.

selyus