Veli DALBUDAK

Selam Olsun

İZZET-Ü İKBAL

Zaten hep kapalı kapılar ardında ikbal aradıkları halde. “Büyük Hayalkırıklığı” nın gölgesinde, yamacında, izinde milim sapmadan yürüdükleri halde…

Kimileri daha ilk gün ağlayarak çekildi izzet-ü ikbalden….

Oysa daha yeni başlamıştı şehir şehir dolaşmaya taşra teşkilatını…

Tek tek, isim isim belirleyecekti hacıcıları, hocacıları.

Tarih, yazacaktı altın harflerle ismini mücevher taşa…

İlk dakikadan itibaren ağlayarak çekildi mübarek gözyaşlarıyla. 

 

Kimileri dünyanın merkezi sanıyordu kendini

Ne diyorsalar o oluyordu çünkü

En azından kendi dedikleri olmuyorsa bile, kim ne derse desin hiçbir şey olmuyordu

Başdanışman duvarının içine hapsolmuştu devlet

Kılıçlarını şen şakrak şakırdatmaya yemin etmişlerken

Yıkıldı duvarlar, çırılçıplak yakalandılar. 

Silahlarına bile davranamadan çekildiler izzet-ü ikbalden. 

 

Kimileri akademik bir dil tutturmuşlardı itibar devşiren

Anlaşılmaz bir entellektüel sarhoşluğun geniş çayırında. 

Tüm konferansların “Yeni Türkiyesi” onların kibirli dilinde yükseliyordu. 

Milletin derdini duyamayacak kadar çok yükseliyordu hem de. 

Onlar da yüksekten düşerek çekildiler izzet-ü ikbalden. 

 

Kimileri sivil toplum kuruluşu olarak askeri düzen talimleri yapıyorlardı. 

Coğrafyalar arası mekik dokuyarak yaraları sarmaktı niyetleri. 

Bir taş atarken bin kurbağa ürküttüler. 

Kaş yaparken göz çıkardılar. 

Devlet adına sivil siyasetin ekmeğini yediler.

Yedikleri ekmeğe kan doğradılar. 

Onlar da kanlarında boğularak çekildiler izzet-ü ikbalden. 

 

Kimileri basınımızın güzide kalemleriydiler. 

Kalemlerinin bir namusu vardı. 

Ama bir uçmaya görsünler hele

Hezarfen Ahmet Çelebi yaya kalırdı yanlarında

Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye kanatsız uçarlar

Uçarken de hiç kimsenin görmediklerini görürler

Mobeseler bile kaçırır o hayal tiyatroyu 

Yalan edebiyatının şeytani doruklarında kalem oynatarak çekildiler izzet-ü ikbalden. 

 

Kimileri ise en büyük paya sahipken tüm yanlış işlerde

Ve bu işlerde son dakikaya kadar direndikleri halde kapalı kapılar ardında. 

Zaten hep kapalı kapılar ardında ikbal aradıkları halde. 

“Büyük Hayalkırıklığı” nın gölgesinde, yamacında, izinde milim sapmadan yürüdükleri halde…

Varlığını onun varlığına borçlu olduğunu bildikleri halde…

Ve her an kayıtsız şartsız varlığını onun varlığına adadıkları halde

Ve o adandığı tüm varlığı izzet-ü ikbalden çekildiği halde

Onlar, hiç o taraklarda bezi olmamış edasıyla yapışmaya devam ediyor izzet-ü ikbale. 

 

İzzet-ü ikbalden, ama gözyaşlarıyla, ama kılıç şakırtılarıyla, ama dökülen kanlarıyla, ama  ağlayarak, ama yüksekten düşerek, ama uçarak, ama boğularak, ama kalem oynatarak çekilenler mi daha izzetli, yoksa hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta dolaşarak izzet-ü ikbale yapışanlar mı daha izzetli?

selyus