Veli DALBUDAK

Selam Olsun

KONYA BULUŞMASI

Yirmi sekiz yıl önceydi… Üniversite hayatımın ilk yılıydı… Gözleri çakmak çakmak, içleri kıpır kıpır, coşkulu, kabuğuna sığamayan kırk kadar genç

KONYA BULUŞMASI

Yirmi sekiz yıl önceydi…
Üniversite hayatımın ilk yılıydı…
Gözleri çakmak çakmak, içleri kıpır kıpır, coşkulu, kabuğuna sığamayan kırk kadar genç delikanlı kiraladıkları pek de yeni olmayan bir otobüsle düşmüşlerdi yollara…
Otobüs kimin umurundaydı…
Kişisel tarihimize not düşülecek bu yolculuktu önemli olan…

Gün, geceye yaslanırken döndü otobüsün tekerlekleri…
Önce şen, şakrak bir şamata, ardından sessizce uykuya kaydı genç bedenlerimiz…
Günün ilk ışıklarıyla birlikte, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin yüzyıllar öncesinden bugüne uzanan nuru karşılıyordu bizi…

“Güneş gibi ol şefkatte, merhamette.
Gece gibi ol ayıpları örtmekte.
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte.
Ölü gibi ol öfkede, asabiyette.
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”

Mevlana Dergahı mütevazı ihtişamıyla duruyordu karşımızda. Dergaha girerken omuzlarımın üstünden dizlerime doğru sanki bir şal sarıp sarmaladı beni…
Öfkemi örttü, kinimi örttü, hırsımı, nefsimi, ayıplarımı örttü…
Hafifledim…
Hoşgörüm arttı, şefkatle bakar oldu gözlerim…
Gariban bir öğrenciydim, cömertlik yapacak bir şeyim yoktu…
Onun da çaresini buldum, güzel söz bağışlayacaktım etrafıma…

Yorgun kaslarım gevşemiş, dergahta huzuru bulmuştum. Oracıkta kayıt yapıyor olsalar, bu kapıdan ayrılmaz, bugün bu yazıyı bir mevlevi dervişi olarak yazıyor olurdum…

Tam 28 yıl sonra hemen hemen aynı arkadaşlarımla aynı yerde tekrar buluştuk. Hepimiz ülkemizin değişik yerlerinden (Almanya’dan gelen Ayhan’ı özellikle anarak) eski otobüsümüze nazire yaparcasına, kimimiz otomobiliyle, kimimiz hızlı trenle, kimimiz uçakla gelerek katıldık tarihi buluşmaya…
O gün bugündür görmediğim Konya’nın muhteşem gelişmesine hayran kaldım. İlk gelişimde Mevlana’nın mütevazı ihtişamı altında ezilen köhne bir Konya vardı. Bakımsız, eski bir fotoğraf veriyordu. Her tarafından fışkıran tarihi değerlerin farkında değilmiş gibi duruyordu medeniyetler kenti Konya…

Ama yeni Konya, büyüyen sanayi ve ticaretiyle, her zaman lider olduğu tarımıyla, modern şehirlerarası terminaliyle, bitmek üzere olan yeni havalimanı terminaliyle, birbirinden lezzetli yemeklerden oluşan mutfağıyla, tarihi değerlerine sahip çıkmasıyla, kendine ait markalarıyla, marka bir kent olmuş durumda…

Havaalanından şehre gelirken geniş yolun iki yanında yemyeşil parklar yapılmış. Ayrıca ilginç bir yeşil alan projesi yürütülüyor şu anda. Çimento fabrikasının hammadde ihtiyacını karşılayan maden ocağı artık o iş için kullanılmıyor. Genelde işi biten ocaklar şehirde çıkan hafriyat için döküm yeri olarak kullanılır ( özellikle İstanbul’da). Burada ise doğrudan olduğu gibi tüm yükselti ve çukurları ile doğal bir peyzaj alanı olarak kullanılarak yeşillendirilmeye başlanmış. Konya ve ülkemiz için fark yaratan bir proje olacağına inanıyorum.

Rehberimiz Konya’da düğünlerin mutlaka yemekli yapıldığını ve 1500 davetli varsa 5000 kişilik yemek yapıldığını söyledi. Şaşırdınız değil mi? Ama ben hiç şaşırmadım.
Çünkü ilk Konya gezimizde davetli olmadığımız halde bir düğüne katıldık. Burada düğüne gitmek ve yemek yemek için davetiyeye ihtiyacınız yok. Yolu düşen herkes davetli sayılıyor. Düğüne katıldık ve bizim için sofralar kuruldu. Bir hizmet bir hizmet, ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Çorba, kavurma, pilav, hoşaf, tatlı birbirinden enfes. Bitti mi? Bitmedi. Tatlıdan sonra soruyorlar tamam mı, devam mı?
Devam tabii ki serde gençlik var… İkinci tur farklı çorba ve farklı yemekler… Yine aynı soru: Tamam mı, devam mı? Sihirli kelime devammmm… Ben bu şekilde 3 tur yediğimizi hatırlıyorum, ama acaba 4 müydü diye de soruyorum zaman zaman kendime…

Meram bağları her daim muhteşem… İnsanın ayrılası gelmiyor. Cam yeşili bir çay akıyor içinden… Masalsı bir yer.

Şems-i Tebriz-i onu unutmak olmaz. Üstelik bugün Mevlana ile Şems’in buluşma yıldönümü… İçinde türbesinin bulunduğu camiyi ziyaret edip ruhumuza güneş kattık…

Alaattin Tepesi ve Camii. Bu tepe doğal bir tepe değil, höyük. Aynı yerde farklı zaman dilimlerinde kurulmuş ve yıkılmış 11 köyün toprak kerpiçlerinin oluşturduğu bir tepe…
Üzerindeki cami Selçuklu eseri… Hayran kaldım, seyrine doyamadım. Günümüz mimari ve inşaat teknikleri çok ileri olduğu için eserler şipşak…
Halbuki bu yapıya bakarken inşa sırasında yaşanan zorlukları hissedebiliyorsunuz. Tüm zorluklara rağmen de inanılmaz detaycılar…

28 yıl önce dönüş yolunda emektar otobüsümüz arızalanınca geceyi yol kenarındaki dinlenme tesislerinde sandalye üzerinde uyuklayarak geçirmek zorunda kalmış, ertesi günkü ders ve sınavlara yetişememiştik. Bizim için uzun, yorucu ama bir o kadar da unutulmaz bir anı oluşturmuştu. Bu defa da uçak bir kaç saat rötar yapıp, havaalanında bekleme koltuklarında uyuklamaya başlayınca ister istemez anılar canlandı. O anda birbirimize bakıp gülümseyen yüzlerimiz 18 yaşında üniversiteye yeni başlamış genç delikanlıların yüzleriydi…

Veli DALBUDAK

İlginizi çekebilir

NASIL OLUYOR?

NASIL OLUYOR?

selyus