LAF DAĞININ ÇOBANI
Kıymetli bir dost tavsiyesi ile “Seni gidi burnu kaf dağın da olan, laf dağının çobanı seni” diye başladık kelâma lakin, kelâmın devamından şaşırma. Benim yazılarım, sonu başa muhakkak bağlar.
Öyle bol kepçe cümleler kurup, bol keseden maval okumakla bu işler olmaz efendi!
Laf dağına çoban aranıyordu da biz mi bilemedik.
“Lafla peynir gemisi yürümez”, diye bir ata sözü var ya hani, hepiniz bilirsiniz.
Atalarımız neden böyle bir deyim kullanmış?
Amiyane tabirle ” Boş boş konuşma hani icraat nerede”? Demek istiyor zannımca.
Sizce de öyle değil mi?
Atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını, bilge düşünce yapılarıyla tecrube etmiş, her musibetten bin nasihat çıkartmış ve günümüze kadar uzanmış öngörüleri ve öğütleri kalıplaşmış, biçimleri ile halk arasında kabul görüp benimsenmiş, yerinde kullanıldığında manasının etkisiyle muhatabına tokat etkisi yapan özlü sözler.
Durduk yere kurulmuş, sıradan cümleler olmadığı aşikar.
“Lafla peynir gemisi yürümez”, sözünün altında da elbette ki türlü manalar yatmakta,.
Son zamanlar da bu ata sözü sık sık aklıma gelip duruyor.
Ve ardından “Ayinesi iştir insanın lafa bakılmaz”, diye leziz bir atasözü de ardından yapıştırıyor tokatı.
Neden mi?
Anlatayım efendim…
Hani bir takım karakterler vardır.
Bir topluma girdiğinde herkesin dikkatini çeker. Kimseye söz sırası vermez, atar tutar, hoplatır zıplardır, kurduğu cümleler hayal ürünü olup, bırakın gerçekleştirilme yüzdesini, olasılığı mümkün olmayan ve hatta ihtimali dahi olmayan vaatlerle çevresini etkiler.
Böylelerine ne denir bilirsiniz, “Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış”
Bunların en arsızından iki de şak şakçı taşıdı mı etrafında haydi bakalım gelsin bedava kahramanlık.
Bu tip insanlar yalandan korkmaz.
Konu ne olursa olsun, kendi menfaatlerine hizmet ediyorsa ahlâkı değerleri zerre umursamaz.
İşin kötü tarafı ise, sahte bir umursar tavır sergileyip karşısındakilerin aklıyla alay eder.
Öyle ki zannın ile algın arasındaki vicdan mekanizmasını ortadan kaldırır da haberin olmaz.
Neden?
Çünkü plan budur.
Yalanla dolanla rüzgar yapıp algı üretmek.
Geriye bir tek şey kalıyor.
Üretilen algıyı kendi lehlerine çevirerek yönetmek.
Bu konuda sosyal medya da yapılan edebiyatları, heştek çalışmaları, klavye şövalyeleri tarafından hızlıca yayılır.
Eğrilik cilalanır parlatılır.
Doğruluk ve gerçek beyan hükümsüz ilan edilir, kıymeti harbiyesi kalmaz.
Doğrular vesikalarla bu dansözlerin alınlarına tokat gibi yapıştırılsa da etki etmez.
Boşuna uğraşmayın “Aça dokuz yorgan örtmüşler, yine uyuyamamış”.
Yalan rüzgarından serinleyenin anlından edep teri beklemeyin.
Utanmazlar!
Amacına hizmet eden ne varsa tek kullanımlık ıslak mendil gibi kullanir ve atarlar ama kimsenin gıkı çıkmaz.
Oysa “Abdalın dostluğu köy görününceye kadardır”.
Bilmez misin ey gafil.
Şuraya bir atasözü daha iliştireyim müsaadenizle.
Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
Görmemiş kişi, rastlantı olarak layık olmadığı bir duruma kavuşsa bu durum kendisinin hakkı imiş gibi aptalca böbürlenir.
Bu satırları okurken hepinizin gözünün önünde birileri canlanıyordur eminim..
Benim ki malum anlayan anladı vesselam.
Daha yakın geçmişte çekilen eza ve eziyetleri unutan bir milletin, atalarının sözlerini unutmuş olmalarına şaşırmamak gerek.
Peki neden?
Bana göre vakti sille-i şefkat zuhur etti.
Hz. Allah sille-i gazabından korusun.
Diyor ki Hz. Allah ” azgınlaşmış ve şükürsüzlüğe düşmüş toplumların üzerine gökten ordularımı indirecek değilim. Başınıza zalim bir lider getiririm o sizin helâkınıza yeter”.
Tekrar okuyalım…
Ne diyordu Hz. Allah ” azgınlaşmış ve şükürsüzlüğe düşmüş toplumların üzerine gökten ordularımı indirecek değilim. Başınıza zalim bir lider getiririm o sizin helâkınıza yeter”.
Yüzlerce kez okusak yeter mi dersiniz?
Yetmez!
Sadece okumak yetmez!..
Aynı zaman da okutmak gerekir.
Kime?
Yeni nesillere.
Hani o ödünüzün patladığı, ne olacak bu gençliğin hali diye yakındığınız, sürekli şikayet ettiğiniz yeni nesil var ya, işte onlara defalarca okutmak gerekir.
Geçmişinden bi haber olanın geleceği olmaz.
Niye? Çünkü “Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır”.
Babanın yaptığı kötü işin sıkıntısını çocuğu çeker.
Öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki, o gözleri ve kalpleri mühürlenmiş, aklı hür, lâkin viçdanı kelepçeli ebeveynlerinin, peynir gemisine kaptan yaptıkları insansız takım elbiseleri bir bir aşağıya alacak ve haykırarak şunu söyleyecek.
“Lafla peynir gemisi yürümez”. Bu gemi sana büyük, haydi bakalım layık olduğun inine geri gir”.
İşte böyle yürekli gençlik için ayağa kalkmalı ve kaldırmalıdır.
“Çalışanın yatanda hakkı vardır”. Bize yatmak lükstür efendiler.
Laf Dağının cambazlarına itibar edenlerin akıbetlerinden ise sual olunmaz.
Allah’ın adalet ve azamet saatine akıl sır ermez.
Sen kul ol.
Doğru ol.
Vakit yaklaştığında, ya yediğin sille-i şefkat ile uyanır abad olursun.
Yada bekle sille-i gazap la yedi ceddin ile imtihan olursun.
Akıllı isen dersin ki, ey hak aşkı için haydi gençlik ayağa kalk.
Sevilay Koç Dursun
Benzer Yazılar
-
Reis İstanbul İl Başkanlığı için kimi işaret edecek?
-
8. SULTANBEYLİ KİTAP FUARI ÇADIRINA SIĞMADI
-
AK PARTİ GENEL MERKEZİNE MESAJIM VAR!
-
İstanbul teşkilatları Tevfik başkanla ayağa kalkar
-
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul diye bir derdi yok: iste ispatı!
-
AK Parti kongrelerde kuracağı kadrolarla 2002 ruhunu yakalayabilecek mi?
-
Kongreleri yeni il başkanı yapmalı
-
Anketlere inanmasak da AK Parti’de ciddi değişim şart
-
Reis tehlikeyi 6 yıl önce görmüş ve partisini uyarmış
-
Aman ha, Özgür Özel’e çok dikkat edin!
-
Sokağın beklentisi!
-
Seçimin faturasını sadece ilçe başkanlarına kesmek doğru değil!