Veli DALBUDAK

Selam Olsun

YENİ ROMAN

Sevgili dostlarım;

Çeşitli mecralarda gündelik yazılar yazarken, tüm bunların ve işin gücün arasında 3 yıldır bir romanla uğraşıyorum. 

Zaman zaman sayfalarca akıp giderken, zaman zaman tek bir kelime koyamıyorum üzerine. 

Zaman zaman coşkuyla çağıl çağıl çağlayan bir nehir gibi alıyorum kalemi elime, zaman zaman Serengeti’de en sıcak mevsimde avdan ümidini kesmiş, üzerine konan sinekleri kovmaktan aciz bir aslan gibi miskinleşiyorum. 

Zor bir işe kalkıştığımın bilincindeyim. Çok emek verdim ama tamamlayamamaktan da korkuyorum. 

Belki bir çift güzel söze, belki bir katre morale, belki de kalpten bir duaya ihtiyacım var. 

Roman’dan küçük bir pasajı sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Ne diyorsanız kabulüm…

Büyükelçi hergün sabah akşam arıyordu Reis Bey’i. Çalışmalarla ilgili bilgi alıyordu. Çok detaylı ilgileniyordu. Sonradan öğrendi ki Vali Bey’i ve Edremit Belediye Başkanı’nı da sık sık arıyormuş. Dışişleri ile temasta olduklarını, ABD’den bir arama kurtarma timinin geleceğini haber verdi. Reis Bey’de “İnşallah bugün yarın bulunur  da gerek kalmaz” şeklinde temennide bulundu. Tam telefonu kapatmıştı ki, Şaziye ‘ABD konsolosu hatta’ dedi ve bağladı. Hemen hemen aynı muhabbetleri ABD İstanbul Başkonsolosu ile de yaptılar. Telefonu kapattıktan sonra “yahu bir de bu çıktı başımıza… Hem şimdiye kadar neredeymiş bu. Kaç gündür yeni mi aklına gelmiş turistler…” diye söylendi biraz. Biraz da canı sıkıldı bu meseleden dolayı. Üç gündür Belediye’nin dağcılık kulübü de bulamamıştı adamları. Nerdeyse 1 hafta oluyordu adamlar kaybolalı. ” Yahu bu adamların bu kanyona girdiği kesin mi? Boş yere mi burada arıyoruz acaba?” Diye sesli düşünüyordu kendi kendine. “Yahu bu elin gavurları yüzünden kafayı yiyeceğim. Ejder’i çağırayım da onun kafası çalışır, şu işi bir mütalaa edelim” dedi. Şaziye’ye doğru bağırdı. “Ejder hemen gelsin”…

– Ejder vallahi anlamadım ben bu işi. Bu adamlar yer yarıldı da içine mi girdi kardeşim. 1 haftadır ne ölü ne diri hiçbir iz yok.

– Valla efendim ben de şaştım bu işe…

– Yahu bu adamların kanyona girdiği kesin mi?

– O gün Gücükburun’da görülmüşler efendim.

– Acaba bunlar mı onlar?

– O da kesin değil tabii ki!

– Valilik ne yapıyor Allahaşkına? Hiç sesleri çıkmıyor?

– Vali Bey, sivil savunma müdürünü Edremit’e göndermiş. Ama ellerinden birşey gelmiyor. Çünkü bir arama      kurtarma ekipleri yok. 

– Ne işe yarıyor o zaman bu sivil savunma müdürlüğü?

– Kırtasiye işlerine bakıyorlar efendim.

– Yahu bu devlete esaslı bir düzen getirmek lazım. Tüm kurum ve görevleri yeniden tanımlamak gerekiyor. Tıkır tıkır işleyen bir makine gibi olmalı devlet. 

– Haklısınız efendim ama insan unsuru var işin içinde…

– Ne olmuş insan unsuruna?

– Efendim malzeme zayıf ve yetersiz… Eğitim ortalamamız çok düşük. Görev suistimali çok fazla…

– Peki biz bu belediyeyi iyi yönetiyor muyuz Ejder?

– Ona hiç şüphem yok efendim. (Ejder aslında birkaç olumsuzluk  sayacaktı ama Reis Bey alınganlık gösterir diye vazgeçti.)

– Vatandaşa iyi hizmet ediyor muyuz? Tıkır tıkır işleyen bir makine gibi miyiz?

– Belediye iyi çalışıyor efendim.

– Halk hizmetlerden memnun mu? Yoksa hergün küfür mü yiyoruz?

– Halk sizi çok seviyor efendim. 

– Bu soruları kendimize daima sormalıyız ve objektif cevaplar verebilmeliyiz Ejder. Biz ve tüm devlet kurumları daima sormalıyız. Hatta bir sistem olmalı ve o daima sormalı bize. 

Ejder’de birşeyler söyledi. Devlet hakkında söyleştiler. Zaman zaman kavga eder gibiydiler. Dışarıdan birisi dinlese, pek anlaşamıyorlar herhalde derdi. Oysa çok az iki insan bu kadar iyi anlaşabilirdi. Ejder’in çalışkan, sadakatli, ahlaklı ve sırdaş oluşu Reis Bey’in çok hoşuna gidiyordu. Ama asıl, kafasının çalışıyor olmasını severdi. Mühendislik tahsili her koşulda beynini kullanabilmeyi öğretmişti ona. Üstelik şeytanlık bilmezdi. Daima sonuca en kısa yoldan ve en hızlı şekilde ulaşmaya formatlanmıştı beyni. Belki de ileride Reis Bey’in yerine geçebilirdi. Ama bunu isteyip istemediğini tam olarak bilmiyordu Ejder. Şu anda böyle iyiydi. İşine gücüne bakıyordu. Siyasi şeytanlıklar Reis Bey’in işiydi. Bu da kafa konforu sağlıyordu ona.    

İlginizi çekebilir

Gerçek Ne?

Gerçek Ne?

selyus