Ana Sayfa Uncategorized 22 Şubat 2020

Mücahid Ören, “Ondan çok şey öğrendik”

Mücahid Ören, “Babam işi ile dinlenirdi, pek tatil yapmazdı. Onun gezileri de iş ile alakalıydı. Bazen ben de katılırdım. Şimdi geriye doğru bakınca ondan ne kadar çok şey öğrendiğimi gö-rüyorum. Bana içini açardı, memleket ve müessese meselelerini o kadar çok anlatmış ki, şimdi bir hadiseyle karşılaştığımda “Galiba ben bunun cevabını biliyorum” diyorum.”

İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mücahid Ören, babası merhum Enver Ören’i anlattı.

Mücahid Ören, “Rahmetli babam anneme, kayınvalidesine, kız kardeşlerine ve bütün akrabalarına karşı çok merhametliydi. Bana “Babanın evladına duası, peygamberin ümmetine duası gibidir. Her evlat babasının elini öper ama sen üç defa öpeceksin” derdi.  “Birincisi senin babanım, onun hakkı… İkincisi sana dinini öğrettim, hoca hakkı. Üçüncüsü ise iş ve para veriyorum, patron hakkı”

Çok hayır duasını aldım. Elini açar “Ya Rabbi, ben Mücahid’den razıyım, sen de razı ol” diye dua ederdi.

Hayatını “Her Allah’ın kulu özünde şereflidir, ben onların daha iyi olması için ne yapabilirim” prensibi üzerine kurmuştu. İnançlı olsun olmasın, kimsenin kötü tarafını aramazdı. Ben ondaki insan sevgisini başka kimsede görmedim.

Çok cömertti. Yıllar önce İlahiyat Fakültesinin yöneticileri kendisini ziyarete geliyor. Diyorlar ki “Biz iki tane KIA minibüs alacağız. Sağ olsun arkadaşlar indirim yaptılar ama biraz daha yapılamaz mı acaba?”

“BABAM “KAVGALAR HEP ALMAYA GELENLER ARASINDA ÇIKAR” DERDİ, “VERMEYE ÇALIŞANLAR ARASINDA KAVGA OLMAZ.”

“İkisi de hediyemiz olsun, bizim de tuzumuz bulunsun çorbada” diyor.

Bir cuma günü yolu o İlahiyat Fakültesinin camisine düşüyor. Hutbeye çıkan hoca minibüs için ricaya gelenlerden biri. Babamı tanıyor saflar arasında. Ve Resulullah Efendimizin şu güzel sözünü okuyor:

“Bir kişi verdiği zaman alandan daha fazla seviniyorsa, onun imanı kâmildir. Kim bilir belki de öyle biri var aramızda…”

Babam “Kavgalar hep almaya gelenler arasında çıkar” derdi, “vermeye çalışanlar arasında kavga olmaz.”

O yoğun temposuna rağmen babaydı. Çok çalışıyordu ama bir şekilde hatırımızı alıyor, gönlümüzü yapıyordu. Baktı eve pek gelemiyor, ayrı kalıyoruz, beni iş yerine götürmeye başladı. Yani benim gazeteciliğim ortaokul yıllarına dayanır. Kâğıt ve mürekkep kokusunu erken soludum, bir daha da kopamadım. En kıymetli hatıralarımı gazete çatısı altında yaşadım.

Babam işi ile dinlenirdi, pek tatil yapmazdı. Onun gezileri de iş ile alakalıydı. Bazen ben de katılırdım. Şimdi geriye doğru bakınca ondan ne kadar çok şey öğrendiğimi görüyorum. Bana içini açardı, memleket ve müessese meselelerini o kadar çok anlatmış ki, şimdi bir hadiseyle karşılaştığımda “Galiba ben bunun cevabını biliyorum” diyorum.

Hiçbir şekilde hakkını ödeyemeyiz. Sadece ben değil çalışan bütün arkadaşlar olarak.

Yine Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ki, kendisini hiç üzmedim, kırmadım, hayır duasını aldım. Çok pişman olurdum yoksa.

Babam da ana baba duası almış, büyüklerine hep saygılı davranmıştı.

Bu hürmet zincirleme olarak devam ediyor. Çalışma arkadaşlarım bilir; rahmetli babam telefonla arasa bile ayağa kalkarak konuşurdum. Evet, o beni görmüyor ama benim ona saygım bunu yaptırıyor. Ben ona nasıl davranırsam, çocuklarım da bana öyle davranacaklar. Bunlar bizi biz yapan değerler, unutulmasınlar.

Babamın kaybı çok acıydı. Ama dünya böyle zaten, yarın bir kabre de bizi koyacaklar. Orada para cüzdanlarının, çek defterlerinin, kredi kartlarının kıymeti var mı? İyilikleriniz ve bıraktıklarınızın iyilikleri işinize yarayacak.

Babam gibi müstesna bir insanın yerini dolduramayız. Ama onun gibi olmaya, bu kutlu mirası sonraki nesillere aktarmaya çalışmalıyız.

“BABAM GİBİ MÜSTESNA BİR İNSANIN YERİNİ DOLDURAMAYIZ. AMA ONUN GİBİ OLMAYA, BU KUTLU MİRASI SONRAKİ NESİLLERE AKTARMAYA ÇALIŞMALIYIZ.”

Babam üniversite hocalığını bırakıp gazete kuracak kadar gözü karaydı. Rahmetli Turgut Özal’ın başlattığı yeniden yapılanma programında yerini aldı. Ancak herkesin gittiği yoldan gitmenin bir manası yok derdi, biz farklı bir yol bulalım. Gazetenin abone sistemi ile dağıtılması gibi mesela. İhlas Haber Ajansını kurma planını kime açtıysa karşı çıktılar. “Anadolu Ajansı var ya” dediler, “devlet zaten bu işi yapıyor.” Bugün İHA, dünyanın en büyük haber ajanslarından biri. Kârlı ve başarılı… Keza TGRT’nin kurulma safhasında da aynı şeyler yaşandı. O zaman bütün medya kuruluşları Cağaloğlu’ndaydı, yakın bir otelin salonlarında sayısız toplantı yapıldı. Sağ kesimi temsil eden düşünürler ve iş adamları bir türlü beklenen adımı atamadı. Sonunda babam “Ben tek başıma yola çıkıyorum” dedi, “sizin yapacağınız yardım, reklam vermek olur bundan sonra.”

Rahmetli Sakıp Sabancı, babamı çok severdi. Bir gün İzmit tarafındaki fabrikalarını gezdirmek için bizi davet etti. Büyük bir VIP otobüsle yola çıktık. Sabancı bir ara bana “Seninle biz sonradan geldik. Hâlbuki baban ve babam ortada bir şey yokken kollarını sıvadılar” dedi.

Babam müdahale edip “Kuruluşu yapan babanız ama siz de İstanbul’a gelerek Sabancı Holding’i bu duruma getirdiniz” dedi. Sakıp Bey bana döndü “Biz bir şeyleri aldık devam ettirdik. Sen de devam ettirirsin. Başlangıcı yapanların hakkı hiçbir zaman ödenmez. Onların feraseti başkadır. Elde hiçbir şey yokken bir hayal üzerinden yola çıkıp cesaretle yürümek, herkesin harcı değil.”

Babam gazetemizde dinî yazıların yer aldığı “Bizim Sayfa’ya” çok değer verirdi. 28 Şubat’ın sıkıntılı günlerinde bir paşa “Şu orta sayfayı yayınlamasanız olmaz mı?” diye soruyor. Babam “Biz gazeteyi zaten onun hatırına çıkarıyoruz” diyor, “gazeteyi hepten kapatalım gitsin o zaman!” Paşa bakıyor muhatabı kararlı, üstelemiyor.

Babam İhlas Film Prodüksiyon AŞ (İFPAŞ) tarafından yapılan filmlerden çok heyecanlanırdı. Bu millete yol gösteren âlimlerin, ediplerin, komutanların, kahramanların hayatlarını izlerken gözyaşlarını tutamazdı. Mehmed Emin Tokadi ve Aziz Mahmud Hüdayi gibi büyükleri semtinin çocukları bile tanımazlardı. “Rol icabı da olsa TGRT sayesinde Yeşilçam’da namaz kılmayan kalmadı” diye latife yapardı.

Babamın defni uzun sürmüş, akşam vakti yaklaşmıştı. Kabristandan Holding’e döndük, bodrum katındaki büyük mescidimizde taziyeye gelen binlerce insan vardı. Belki 5-6 saat müsafaha ettik, tokalaştık. Kollarım koptu âdeta. Gece de uzun müddet ayakta kaldım, vakit girince sabah namazını kıldım, dalmışım. Rüyamda Fatih’te doğup büyüdüğüm evdeyim. Yukarıdaki misafir odasına çıktım. Divanda babam yatıyordu. İçeri girince şöyle doğruldu “Hay Allah senden razı olsun” dedi. Uyandım ve Cenab-ı Hakk’a şükrettim.

Resulullah Efendimizin hadis-i şerifi var, “İnsanlar uykudadır. Ölünce uyanırlar.”

Bu âlem geçici, biz bu dünyada uykudayız. Onlar hakiki âlemde ve uyanıklar.

Sevincim şu, dünyada rızasını ve duasını almıştım, oradan da duasını almak nasip oldu elhamdülillah.

ENVER ABİ EN ÇOK GARİBANI SEVERDİ

Öyle derdi: Gazete bir şekilde dolar, siz garibanların dramını yazın. Bir garibin ayağına diken batsa, içimizde hissetmemiz lâzım.

Pozisyonu gereği siyasilerle, iş adamlarıyla, yöneticilerle bir araya gelir, sohbet ederdi. Ama en büyük huzuru hep çalışanlarıyla ve garibanlarla yaşardı.

“Keşke gazete dağıtıcısı olsaydım. Kim bilir, belki de ahirette bir dağıtıcı bizi peşine takıp cennete götürecek” derdi.

Gazetenin Anadolu’daki bürolarını, matbaalarını dolaşır, çalışanlarla birlikte karavanaya kaşık sallardı. Onlara sarılırken muhabbeti aşikârdı.

Şaka yapar, gönül alırdı. Onun yanında herkesin yüzü güler, kahkahalar patlardı.

29 Mayıs 2000 tarihinde açıkladığı vasiyetinde bazı satırlar şöyleydi:

“Holding imkânlarından ve arkadaşlarımın çalışmalarından milyonda bir kendi menfaatimi düşünmedim.

Herkesi kendimden kıymetli gördüm. Hiç kimseyi incitmemeye çalıştım. Onlara işçi, eleman diye bakmadım. Birini diğerine ezdirmemeye çalıştım.

Taleplerini karşılama gayreti içinde oldum. Bazılarına karşılıksız yardımlarda bulundum. Hep vermeyi düşündüm. Almak hiç aklıma gelmedi.

Çok zarar ettim, çok sıkıntı çektim. Ama hiç kimsenin yüzüne vurmadım, sabrettim.”

KÜÇÜK CÜMLELERLE BÜYÜK MESAJLAR VERİRDİ

¥ Ölümün büyük bir habercisi var, doğmak!

¥ İki şeye dikkat eden rahat eder: Ağzına girene… Ağzından çıkana!

¥ İtirazda küfür kokusu var. Fitne tenkitle başlar.

¥ Size gelen her hasta benim misafirimdir. (Türkiye Hastanesi çalışanlarına)

¥ Beyin bilgi, kalp sevgi yeridir. Son nefeste beyindekiler silinir, kalptekiler kalır. İmanla veya imansız ölmek kalpteki sevgiye bağlıdır.

¥ Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemli.

¥ Kindarla dindar bir arada olamaz.

¥ Enver Abi parayı sevmez. Parayı seveni de sevmez.

¥ Nazlanmayın, naz çeken olun.

¥ Kim günahım yok derse, en büyük günahkâr odur.

¥ Kalp kırmayın, kalbi kırıklardan olun.

¥ Kişi ile değil işi ile uğraşın.

¥ Kim Allah içinse, Allah da onun içindir.

¥ Parayı cebinize koyun, kalbinize değil.

¥ İnsanın parası arttıkça düşmanı artar, ilmi arttıkça dostu artar.

¥ Toprak olursan rahmet üzerine yağar, kaya olursan kayıp gider aşağıya. Denizin seviyesi sıfır ama nehirler denize akar.

¥ Topraktan yaratıldık… Her şey toprağa muhtaç… Ama bakın şu tevazua ki, toprak ayaklarımızın altında.

selyus