Ana Sayfa İÇ POLİTİKA 25 Ekim 2022

İdealist bir siyasetçi mi, vesayetçi bir vekil mi olacaksınız?

Yeni Akit gazetesi köşe yazarı ve Akit Tv. Ters Kutuplar program moderatörü Sabri Balaman, köşesinden yine siyasileri ve siyasetle ilgilenmek isteyenleri yakından ilgilendiren güncel bir konuyu köşesine taşıdı.

Balaman yazısında “Türkiye’de parti organlarının seçimi, karar mekanizması sonucu oluşmadığından; teşkilatlanma yapısının ana unsuru insan-üye, delege, yönetici, lider- ilişkileri de belli çıkar gruplarının eline geçmekte; ideolojik unsur partinin karar mekanizması demokratik işletilemediğinden popülist söylemlere kaymaktadır.”

İDEALİST BİR SİYASETÇİ Mİ, VESAYETÇİ BİR VEKİL Mİ OLACAKSINIZ?

Türkiye’de 1982 Anayasası çerçevesinde (madde. 80) temsili vekâlet anlayışı benimsenmiştir; Bu anlayıştan hareketle milletvekilleri seçmenlerine karşı birebir sorumlu olmayıp, seçim sonrası politikalarında bağımsızdırlar. Madde 80.- Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler ibaresine bağlı olarak seçilirler.

Öte yandan, bu bağımsızlık durumunun milletvekilleri tarafından parti transferlerinde kullanıldığı gözlemlenmektedir. Birçok araştırmacının belirttiği gibi sık sık partiler arası hareketlilikler görülmektedir ve parti değiştirme, ülkemizde başka ülkelerde görülmeyen oranda yaygın hale gelmiş durumdadır. Hatta kurumsal bir takas yönteminde bile ustalık kazanılmış, dünya devletlerine rol model olma yolundadır.

Sıralamalardan da görüldüğü üzere, parti üyeleri milletvekili transferlerini çoğunlukla kişisel çıkara bağlamaktadır. Siyasal yükselme şansı da aslında bu başlık altında değerlendirilirse, parti üyeleri bakış açısıyla, milletvekillerinin durumu hiç de ahlâki görünmemektedir. Yine bu başlığın bir uzantısı olarak değerlendirilebilecek parti sayısındaki artışın nedenlerine yönelik tutum değerlendirmesi de aynı yönde sonuçlar ortaya koymaktadır: Öte yandan Türkiye’deki milletvekili transferlerinin bugünkü ulaştığı noktanın gerisinde uzun yılların birikimi olarak söylenebilir.

Bu birikim ve milletvekillerini transfere iten muhtemel ve gerçek sebepler birçok başlıkta incelenmiştir. Türkiye’deki Parlamentarizmin Geçirdiği Evrim Türkiye’de Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki temsilciler, -tıpkı milli egemenlik teorisinin öngördüğü üzere- seçmenlerinin sözcüsü durumunda olmadığı, ama seçmenin bildiği, tanıdığı saygın ve muteber biri olarak tanımlanmaktadır. Ancak partiler demokrasisi olarak adlandırılan 1970’lere kadar olan dönemde, genel oyun yaygınlaşmasıyla birlikte, artık çoğunlukla milletvekili ile seçmeni arasında kişisel bir ilişki kurulamadan “tuttuğu partinin” aday gösterdiği herhangi birine oy verir hale gelmiştir.

Transfer olan vekiller durum kendilerinin daha aktif ve önemli bir pozisyonda yer almak uğruna -Bakanlık, Genel Başkanlık vd.- partilerinden transfer olmalarına ya da bunun kullanılmasına imkân vermektedir. Parti İçi Demokrasi, Liderler ve Aday Gösterilme Usulü Türkiye’de parti organlarının seçimi, karar mekanizması sonucu oluşmadığından; teşkilatlanma yapısının ana unsuru insan-üye, delege, yönetici, lider- ilişkileri de belli çıkar gruplarının eline geçmekte; ideolojik unsur partinin karar mekanizması demokratik işletilemediğinden popülist söylemlere kaymaktadır.

Bugünkü uygulamada olan şekliyle siyasal liderin ve aslında daha da önemlisi, partinin asıl yöneticileri milletvekilinin kim olacağını ve hangi fikirleri destekleyeceğini de belirlemiş olmaktadır. İşte bu noktada ironik bir şekilde, sürekli bir partiden diğerine transfer olan milletvekilleri, aslında emredici vekâlet mantığı çerçevesinde seçildiği bölgenin temsilcisi gibi davranıp patronaj ilişkilere girebilmekte öte yandan da milli egemenlik teorisinin avantajlarını kullanarak istediği partiye geçmektedir.

Kısacası irade değil, vesayet vekilliği ile ahlaki değerler düzelmez.

Vesselam..

selyus