Veli DALBUDAK

Selam Olsun

FEDA

Kimi belki de umut pırıltısı olabilecek bazı düşünceleri kafasında çeviriyor ama birtürlü medeni cesaretini toplayıp ahaliye aktaramıyordu.

Bir bilge edasıyla başladı konuşmaya. 

“Sıçrayamıyorsunuz” dedi. 

“Evet kelimenin tam anlamıyla sıçrayamıyorsunuz. Küçük bir çukura düşmüş küçük bir kurbağa gibisiniz. Sıçrıyorsunuz sıçrıyorsunuz çıkamıyorsunuz. Sonra başka kurbağalar da düşüyor çukura. Herkes birbirinin ayağına basıyor. Artık sıçramak ta mümkün değil. Nefes almak bile zorlaştıkça zorlaşıyor. Çukurdan çıkma ümidi azaldıkça birbirine sarıyor kurbağalar. Didişmekten yorulup bitap düşüyorlar. Bir zaman sonra aralarından biri çıkıp birbirimizi ezmek, birbirimizin ayağına basmak yerine, birbirimize destek olalım belki bu çukurdan kurtuluruz diyor. Ümidini kesmiş bedbinler hariç diğerlerinin gözleri parlıyor bu teklife. Hep bir ağızdan soruyorlar ‘nasıl olacak bu iş?’…

Bir yolunu bulacağız, ama önce birlik olmamız lazım diyor. 

Kurbağalar vraklamaya başlıyor, her kafadan bir ses çıkıyor. 

Nihayet sessizlik olduğunda, etkili bir konuşma yapıyor lider…

Birlik, beraberlik ve kardeşlikten bahsediyor. Sevgiden, saygıdan bahsediyor. 

Özgürlükten bahsediyor. Sınırsız ırmaklardan ve göllerden bahsediyor. Oradaki leziz yiyeceklerden bahsediyor. 

Bunların hayali yumuşatıyor, gevşetiyor ve sakinleştiriyor kurbağa ahalisini. 

Lider durumdan memnun etkili konuşmasına devam ediyor. 

Birlik, beraberlik içinde olacağız fakat zahmetsiz rahmet olmaz kurbağa kardeşlerim diyor. 

Herşeyin bir bedeli var. 

Bu yola çıkarken herşeyi göze almamız lazım. 

Bu özgürlük mücadelesi sırasında bazı kardeşlerimizi kaybedebilir, bazı kardeşlerimiz ise sakat kalabilir. 

Eğer bu bedeli ödemeye razıysanız bu yola çıkalım yada hiçbirşey yapmadan bu cehennemde birbirimizi yiyerek yaşamaya devam edelim. 

Kalabalıktan homurdanmalar başladı. 

Belli ki bedel ödemeye hazır değildi ahali.  

Kendi aralarında sorguluyorlardı söylenenleri…

Yine her kafadan bir vraklama çıkıyordu. 

Bu vraklamalarda bencillik vardı, kıskançlık vardı, ego vardı, hırs vardı, ihtiras vardı, nefret vardı, iftira vardı, ihanet vardı. 

Az da olsa sevgi vardı, saygı vardı, itaat vardı, birlik beraberlik vardı, dostluk vardı, kardeşlik vardı, iyilik vardı, paylaşım vardı, cömertlik, sabır ve feraset vardı. 

Vraklamalar kesilince lider tekrar konuştu. 

Aynı hedefe doğru ilerleyen tek bir güç olmalıyız. 

Ayrı gayrı olursa vallahi de billahi de çıkamayız bu cehennemden!

Şimdi herkes teker teker fikirlerini söylesin. Dinleyelim, istişare edelim, bir karara varalım. 

Fikri olan kurbağalar anlattılar vraklaya, vraklaya düşüncelerini…

Tartışıldı, değerlendirildi. 

Kiminin çok büyük projeleri vardı. Ama ayakları yere basmıyordu. 

Kimi uygulaması mümkün olmayan düşüncelere sahipti. 

Kimi boş yere vraklıyor ama çok önemli şeyler söylediğini düşünüyordu. 

Kimi yalnızca saçmalıyor ama saçmaladığını kabul etmek istemiyordu. 

Kimi belki de umut pırıltısı olabilecek bazı düşünceleri kafasında çeviriyor ama birtürlü medeni cesaretini toplayıp ahaliye aktaramıyordu. 

Kimiyse şartlar ne olursa olsun kendi menfaatlerinin ne olacağını sorguluyordu. 

Herkes eteğindeki taşı döktükten sonra lider tekrar sazı eline aldı. 

Herkese kıymetli fikirlerinden dolayı teşekkür etti. 

Aslında basit bir çözümü olduğunu söyledi. 

Bir merdiven yapılacaktı. Ama bu çukurda kurbağadan başka hiçbirşey yoktu. 

O merdiven nasıl yapılacaktı?

Merdiven kurbağalardan olacaktı. Birbirlerinin sırtına basarak oluşturacakları merdivenden belli bir yüksekliğe çıkanlar sıçrayarak çukurdan kurtulacaktı. 

Ama bir sorun vardı. 

Günün sonunda birilerinin, kardeşlerinin özgürlüğü için kendini feda etmesi gerekiyordu.

En sona kalacak olanlar asla buradan çıkamayacaktı. 

O gönüllülerin belirlenmesi gerekiyordu. 

Uzun tartışmalar oldu. Ağlayanlar sızlayanlar oldu. Lider kızdı, sertleşti. Emirler yağdırdı. Ama nafile…

Kurbağalar içlerinden bazılarını feda etmeyi başaramadı. 

Ve o çukur mezarları oldu. 

 

Hikayeyi anlatan bilge çenesinden aşağı sarkan beyaz gür sakalını sıvazladı. 

Konuşmasının son ve en önemli kısmını söyleyecek olanlara has bir tavırla oturduğu yerde başını geriye doğru atıp göğüs kafesini şişirerek son cümlelerini söyledi:

  

“Kurbağalar beceremedi. Eğer siz en şerefli mahlük olarak bunu beceremezseniz, bu şehir sıçrayamaz. Sıçrayamazsa içinde bulunduğunuz bu çukuru daha da çekilmez bir cehennem çukuru haline getirerek yaşamaya devam eder ve bu çukurda gün yüzü görmeden ölüp gidersiniz.”

İlginizi çekebilir

BAHARA BAK

BAHARA BAK

selyus