SEVGİLİ YAĞMUR
Yağıp yağmadığın bile belli olmuyor, penceremin ardından okul binasına kadar uzanan yeşilliklerin engin sevgisine dalmışken gözlerim.
SEVGİLİ YAĞMUR
Yağıp yağmadığın bile belli olmuyor, penceremin ardından okul binasına kadar uzanan yeşilliklerin engin sevgisine dalmışken gözlerim. Kuşların neşeli şarkıları gönlümü dinlendirirken, canlı bir Monet tablosunun bahar çiçekleri ruhumu okşuyor. Penceremin önünde uzayıp giden kırlar tabiatın sesi oluyor. Doğal, dengeli, ayrık, çeşitli, boy boy, renk renk bir seremoni bu. Kimsenin halinden şikayeti yok…
Sevgili Yağmur;
Çiçeklerin dili var derler. Erbabı bilir, anlar. Gönlüyle görüp duyabiliyorsa eğer. Yunus Emre bu işin piridir. O hem konuşur, hem de konuşturur. Her gününü ormanda odun kesmekle geçiren yalnız bir derviş, bitkilerin dilini çözmüştür. O sarı çiçeğe sorar durur. Çiçek, içten samimi ve yürekten cevaplar verir. Öyle olmasa bin yıl sonra hala dillerde terennüm edilir mi? Oysa bin yılda çiçeğe dair milyonlarca söz söylendi. Hangisi yapıştı böylesine yüreklere! Kolay bir iş midir, bin yıl sonraya bir söz sarkıtabilmek…
Sevgili Yağmur;
Kuşlar da senden saklanıyor, ıslanmaktan korkuyor. Buna hiç dikkat etmemişim şimdiye kadar. Uyanık gözlerle bakmak ne kadar farklı doğaya. Kuşun da, ağacın da, çiçeğin de kendi dünyasını görebilmek. Yunus gözüyle bakabilmek…
Sevgili Yağmur;
Sen bugün böyle için için ağlar gibi yağıyorsun ya, bahar senin ağlamandır biliyor musun? Yarın, güneş tüm ihtişamıyla çıkınca sahneye, gülümsemeye başlar bahar da hemen. Bitkilerin kökünden gövdesine, dalından yaprağına her zerresine uzanan senin gözyaşların güneşle hemhal olurken bir renk cümbüşü kaplar ortalığı. Bahar, tam bahardır işte o zaman. Sarılasın gelir ağaçlara, uzanasın gelir boylu boyunca çayırlara, kanatlanıp uçasın gelir kuşlarla, küçük bir kaynak olup fışkırasın gelir topraktan, dere olup taşasın gelir, dağın başında karların altından fışkıran bir çiçek olasın gelir, erkek te olsan ağlayasın gelir, insan olup insanca yaşayasın gelir.
Sevgili Yağmur;
Dayanamayıp çıkıyorum, sen yağarken ben yürüyorum. Kökümden gövdeme, saçlarımdan parmak uçlarıma kadar sarıp sarmaladın beni. Hatta şu anda damarlarımda akıyorsun. Mis gibi toprak kokusu da karışıyor kanıma. Kendimi bırakıyorum dizlerimin üstüne. Ellerim havada. İyice ıslanan ellerimi yapıştırıyorum toprağa. Bir avuç toprak alıyorum yerden sürüyorum yüzüme. Bir daha ellerimi kaldırıyorum havaya ve yine yapıştırıyorum yere. Bu defa kalkmıyor bedenim, yapışıyor boylu boyunca ıslak toprağa.
Veli DALBUDAK
Benzer Yazılar
-
Sokağın beklentisi!
-
Başkan Yıldırım Ümraniye’de okullara kazandırılan 11 kütüphane açılışını yaptı
-
Seçimin faturasını sadece ilçe başkanlarına kesmek doğru değil!
-
Sultangazi Belediye Başkanı Abdurrahman Dursun gençlerle bir araya geldi
-
Pendik Çocuk Akademisi’nden “Minyatür Sergisi”
-
Başkan Yıldırım’dan İsrail’e destek veren markayı boykot eden Ümraniyeli öğrencilere ziyaret
-
TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal’dan öğrencilere müjde
-
AK Parti neden kaybetti?
-
YENİLGİNİN SORUMLULARI KİMLER?
-
Akatlar Anaokulu’nda çocukların yaptığı eserler Van’daki ilkokul öğrencilerine götürüldü
-
Tuzla’nın Yıldızlarına Ödül Yağmuru: Başarılı öğrenciler altınla ödüllendirildi
-
Bakan Tekin: “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye’de eğitim öğretim altyapısını ikiye katladık”