Veli DALBUDAK

Selam Olsun

THY’DE TÜRBÜLANS DÖNEMİ

Dilimizi kesseler de doğruları söylemeye devam edeceğiz

Hiç kimse eleştiriden münezzeh değildir. 

Bizim çocuklar canım, nemelazım eleştirmeyelim, doğruları söylemeyelim, konforumuzu bozmayalım deyip geçemeyiz. 

Cumhurbaşkanımızın her fırsatta söylediği gibi “Hiç kimse la’yüsel değildir “. 

Bizim derdimiz yıkmak değil, yapmak…

Kim dinler seni de diyebilirsiniz…

Ben tarihe not düşeyim de, yetkililer ister dinlesin, ister dinlemesin.

Son dönemlerde 2 kurum var ki, maalesef iyi yönetilmiyor. 

Biri Türk Telekom diğeri Türk Hava Yolları…

Türk Telekom’da son 10 yıldır sistemli ve düzenli bir tahribat gerçekleştiriliyor. 

27 yıldır, Türk Telekom’a çözüm ortağı olarak hizmet eden bir elektronik ve haberleşme mühendisi olarak, Türk Telekom da dönen dolapları kapsamlı olarak başka bir yazım da yazacağım. Hatta yazı dizisi bile yapabiliriz…

Bugün konumuz THY…

THY’ye geçmeden önce önemli bir konuyu paylaşmak istiyorum. 

Başlarındaki Türk ismi ortak olan bu iki şirketin başka bir ortak yönü de geçmişte en yoğun, en kapsamlı FETÖ’cü yapılanmaya maruz kalmış olmalarıdır. 

Bunu özellikle şunun için söylüyorum. 

Şu andaki mevcut yönetim eleştirilerimden kırılmasın, darılmasın. 

Onlara biraz daha süre vermek lazım. 

Lakin, gidişatları pek iyi değil, zihniyet, bakış açısı ve kadro sorunlarını acil halletmeliler. 

Ben de başarısız olmalarını istemem. 

Gelelim eleştirilere;

1- Ana unsur yolcudur. Yani müşteri. Yani insan…

      Uçaklarınızı, bigisayarlarınızı, makinelerinizi, araçlarınızı, binalarınızı, elemanlarınızı sistemli bir şekilde yönetin. 

Buna itirazım yok. Ama bunları yönettiğiniz gibi, müşteriyi yönetmeye kalkmayın. Havacılığın kuralları kanla yazılmıştır diyerek, yolcuya kan kusturmayın. Unutmayın ki yolcu hepinizin üzerindedir. Yolcuyu hakir görmeyin. Sistem sistem diyerek yolcuyla aranıza duvar örmeyin. Mesela en basitinden, kendi operasyonunuzu kolaylaştırmak için check-in ve kapı sürelerini gitgide kısıtlıyorsunuz. Kontuarları otomatik kapatıyorsunuz. Zaten az kontuar açıyorsunuz. Müşterinin Havalimanı bekleme süresi uzuyor. Aman rötar yapmayalım diye uçağa erken aldığınız için eğer pistte yoğunsa uçak içi bekleme süresi artıyor. Kapıya 1 sn. bile geç kalan müşteri tüm görevliler halihazırda işinin başında olduğu halde uçağa binemiyor. Yani siz operasyonda mükemmele doğru gitmek yerine, getirdiğiniz kısıtlarla müşteriyi mükemmel hale getirmeye çalışıyorsunuz. Böyle giderse günün birinde limana 5 saat önce gidip, uçağa da 2 saat önce binmemiz gerekecek. Eskiden, kapıya gecikenler için anons yapılırdı. Onu da kaldırdınız. Adeta müşteri uçağı kaçırsın da fark alalım havalarındasınız…

2- Pahalısınız, çok pahalı. Değiliz demeyin, inanmayız. Çünkü, milyon dolarlarca kar ettiğinizi göğsünüzü gere gere anlatıyorsunuz her yerde. İyi güzel de siz Pegasus değilsiniz ki, siz Atlas değilsiniz ki! Siz milli havayolusunuz, bayrak taşıyorsunuz. Devlet arkanızda. Her türlü imtiyaz, öncelik ve ayrıcalık sizde. Onlar kendi ceplerindeki parayla kurdular o şirketleri, istedikleri kadar kar edebilirler. Ama THY bu milletin parasıyla kuruldu. Uçakları bu millet aldı, benzini bu millet koydu. Tamam zarar etmeyin ama fiyatlarınız da insafsız be kardeşim. 

3- Yer hizmetleri, bagaj hizmetleri, uçak içi ikram gitgide kötüleşiyor. 8 saatlik Afrika uçuşunda kahvaltı diye kibrit kutusu kadar bir kek veriyorsunuz. Ama reklamlarda, uçak içindeki şefiniz, kuş sütü eksik mükemmel bir sofra kuruyor gökyüzüne. Bu kadar tezat midemizde türbülansa sebep oluyor vallahi!

     Şimdi, bagajlara “kırılacak eşya” etiketi yapıştırmayı da kaldırmışsınız. Sebep, herkes kırılacak eşyası olsun olmasın yapıştırtıyormuş. Yahu siz kırmamaya çalışsanız daha iyi olmaz mı? Adamlar gülle atar gibi fırlatıyorlar bavulları. Yok yok siz iyisi mi etiketi kaldırtmakla yetinmeyin bence, bagaj almayı kaldırın kardeşim. Kökten halletmiş olursunuz sorunu. El bagajıyla gitsin insancıklar. İyi tasarruf olur ha! Uçağın yükü hafifler, az benzin yakar… Eeee bagajcılar da boşa çıkar, yol verirsiniz. Aliyyül ala…

Yalnız dikkat etmek lazım. Onu kaldıralım bunu kaldıralım derken iş Milli Eğitime atfedilen efsane söze kadar gelmesin. 

Hani bir Milli Eğitim Bakanı “şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdim” şeklinde muhteşem bir vecize sarfetmişti ya…

Aman ha “şu yolcular olmasa THY’yi ne güzel idare ederdim” noktasına gelmesin bu iş. 

4- Personel mutlu değil. Alttan yukarıya giden bir işleyiş yok. Sürekli yukarıdan dayatma. O da doğal olarak altta çalışmıyor. Tıkanıyor veya tıkanması isteniyor. Yöneticilerin kapıları duvar. Ne yolcu ulaşabiliyor, ne de personel. 

     Ayrıca, TGS diye yer hizmetlerini yapan şirketiniz var. Kendi şirketiniz. Ama burada çalışanlara üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz. Maaşları THY çalışanlarının çok çok gerisinde. Sosyal hakları yok. Sağlık sigortaları yok. Kıdemli personelin yeni işe girene göre bir artısı yok. İş yoğunluğundan yemek bile yiyemiyorlar. Tabii şartlar böyle olunca tecrübeli eleman fazla durmuyor. Sürekli personel değişiyor. O zaman da kalite yakalanamıyor. 

5- THY’deki büyümeyi inkar etmek mümkün değil. Yeni destinasyon açma konusunda fevkalade bir başarı sözkonusu. Fakat büyümeyle paralel olarak, operasyon ve destek hizmetlerinin aynı başarıyı yakalayamadığı açık. Bu kadar agresif büyüme sağlanırken, basit şeylerde agresif küçülme var. Klas bir havayolu iseniz uçaklarınız pırıl pırıl olacak. İkramlarınızın şatafatlı olmasına gerek yok ama makul olanın altına inemezsiniz. Kendi sisteminize odaklanırsanız, müşteriye olan odağı kaybedersiniz. Müşteriye dokunan noktaları mekanikleştirmeyin. 

Ben bu yazıyı yazarken THY Yön. Kur. Bşk. İlker Aycı’nın, 2018’in ilk Skylife sayısındaki yazısı yayımlandı. Bu yazının link’ini aşağıya ekliyorum, meraklıları okuyabilir. Ben satır aralarına dikkat ederek okudum. Bazı noktaları müsaadenizle paylaşayım. 

1- 29 Ekim 2018’de açılacak olan yeni havalimanı ile yeni bir dönemin başlayacağını müjdeliyorum. 

2- Yeni havalimanı, siz değerli misafirlerimizin rahatı ve konforunun yanısıra Türk Hava Yolları marka deneyimini de eşsiz kılacak teknolojik imkanlarla donatılmış “akıllı” bir tesis olacak. Misafirlerimizle temas ettiğimiz tüm alanları baştan tasarlıyoruz. 

3- Motivasyon kaynağımız ödüllerimiz, markamızın ve bayrağını gururla taşıdığımız ülkemizin tanıtımını en doğru ve isabetli biçimde yapabilmek için, siz misafirlerimizin de birer “Marka elçisi” olmanızı dileyerek, sunduğumuz hizmetleri sürekli geliştirmek ve çeşitlendirmek istiyoruz.

4- Türk Hava Yollan olarak yegâne gayemiz, siz değerli konuklarımızı geleneksel misafirperverliğimizin keyfi ve memnuniyeti içinde gideceğiniz yere, sevdiklerinize güvenli biçimde ulaştırmak. Misafirperverliğimizin temel göstergesi ise elbette güler yüzümüz. Markamızla temas ettiğiniz her yerde sizlere sunduğumuz güler yüzlü ve eksiksiz hizmet ile bizimle yaşadığınız marka deneyiminden memnun ayrılmanız, kalplerinize dokunabilmiş olmak bizler için çok önemli. 

Şimdi, bunları okuyunca anlıyoruz ki İlker Aycı bizim de ifade etmeye çalıştığımız eksikliklerin farkında. ( Tabii, eğer bu yazıyı kendi yazmış ise. Bu tip kurumsal dergilerde bu yazıları editör yazıp başkanın bilgisi dahilinde yayınlayabiliyor çünkü). Bu tabii memnuniyet verici. Yalnız aldıkları ödüllere filan dayanıyor yazısında. Bu ödül alıp vermelerin nasıl “körler sağırlar birbirini ağırlar” durumu olduğunu da göz ardı etmemek lazım. 

Aslında daha çok mevzu var. Bu aşamada isim, isim birim,birim detaylara girmek istemiyorum. THY için bu eleştirileri de kimse yazamaz, onu da söyliyeyim. Ulusal medya da yazamaz. Türk Telekom için de yazamaz. Bangır bangır reklam dönüyor sürekli medyada. Ancak övgü yazarlar. Yönetim, nasılsa eleştiren yok diye rehavete kapılmasın, biz buradayız…

İlginizi çekebilir

Hep şikayet, hep şikayet!

Hep şikayet, hep şikayet!

selyus