Veli DALBUDAK

Selam Olsun

YALANCI BAHAR

Kışın ortasında sıcaklık biraz arttı mı değmeyin keyfime. Parıltılı, tatlı ve güzel sözlerin avuttuğu gibi, soğuk ve yağmurlu günlerin ardından gelen

YALANCI BAHAR

Kışın ortasında sıcaklık biraz arttı mı değmeyin keyfime. Parıltılı, tatlı ve güzel sözlerin avuttuğu gibi, soğuk ve yağmurlu günlerin ardından gelen bu geçici bahar da avutuyor beni. Cıvıl cıvıl cıvıldayan minik serçeler de benim gibi aldanmışa benziyor. Çalıların arasında çığlık çığlığa gevezelik ediyorlar. Bu büyük parkta gevezelik edenler sadece kuşlar değil. Her yaştan bebeklerini güneşin müşfik ışığına koyvermiş anneler, babalar da yalancı baharın içinde çene çalıyorlar.

Bir kendime, bir de etrafa bakıyorum. Aldanmaya ne müsait yapımız var. Kutu kutu cilalanmış, altı dökülen, parıltılı, göze hoş gelen ne kadar çok şey yalancı bahar efekti oluşturuyor etrafımızda. Bazen bile bile aldanırız. Aklımız dur dedikçe, ruhumuz hipnoza girmiş gibi gider kış ortasında parıldayan güneşin peşinden. Çünkü ruh durağanlığı sevmez, değişiklik ister. Akıl, hakikatin peşinde olabilir, ama ruh başka arayışların peşindedir. Matematik te, fizik te pek umrunda olmaz. Kimya belki, ama asıl metafizik sever. Bile bile çölde serabın peşine düşer. O çok güvendiğimiz akıl, ruhun idaresine girer. Yoksa hangi akla hizmet, Mecnun çöllerde Leyla’yı arar, Ferhat, Şirin için dağları delmeye kalkar.

Ah! O içimizdeki küçük ruh! Yalanı da sever, yalancıyı da. Güzeli de sever, çirkini de. Aşka düşmeye görsün, aklı da uçar, fikri de.

Ruh, aklı dinlemez, mecburen bedenin kalıbına girer, girer de emrine öldürsen girmez. Ne dilerse onu yapmak ister. Bedeni kandıramazsa çeker gider. Bilir ki ruhsuz kalan bir beden, susuz kalan ağaca benzer. Yanar, kavrulur, kurur. Yaprak yaprak dökülen bir çiçek gibi pul pul dökülür yüzü. Aşk, arzu, ihtiras, tutku bedeni terk eder. Ruhun eteklerinde toz toprak içinde sürünerek ilerlerler meçhule. Ne ekmek isterler, ne de su. Sürünseler de efendilerinin eteklerinde, gıklarını çıkarmazlar yine de. Dar gelen bir gömleği giyer gibi, sıkan bedeni giymek istemezler üstlerine.

Beden ruhsuz, ruh bedensiz olabilir mi? Bir müddet direnir ikisi de. Ne o yanaşır iskeleye, ne bu. Biri kıyıdan boş boş bakarken deryaya, diğeri pupa yelken süzülür enginlere. Önceleri o ilk sıcaklıkla anlaşılmaz belki, ne kıyıdakinin yarım olduğu, ne de deryadakinin. Ama biraz zaman geçmeye görsün, karadakinin adımları gitmez, sudakinin yelkenleri şişmez olur. Asi ruh yepyeni arayışlarına mola verir, kanatlanır, ait olduğu yere döner. Peki, dönmeyebilir mi?

Eğer, kış ortasında parlayan güneşi görmüyorsan, sanki konuşuyormuş gibi rüzgarda salınan yaprakların sesini duymuyorsan, yalancı baharla avunan minik serçelerle beraber sen de avunmuyorsan, uzunca bir süredir özlemle bekledikleri güzel hafta sonunu çimenlerin üzerinde yayılarak geçiren çocuklarla çocuk olmuyorsan, ruhun seni çoktan terk etmiş ve ebediyete intikal etmiştir. Hiç bekleme dönmeyecektir. Senin için yaşamak buysa onun tercihi ölmektir.

Ben her yalancı baharda bin kere dirilir, bin kere ölürüm. Ama aldanmaktan da hiç vazgeçmez zavallı ruhum.

Veli DALBUDAK

İlginizi çekebilir

NASIL ŞİMDİ İYİ Mİ BÖYLE?

NASIL ŞİMDİ İYİ Mİ BÖYLE?

selyus