Ana Sayfa ÇEVRE 23 Kasım 2018

Çocuk Parkında

Oğlumla sonbaharın son güneşli günlerinden birinde gittiğim sessiz bir çocuk parkının hikayesidir bu. Mahzun  ve yalnız  bir park, yalnız ve ıssız.. ararmış yaprakların yerlerdeki hışırtısı, son kalanların ağaç dalına tutunma mücadelesi ,yaz vakti çocukların oyunlarını izleyen köpeğin şimdiki derin uykusu eşliğinde terk edilmiş bir park. Dünya durmuş, hayat durmuş sanki.. Sadece oğlumun sevinçli sesleri, kuş cıvıldamaları ve çok az da araba kornası…

Güneşli havaya ikna olarak çıktım evimden. Ufak tefek işlerimi hallettikten sonra eve doğru ilerlerken son anda gitmekten vazgeçip parka çevirdim yönümü. Uzun süre soğuk giden havalardan dışarıda oynamayı özleyen oğlumun sevinci görülmeye değerdi. Bebek arabasından öyle heyecan içinde atlamaya çalıştı ki neredeyse yere düşecekti. Düşmemesi için montunun kapüşonundan yakalamak zorunda kaldım. Neşe içinde salıncağa doğru koşturdu, emniyet görevindeki kısmını kaldırıp oturdu. Her zamanki haliyle “Annee, sallaaa!”diye bağırmaya başladı. Yanına gidip sallamaya koyuldum.

Onun sevinçli gülücükleri arasında bir an dünyadan kopuverdim sanki. Sanki bir masal diyarındaydım, kendi çocukluğumun masalında. Yakın arkadaşımla gittiğim çocuk parkında buluverdim kendimi. Küçük kız kardeşini salıncaklara götürürdük beraber. Biz ortaokul çağlarındaydık, o ise ilkokulda. Neşeliydi parkta, diğer çocuklar gibi. Çocuklar mutluydu parklarda, şimdiki gibi her zamanki gibi. Sonra oğlumun yeterince hızlı sallamadığımı ima eden söylenme haliyle kendime geldim. Salıncaktan sıkılınca inip kaydırağa yürüdü. Onu kaydırakta izlerken bir bank bulup oturuverdim. Hem oğlumu hem etrafı izlemeye koyuldum.

Apartmanlar arasında sıkışmış da olsa, küçük çocuklu annelerin büyükşehir şartlarında çocuklarını eğlendirebildiği nadir yerlerden biridir parklar. Burası da öyleydi, etraftaki diğer parklara göre daha büyük daha özellikli bir kaydırağı vardı. Tam oğlumun istediği gibi. Fakat bu sonbahar günü sessiz yalnız, terk edilmiş bir ev gibiydi sanki. Yazın eksik olmayan çocukların sevinç çığlıkları, kiminin ağlayışları, çocuklarına göz kulak olmak için banklarda otururken termosla çöreğini yanında getirmiş kadınlar, baloncular mısırcılar, dedeler nineler… Hiçbiri yoktu artık. Bir ben bir oğlum bir de uyuklayan köpek, sessizliği paylaşıyorduk. Rüzgar kendi şarkısını söylüyordu boş parkta. Biraz ilerideki otelin önüne yanaşan arabaların tekerlek gıcırtıları bile duyuluyordu.

İçinde olduğum mahmurluktan koşarken yere düşen oğlumun ağlama sesiyle uyandım. Hızla yanına koştum dizleri çamurlanmıştı kıyafetleri ve elleri toz içindeydi. Biraz sakinleştirip ellerini mendille sildim. Üstünü silkeledim ve arabasına oturttum.

“Artık bundan sonra hava soğur, bakalım bir daha ne zaman geliriz buraya.” diye düşünüyordum bir yandan. Onun ağlaması eşliğinde eve doğru yol alırken, salıncağın demirinden gıcırdama sesi etrafta yankılandı bir an.

-Yine gelin, der gibiydi salıncak, yine gelin anneler ve çocuklar. Biz hep burda sizi bekleriz, yine gelin bizleri unutmayın olur mu?

“Bir sonraki bahara görüşmek üzere..”  hissiyle ayrıldım parktan. Güzel bir gün geçiren ve ağlamasını bitiren oğlumun yüzündeki yorgunlukla karışık mutluluk ifadesi eşliğinde..

Saadet Fitoz Açıkalın

Etiketler:
selyus