Veli DALBUDAK

Selam Olsun

GÖKKUŞAĞI

Birdenbire bastıran sağanak yağmur dindiğinde, saçlarımız ve elbiselerimizin üzerinden ıslak bir gökyüzü akıyordu. Biraz aralanan, öfkesi geçmiş bulut

GÖKKUŞAĞI

Birdenbire bastıran sağanak yağmur dindiğinde, saçlarımız ve elbiselerimizin üzerinden ıslak bir gökyüzü akıyordu. Biraz aralanan, öfkesi geçmiş bulutların ardından güneş, ormanla denizin içiçe geçtiği, bu doğa harikası yerden tüm sıcaklığıyla görülebiliyordu.

Hala tek tük yağmur damlaları, biraz sonra başlayacak olan tabiat festivaline geç kalmış olmanın telaşıyla, kah saçlarımızın üzerinden, kah kirpiklerimizden süzülerek, yanaklarımızda protokoldeki yerlerini alıyorlardı. Kaçırmak istemiyorlardı bu bayramı. Çünkü, arkadaşları bu gösteriyi her zaman yapmazlardı. Nadir zamanlarda ortaya çıkan, nadide bir manzaraydı bu.

Yer ile göğü birbirine bağlayan, büyülü bir köprüydü bu. Hatta cennet ile dünya arasında bir yol olduğunu söyleyenler bile vardı. Öyle bir yol ki, hadi git gidebilirsen…

Ve doğa “renkli elbise” sine bürünerek, başımızın üzerinden gökkubbeye “haber köprüsü” oluşturdu. Göklerden gönüllere mektuplar yazıldı. Her satır, bir küçücük damlanın içinde, rengarenk umutlar oldu. Her renk, bir umudun sembolü oldu. Yeşil, bolluk bereket dolu bir dünyayı müjdeledi. Kırmızı, savaşların bitirilmesi için bir ikazdı. Sarı, ölüm de var insanoğlu bilesin ha! dedi. Mavi, tüm evrenin “özgürlük” flamasını taşıyordu ellerinde. Mor, aklın, hırs ve ihtiraslara galip geleceğini anlatıyordu önüne gelene.

Eğer, akıl, vicdan ve iyilik, lacivert bir gölgenin altında bastırılıyor, gün ışığına çıkamıyorsa, kişisel gökkuşağımız, gökkubbeyle irtibatını koparmış demektir. Bu durumda renkli bir dünyanın, renksiz misafirleri olabilirsiniz ancak.

Oysa, bir damlanın içindedir bütün renkler, küçücük bir damlanın; görebilene. O renk hayatın rengidir, minicik bir kuşun, kursağında hazırlayıp, yavrusunun gagasına bıraktığı lokmanın rengidir. Paylaşmanın, paylaştıkça çoğalacağına inanmanın rengidir.

Bir damlanın içindedir bütün renkler, küçücük bir damlanın. İçindeki renklerin sahneye çıkması için, güneşten gelen sevgi dolu bakışları içinde yoğurması gerekir. Yoğurduğu ekmeğin rengidir, tarladaki buğdayın, harmandaki emeğin, sofradaki bereketin rengidir.Aile saadetinin, çocukların gözlerinde gülümsemenin rengidir.

Bir damlanın içindedir bütün renkler, bazen de bir okyanusun. O renk, denizlerin en derinlerindeki balıkların, yosunların, batık gemilerin içindeki kalıntıların rengidir. Balinaların, yunusların, köpekbalıklarının rengidir. Suya dalıp dalıp çıkan, bazen kaybolan ama hep aramızda olan karabatağın rengidir.

Bir damlanın içindedir bütün renkler, bazen de hayata taze umutlar katan ağlama sesiyle, bir bebeğin endişeli gözlerinin içindedir. O renk, her yıl yeni renkler giyerek üzerine büyür, serpilir. Heybesine, bir “çizgi” atar önce. O orada çoğalır “yazı” olur, yazı “şiir” olur, yazı “hayat” olur, yazı ”dert” olur, yazı “renk” olur, yazı “yazgı” olur.

selyus