
SİNCAPLARIN KAHVALTI ZAMANI
Sessizce gidiyor gece. Güneşin doğuşunu ilk kutlayan ağustos böceği. Genlerindeki gevezelikten olacak herhalde, hiç susmayacakmış gibi ilk konuşan o.
SİNCAPLARIN KAHVALTI ZAMANI
Sessizce gidiyor gece. Güneşin doğuşunu ilk kutlayan ağustos böceği. Genlerindeki gevezelikten olacak herhalde, hiç susmayacakmış gibi ilk konuşan o. Ama tembellik te genlerinden geliyor. Beş dakika sonra susuyor, sessizlik sabaha hakim.
Sessizce gidiyor gece. Ben de seviyorum sessizliği dinlemeyi, sessizlikte dinlenmeyi. Gün ağarmadan terk ediyorum kuştüyü yastıkları. Günün en taze en temiz ilk nefesini almalıyım. Havaya ısınmış kuru ot kokusu hakim. Derin, dolu, serin, deli bir nefes çekiyorum içime. Önümde uzayıp giden küçük gölün etrafını saran ihtişamlı ve de kibirli dağlarda, gelişigüzelliğin tüm güzelliğiyle boy vermiş ne kadar bitki varsa, hepsinin harmanlanmış kokusu mest ediyor beni.
Sessizce gidiyor gece. Yerini, ne getireceği bilinmez bir güne bırakarak. Geç kalmış bir gecenin, erkenci bir sabahla buluştuğu noktada, rüyayla gerçek arasında yerini kovalayan bir tılsım vardır. İçine girilmez bir tılsım. Ancak, düşülür belki. Bir kere düşünce de, hep özlenir, hep aranır, tekrar tekrar düşmek için.
Sessizce gidiyor gece. Aydınlanıyoruz hep birlikte. Güneşin öncü birlikleri, belli ki dağın ardında. Yumuşak adımlarla, etrafı rahatsız etmeden ışık hüzmelerini yayıyorlar. Gölün etrafında güzel bir yürüyüşün tam vakti. Dağlar arkamda, günün ilk ışıkları rehberim, göldeki balıklar ağaçlardaki kuşlar arkadaşım, sabahı kutsayan emin adımlarla ilerliyorum. Benden erkenciler de var. Birkaç balıkçı küreklere asılıyor, onlar gecenin rahmetinden nasibini alanlar. Kenarda oltalarının başında, biçimsiz bir taşın üstüne oturmuş, gölle telepatik iletişime geçmiş gibi duran, yüzünden dökülen acıları misinanın ucunda gölün çamur kaplı derinliklerine gömüyormuş hissi veren, ince bıyıklı, kasketli ve de kasvetli yaşlı adama günaydın diyorum. O pek oralı değil, ne beni duyuyor, ne de görüyor. İkimizden biri rüyadan çıkamamış gibi geliyor bana. Acaba hangimiz?
Sessizce gidiyor gece. Yürüdüğüm yol da ormana doğru kıvrılıyor. Ayak seslerimden ürken bir keklik ailesi, telaşlı bir gürültüyle terk ediyorlar, bodur ağaç ve çalılardan oluşan kümeyi. Doğanın doğal oyuncularını görmekten mutluyum. Bir saksağan kolonisi kah uçarak, kah etrafımdaki ağaçlara konarak takip ediyorlar bir süredir beni. Bu ıssız yerde arkadaş bulduk diye seviniyor gibiler. Fakat çok sürmüyor takip. Ya sıkıldılar, ya da yabancıyı keşif operasyonu sona erdi.
Sessizce gidiyor gece. Yolum tekrar gölün kıyısına iniyor. İner inmez ağaçlardan tıkır tıkır tıkırdamalar duyuyorum. Allah! Allah! N’oluyor derken, minik sevimli dostumuz sincap ailesinin kahvaltısına konuk oluyorum. Hiç rahatsız olmuyorlar benden, maaile sabahın en erken saatinde, güzel ve mutlu bir tablo çiziyorlar. Uzunca bir süre izliyorum onları, mutlulukları bana da yansıyor. Neşe içindeyim artık. Günaydın diyorum, cevap veriyorlar bana. Dillerini bilmiyorum ama anlıyorum. Bir şeyi daha anlıyorum, beni duymayan ve görmeyen yaşlı oltacıya inat, rüyalardan sıyrılıp, gerçek bir kahvaltı zamanında mutlu ve gülen yüzlerle buluşuyorum.
Sessizce gidiyor gece. Güneşin doğuşunu ilk kutlayan ağustos böceği yine alıyor sazı eline. Bu defa susmak bilmiyor, susmak bilmiyor, susmak bilmiyor…
Veli DALBUDAK
Benzer Yazılar
-
8. SULTANBEYLİ KİTAP FUARI ÇADIRINA SIĞMADI
-
AK PARTİ GENEL MERKEZİNE MESAJIM VAR!
-
İstanbul teşkilatları Tevfik başkanla ayağa kalkar
-
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul diye bir derdi yok: iste ispatı!
-
AK Parti kongrelerde kuracağı kadrolarla 2002 ruhunu yakalayabilecek mi?
-
Kongreleri yeni il başkanı yapmalı
-
Anketlere inanmasak da AK Parti’de ciddi değişim şart
-
Reis tehlikeyi 6 yıl önce görmüş ve partisini uyarmış
-
Aman ha, Özgür Özel’e çok dikkat edin!
-
Sokağın beklentisi!
-
Seçimin faturasını sadece ilçe başkanlarına kesmek doğru değil!
-
AK Parti neden kaybetti?