AK Parti’nin cumhurbaşkanı adayı Başbakan Erdoğan, “Biz siyaseti Allah için, millet, vatan için yaptık” dedi.
AK Parti’nin cumhurbaşkanı adayı Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Şahsımı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. cumhurbaşkanlığı için aday gösteren tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” dedi.
Başbakan Erdoğan, Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi Salonu’nda düzenlenen AK Parti Cumhurbaşkanı Aday Tanıtım Toplantısı’nda, konuşmasına dua ederek başladı. “Alemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Zaferin sahibi sadece ve sadece Allah’tır. Bu davayı bu hareketi, bu mücadeleyi işte bugünlere eriştiren Rabbim’e sonsuz hamdüsenalar olsun” diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bu davanın bayraktarlığını, sancaktarlığını, hizmetkarlığını yapmış ve ahirete intikal etmiş her bir kardeşime, Rabbim rahmet etsin, onlardan razı olsun. Çıktığımız bu kutlu yolculukta, Rabbim ayaklarımızı doğruluk üzere sabit kılsın. Yara Rab, sen ki kullarının hareketlerini takdir ettin, senin iznin olmadıkça hiçbir şey hareket etmez, bizim hareketlerimizi doğruluk üzere kıl. Ya Rab, bizim göğsümüzü genişlet, hayır işlerimizi kolaylaştır. Bugün sana, yarattıklarına, yani halka hizmet için bir güzel yolculuğa hazırlanıyoruz. Bizi, kibirden muhafaza eyle ya Rab. Bizi hasetten, muhafaza et Ya Rab. Bizi haksızlıktan, adaletsizlikten zulümden beri eyle Ya Rab. Bizi, ailemizi, bütün yol arkadaşlarımızı, yolların tuzaklarından koru Allah’ım.”
Başbakan Erdoğan, “Selçuklu Sultanı Alparslan gibi kefenimizi giyerek mücadeleye soyunduk. Kudüs fatihi Selahattin Eyyübi gibi zaferin kılıç ve kalkanla değil Allah katında olduğuna inandık. Endülüs fatihi Tarık Bin Ziyad gibi arkamızda gemileri yakarak yolculuğa çıktık. Sen ki her şeye gücü yetensin, bu mübarek günde dileğimiz de odur ki bu milleti bir kez daha zaferle müjdele Ya Rab. Bugün çıktığımız kutlu yolculuğun Türkiye için milletimiz için insanlık için hayırlar vesile eyle Ya Rab, amin, amin, amin” ifadelerini kullandı.
“Tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum”
“Her birinize sonsuz teşekkür ediyorum. Bu anlamlı günde, bu güzel buluşmada heyecanımızı bizlerle paylaşan siz değerli yol arkadaşlarımı yürekten selamlıyorum, sizin şahsınızda Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarını, aziz milletimi, bizim bu heyecanımızı paylaşan yer yüzündeki tüm dost ve kardeşlerimi selamlıyorum” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şahsımı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. cumhurbaşkanlığı için aday gösteren tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece, bilmiyorum ne haldeyiz gidiyoruz gündüz gece. Bireyselleştiriyorum, dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda, İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece, düşünülürse derince, uzak gözükür gelince, yol bir dakka miktarınca gidiyorum gündüz gece, Şaşar Veysel iş bu hale, gah ağlayan gah gülen, yetişmek için menzile gidiyorum gündüz gece.”
“Ne o gözleri ne de o gözlerin küçük sahibinin verdiği mesajı bir an olsun aklımdan çıkarmadım”
Erdoğan, 1994 yılında İstanbul’da yerel seçimler için gece gündüz koştururken İstanbul’un her semtine, her sokağına ulaşmaya çalışırken, manşetlerin şevklerini kırmasına müsaade etmediklerini, tehdit telefonlarına aldırmadıklarını belirterek, şunları kaydetti:
“Birileri, günler öncesinde zaferlerini ilan ederken, biz Allah’ın takdirine inanıyor, milletin takdirinin farklı olduğunu hissediyor, hiç hız kesmeden koşturuyorduk. İstanbul’un yoksul mahallelerinden birindeydik, kalabalığın içinden 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu, yanıma geldi. Elinde bir şey vardı, elini uzattı, elini tuttum, “bunları annem gönderdi” dedi. “Annem, seçildikten sonra sakın bizi unutmasın” dedi. İki tane bileziği elime tutuşturdu. Daha ne olduğunu anlayamadan kendisi de o ince bileğindeki oyuncak bileziğini çıkardı, onu da elime tutuşturdu. Ben daha bir şey söyleyemedim, bayağı uzak kalabalığın içinde kaybolup gitti. O bilezikler İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamında hep karşımda oldu. Ben asıl o gözleri unutamadım. Aradan 20 yıl geçti, 7-8 yaşlarındaki o çocuğun gözlerindeki parıltıyı, heyacanı unutamadım. Pınarhisar Cezaevinde yatarken karşımda hep o çocuğun bakışları vardı ve o elime tutuşturduğu, annesinin gönderdiği iki bilezikle, bileğinden çıkardığı oyuncak bilezik… AK Parti’yi kurarken gözümün önünde o çocuğun gözleri vardı. Ankara’da Başbakanlık görevini yüklenirken karşımda hep o masum gözler vardı, attığım her imzada o gözler, karşımdaydı. Gece yorgun başımı yastığa koyarken, sabah uyanınca o masum çocuğun gözlerindeki heyecan, o umut, parıltı, o beklenti hep karşımdaydı. Ne o gözleri ne de o gözlerin küçük sahibinin verdiği mesajı bir an olsun aklımdan çıkarmadım. Annesi, “seçildikten sonra bizi unutmasın” demişti ya… Allahıma hamd olsun, o büyük emaneti, büyük mesajı hiçbir zaman unutmadık, unutmadım.”
“İslam coğrafyasını hiç bir zaman unutmadık”
“Biz siyaseti işte o temiz yürekler için yaptık” diyen Erdoğan, “Vatanı için toprağı için bayrağı için canını veren şehitlerimizi hiçbir zaman unutmadık ve siyaseti onlar için yaptık. 20 yaşındaki yavrusunu, ciğerini, yüreğinin parçası aslanını askere gönderen ay yıldızlı tabut içinde şehit bedeni teslim alan, boynunu yere eğip, “vatan sağolsun” diyen o kahraman yürekli, anne baba yüreklerini hiçbir zaman unutmadık. Siyaseti onlarla beraber, onlar için yaptık. İstanbul’un işgal edildiğini duyunca sofrasında yiyecek ekmeği dahi yokken kolundaki bileziği, parmağındaki yüzüğü çıkarıp Türkiye Müslümanları’na gönderen Pakistanlı kadını hiçbir zaman unutmadık. İslam coğrafyasını hiç bir zaman unutmadık ve siyaseti hep onlar için yaptık” şeklinde konuştu.
“Biz siyaseti maden ocaklarında alınteriyle helal rızık kazanma peşindeki işçi kardeşlerimiz için yaptık” ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz siyaseti İstanbul Sultangazi’deki, Ankara Altındağ’daki, Diyarbakır Benusen Mahallesindeki Türkiye’nin tüm kenar mahallelerindeki yoksullar için yaptık. Dicle’nin kenarında koyunları kurtlar kapıyordu, Dicle’nin kenarında kaybolan koyunların hesabını sormak o büyük emaneti omuzlamak için siyaseti yaptık. Diyarbakır Cezaevindeki işkencelerin, Mamak Cezaevindeki zulmün, Metris’teki adaletsizliğin hesabını sormak için siyaset yaptık. Başörtülü olduğu için üniversite kapılarından döndürülen, boynu bükük, gözü yaşlı kızlarımız için bu siyaseti yaptık. Cezaevinde evladını ziyarete giden Kürtçeden başka bir dil bilmeyen, anadilini konuşması yasak olan evladıyla sadece bakışarak sohbet etmek zorunda kalan, ciğeri yanık anneler için siyaset yaptık.
Yoksul olduğu için insan yerine konulmayan adam gibi adamlar için siyaset yaptık. Okulda, hastanede, mahkemelerde, hükümet konaklarında itelenen o temiz yürekler için siyaset yaptık. Gurbette unutulan vatandaşlar için balkanlarda terkedilmiş kardeşlerimiz için Ortadoğu’da, evet, mağdurlar için Filistin için Mısır için Suriye için Irak için Somali için Afganistan’ın mazlumları için siyaset yaptık. Biz siyaseti ikbal için yapmadık, biz siyaseti makam için mevki için rütbe, paye için yapmadık. Biz siyaseti Allah için yaptık, biz siyaseti millet için yaptık. Biz siyaseti vatan için bayrak için istiklalimiz ve istikbalimiz için yaptık. “Seçildikten sonra bizi unutmasın” diyen tüm unutulmuşlar, tüm terkedilmişler, kimliği, kültürü, hakları, özgürlükleri tüm elinden alınmışlar için siyaset yaptık.”
“Bize demokrasiyi, eşitliği, devlet nazarında insan olmayı dahi yakıştırmadılar”
Başbakan Erdoğan, ilk gençlik yıllarından itibaren kendilerini anlamayanların ve anlamak istemeyenlerin tahkir edici sıfatlarıyla, kendilerini denklemin dışında tutmak istediklerini belirterek, şunları söyledi:
“İmam hatipte okuyoruz” diye bizi tahkir ettiler, “sizden ancak ölü yıkayıcısı olur” dediler. Allah’ın selamını veriyoruz diye bize “mürteci” dediler, namaz kılıyoruz diye bize “gerici” dediler. “Bu milletin içinden geliyoruz” diye, bakıyorsun ki evine ayakkabısını çıkararak girenlere, sofraya oturarak, diz kırarak yemeğinin başına geçenlere, evet, farklı gördüler ve “gerici” dediler. “Bu toprakların değerlerini savunuyoruz” diye bize farklı gözle baktılar. İnancının gereği başını örten eşlerimize, kızlarımıza, bacılarımıza hayatı dar ettiler. Mücadelemiz yükseldikçe saldırılarını ve hakaretlerini daha da artırdılar. Kimi zaman partimizi kapattılar, kimi zaman “şiir okuduk” diye hapsettiler, “muhtar bile olamaz” diye manşetler attılar, “başbakan olamaz” dediler, “cumhurbaşkanı seçemezsiniz” dediler, bize demokrasiyi, eşitliği, devlet nazarında insan olmayı dahi yakıştırmadılar. Bugün nasıl ki Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta demokrasiyi insanlardan esirgiyor ve bir hak olarak görmüyorlarsa, 10 yıllar boyunca da bize demokrasiyi hak olarak görmediler.”
“Biz, başkalarının bize ne dediğine, bizi nasıl tarif ettiğine bakmadık” ifadesini kullanan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz başkalarının kaplarında ve kalıplarında eriyenlerden olmadık. Yaranmanın, kendimizi kabul ettirmenin, onların istediği gibi standart vatandaşlar olmanın derdine düşmedik. Diklenmeden dik durduk, ağır başlı olduk, soğukkanlı olduk, sabrettik. “Allah’ın yardımı ne zaman” diye soruların sorulduğu dönemlerde, “Sabredin Allah’ın yardımı yakındır” diyenlerden ve buna gönülden inananlardan olduk. Yenilgi, yenilgi büyüyen bir zafer olduğuna inandık, göklerin üstünde bir karar olduğuna inandık, her yenilgiyle daha da bilendik. Onlar itelediler, onlar tahkir ettiler, dışladılar biz daha da azmettik. Her darbeyle daha da güçlendik. Tüzüklerle, manşetlerle çarpışarak, darbelere göğüs gererek büyüdük. Kriterimiz her zaman hak oldu. Kimin ne dediğine değil, Hak’kın ne dediğine, adaletin ne dediğine, milletin ne söylediğine baktık. İşte onun için Yunus Emre’nin şu muhteşem dizesini yüreğimizin, hafızamızın ve siyasetimizin en mutena, en müstesna yerine yazdık, “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü’. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatını ilke edindik, “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” dedik.”
“Bu güzel ülke bizi sevenler kadar sevmeyenlerin de ülkesidir”
Erdoğan, 77 milyon vatandaşın her bir ferdini kendi nazarlarında sadece insan, yaratılmışların en şereflisi olarak gördüklerini belirterek, şunları kaydetti:
“Bizi sevmeyenleri de sevdik, bize oy vermeyenlere de ayrım yapmaksızın hizmet götürdük. “Türk” demedik, “Kürt” demedik, “Müslüman” demedik, “Hrıstiyan” demedik, “Musevi” demedik, “Sünni” demedik, “Alevi” demedik, insana insan olduğu için değer verdik. Nerede insan varsa, nerede nefes alıp veren bir can varsa oraya ulaşmanın derdi, kaygısı, mücadelesi içinde olduk. Bu büyük ülke, bu Türkiye, bize oy verenler kadar vermeyenlerin de ülkesidir. Biz Türkiye’yi onlar için de büyüttük, bu güzel ülke bizi sevenler kadar sevmeyenlerin de ülkesidir. Bu güzel ülkede hakları, özgürlükleri, kazanımları biz 77 milyon için büyüttük. Türk’ün meselesi ne kadar bizim meselemizse “Kürt’ün, Gürcü’nün, Arap’ın, Boşnak’ın, Roman’ın velhasıl meselesi de o kadar bizim meselemizdir” dedik ve bunun gereğini hakkıyla, layıkıyla yerine getirdik. Müslümanın meselesini çözmeye çalıştığımız kadar gayrımüslimlerin, azınlıkların sorunlarını çözmeye çalıştık. Sünninin sorunlarını kendimize dert edindiğimiz kadar, Alevinin sorunlarını da kendimize dert edindik. Yoksulun, yolda kalmışın, garibin gurebanın, mazlumun, mağdurun etnik kökenine, kimliğine, inancına, mezhebine bakmadan elinden tutmanın, ona yarın olmanın, ona yol arkadaşı olmanın samimi mücadelesi içinde olduk.”
Siyasete başladıkları günden itibaren yeni ve büyük bir Türkiye’nin hayalini kurduklarını söyleyen Başbakan Erdoğan, “77 milyonun dost ve kardeş olduğu bir Türkiye hayal ettik. Üreten, yatırım yapan, ihraç eden, 77 milyonun hep birlikte kazandığı bir Türkiye hayal ettik. Sofralara bereketin, hanelere huzurun, 780 bin kilometrekareye barışın hakim olduğu bir Türkiye hayal ettik. Belli kesimlerin, belli zümrelerin değil herkesin kimliğiyle, kültürüyle, diliyle, inancıyla, yaşam tarzıyla varlığını sürdürdüğü, hem de özgürce sürdürdüğü herkesin birbirine saygı duyduğu bir Türkiye hayal ettik” diye konuştu.
Erdoğan, “Diğer siyasi partilere bakıyorsunuz, onlar lokal, mevzi. Kimisi belli bir etnik unsurun, bir diğeri farklı bir diğer etnik unsurun, bir diğeri de kumsalların partisi olarak kalmış ama AK Parti her yerde var” dedi.
Ayrımcı olmadıklarını, inkar etmediklerini, reddetmediklerini, asimilasyon yoluyla hiçkimseyi kendilerine benzetmenin peşinde olmadıklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Onlar kutuplaştırdılar, biz birleştirmenin mücadelesini verdik. Onlar ayrıştırdılar, biz kardeşliğin müadelesini verdik. Biz, başı dik bir Türkiye hayal ettik. Özgüveni yüksek bir Türkiye hayal ettik. 200 yıldır özgüveni hırpalanan, hem içeriden hem dışarıdan iteklenen tartaklanan ve yağmalanan bir Türkiye’den kendi ayakları üzerinde duran bölgesinde ve dünyada “Ben de varım” diyerek iddia sahibi olan bir Türkiye hayal ettik. 200 yıldır sistemli şekilde bizim özgüvenimizi kırmak istediler. Bizi tarihimizden koparmak istediler, bizi ecdadımızdan koparmak istediler, bizim boynumuzu bükmemizi istediler, iddialarımızdan vazgeçmemizi istediler. Herkesin karşısında elpençe divan durmamızı istediler. Bir bir kalıba girmemizi istediler. O kadar ileri gittiler ki Türkiye’de gündem belirlemek, Türkiye’yi azarlamak, Türkiye’ye kibirle parmak sallamak istediler. İşte biz, siyasi tarihimiz boyunca cesaretle, korkmadan, çekinmeden “Siz, kimsiniz” sorusunu sorduk. Evet, siz kimsiniz? İçeride ve dışarıda, siz kimsiniz? Bize tepeden bakma, bize kibirle bakma cüretini nereden buluyorsunuz? Size bu hakkı kim veriyor?
Biz, halkız. Biz, Alparslan’ın, Kılıçarslan’ın, Süleyman Şah’ın, Ertuğrul Gazi’nin, Osman Gazi’nin torunlarıyız. Biz, Fatih’in, Kanuni’nin, Yavuz Sultan Selim’in mirasçılarıyız. Gazi Mustafa Kemal’in, Adnan Menderes’in, Turgut Özal’ın, Necmettin Erbakan’ın hatırasını muhafaza edenlerdeniz. Biz, destanlarını kanla, cesaretle, kahramanlıkla yazmış şehitlerin takipçileriyiz. Biz, ilmiyle sanatıyla, devlet yönetimiyle, medeniyet inşa etmiş, medeniyetlere istikamet çizmiş bir milletin mensuplarıyız. Siyasi tarihimiz boyunca bu şuuru yüceltmenin ve yükseltmenin mücadelesini verdik. Unutturulmak istenen bir medeniyeti yeniden diriltmenin, yeniden inşa etmenin, dizlerinin üzerinde yeniden yükseltmenin mücadelesini verdik. 200 yıl boyunca yüzüstü sürünen bir medeniyetin yüzünü ağartmanın mücadelesini verdik. Allah’a hamdolsun, bunu da başardık. Bu ülkenin gençlerine özgüven aşıladık, bu ülkenin çocuklarına aydın bir gelecek umudu aşıladık. Bu aziz millete hayal gibi görünen seviyelerin ulaşılabilir olduğunu gösterdik. Biz, bir çığır açtık. Biz, bir kapıyı araladık. İnşallah, arkamızdan gelen nesiller, bu kapıdan geçecek, kadim medeniyet sancağımızı çok daha yüksek burçlara dikmenin mücadelesini verecekler.”
“İnönü, askerler tarafından kuşatılmış, tehdit altında bir meclis tarafından cumhurbaşkanı seçildi”
Erdoğan, 2007’de Türkiye’nin 11. cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanırken karşılarında bir kez daha vesayetin ve statükonun soğuk yüzünü bulduklarına işaret ederek “Bize, yani milletin partisine cumhurbaşkanı seçtirmek istemediler. Ortaya koydukları akıl almaz bahanelerle, hukuku katleden hiçe sayan yorumlarla cumhurbaşkanı seçimini bir kaos ve krize seçirmek istediler. Statüko partileri, vesayet partileri, bu kriz ve kaos sürecine, her zaman olduğu gibi destek verdiler” dedi.
Yaptıkları Anayasa değişikliğini halkoylamasına götürdüklerini anlatan Erdoğan, Meclis’in 11. cumhurbaşkanını seçmesinin önündeki engeli kaldırdıklarını ve sonraki cumhurbaşkanlarının halkın oyları ile seçilmesine ilişkin düzenleme yaptıklarını dile getirdi. Erdoğan, “Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, demokrasimiz adına çok büyük bir dönüm noktasıdır. Cumhurbaşkanının Meclis tarafından değil halkın bizzat kendisi tarafından seçilmesi basit, teknik bir değişiklik değildir. Bu, sadece yöntemin değişmesi değildir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, bir tarihin, vesayetler tarihinin bu ülkede kapatılmasıdır, bunu böyle bilelim” dedi.
Atatürk’ün ölümünden bir gün sonra 11 Kasım 1938’de askerlerin TBMM’yi kuşattığını anlatan Erdoğan, “İsmet İnönü, askerler tarafından kuşatılmış, tehdit altında bir meclis tarafından cumhurbaşkanı seçildi” dedi. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle Celal Bayar’ın cumhurbaşkanı seçildiğine işaret eden Erdoğan, “Bu ilk sivil cumhurbaşkanını 1960 yılında derdest ettiler, idama mahkum ettiler, yaşı büyük olduğu için idam edemediler” diye konuştu.
1961’de dönemin partilerinin telkini ile cumhurbaşkanı olmak isteyen Ali Fuad Başgil’in Ankara’da cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıklayacağı sırada Başbakanlığa çağırıldığını bildiren Erdoğan, şunları söyledi:
“Başbakanlık iki generali, Ali Fuad Başgil’e cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçmesini kendisine söyler. Eğer aday olursa Meclis açılmadan dağılacağını, seçimlerin iptal edileceğini, askeri idarenin devam edeceğini söylerler. Hatta bir general, cumhurbaşkanlığı için aday olmaya hazırlanan Ali Fuad Başgil’e şunları söyler: “Bil ki sen, cumhurbaşkanı olursan, ne top atılır, ne tören yapılır. Senin jipin hazır. Koyacaklar seni bir jipe, yukarıda bir yere götürecekler, orada akıbetin meçhul. Belki Etlik’te mezarını bile hazırlamışlardır.” O gün Başgil’in yanında olanlar, Devlet Lisan Okulu’na götürülerek kendisi için kazılan mezarın gösterildiğini de anlatıyorlar. Bu şekilde tehditle Ali Fuad Başgil’in aday olması önlenir. Yerine 27 Mayıs darbesini yapan Cemal Gürsel aday olur. Seçilir ve asker üniformasıyla yemin eder. Tıpkı birilerinin seçildiği gibi ülkemizde, Mısır’da, şurada burada…”
“Cumhurbaşkanının siyaset dışı olmasını savunmak, bir defa siyaseti inkar etmektir”
Cumhurbaşkanlığı makamının siyasi iktidar karşısında devlet iktidarını temsil eden bir konum olarak şekillendirildiğini vurgulayan Erdoğan, “İsmet İnönü, ardından 1960 darbesini yapanlar, cumhurbaşkanlığı makamını halkın karşısına ceberrut devlet olarak koydular. İşte, Cumhuriyet Halk Partisi bu. Ya bunlar kendi geçmişlerini bilmiyorlar ya da akşam başka, sabah başka devam ediyorlar” dedi.
Türkiye’de hemen her cumhurbaşkanlığı seçiminin olay olduğunu, her seçim sırasında vesayet ve siyasetin karşı karşıya geldiğini, çok azında siyasetin kazandığını belirten Erdoğan, sivil siyasetin cumhurbaşkanı seçmesine, sivil sişasetçilerin cumhurbaşkanı olmasına hiçbir zaman hoşgörü ile bakılmadığını ifade etti. Özal’a yapılanları çok iyi hatırladıklarını dile getiren Erdoğan, 2007’de Meclis iradesinin nasıl ipotek altına alındığını bizzat yaşadıklarını bildirdi. Erdoğan, şunları kaydetti:
“Biz, bunun karşısında dimdik durmasaydık, milletimiz de yüzde 47 oy oranı ile bize muazzam bir destek vermemiş olsaydı o zaman da yine vesayet kazanacaktı. 10 Ağustos’ta sadece 12. cumhurbaşkanı seçilmeyecek, 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ile aynı zamanda kara bir dönem, vesayetler dönemi de kapanmış olacak. Siyasi iktidarın karşısında duracak, halka karşı devleti temsil edecek cumhurbaşkanı seçmiyoruz. Halkın seçtiği, halktan bir cumhurbaşkanı göreve gelecek, fark bu. Şu anda çatı ne diyor? Cumhurbaşkanının siyaset dışı olmasını savunuyor. Cumhurbaşkanının siyaset dışı olmasını savunmak, bir defa siyaseti inkar etmektir. Cumhurbaşkanının siyaset dışından olmasını savunmak, işte İsmet İnönü’nün, Cemal Gürsel’in yaptığı gibi vesayeti savunmaktır. Şu anda eski Türkiye’nin parametreleri ile hareket eden millet karşısında devleti temsil edecek cumhurbaşkanı arayan muhalefet partileri, en başta kendilerini inkar ediyorlar, siyasetin içindeymiş gibi görünüp, siyasetin dışında duruyorlar. Siyaset dışı bir cumhurbaşkanı ile eski Türkiye’nin ruhunu geri çağırabileceklerini zannediyorlar. Cumhurbaşkanı tarafsız olsun, derken esasen cumhurbaşkanının devletin tarafında, milletin karşısında durmasını istiyorlar. Bu dönem artık kapandı. Millet meseleye el koydu. Meclis’i seçin, Hükümeti belirleyen millet, 10 Ağustos’tan itibaren inşallah cumhurbaşkanını da doğrudan seçecek, kendi hür iradesi ile belirleyecek.”
Özgürlüklerin ve demokrasinin önü daha fazla açılacak
Erdoğan, halkın seçtiği cumhurbaşkanı ve başbakanının, her anlamda Türkiye’yi uçuracağını vurgulayarak, bundan kimsenin şüphesinin olmamasını istedi.
Erdoğan, cumhurbaşkanının dirayetli duruşunun, özgürlüklerin ve demokrasinin önünü daha fazla açacağı gibi tehditler karşısında da daha kararlı bir duruşu beraberinde getireceğini anlattı.
İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde sadece kendisine oy verenlerin değil, bütün İstanbulluların şehremini olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
“Milletim bana başbakanlık vazifesi yüklediğinde sadece AK Parti’ye oy verenlerin değil, 77 milyonun başbakanı olduk. 10 Ağustos’ta eğer seçilirsek, herkes bilsin ki asla bir kesimin, bir partinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olacağız. Bize oy versin ya da vermesin herkesin cumhurbaşkanı olacağımdan kimsenin endişesi olmasın. 10 Ağustos’ta AK Partililerin, CHP, MHP, HDP’ye gönül verenlerin, Meclis içindeki ve dışındaki tüm siyasi görüşlerin oylarına talip olduğumuzu, onların da oylarını alacağıma inanıyorum. Bundan hiç şüphem yok. Görevim süresince tek ama tek gayem 77 milyona hizmet üretilmesini sağlamak olacaktır. Eğer seçilirsek inşallah farklı bir cumhurbaşkanlığını inşallah ülkemizde ortaya koyacağız. Ekonomiyi büyütmek, demokrasiyi daha ileri standartlara kavuşturmak, Avrupa Birliği’ne tam üye olmak, kardeşliği yüceltmek için çok daha fazla çalışacağız. Bugüne kadar Türkiye’ye, aziz milletimize, istiklalimize, istikbalimize yapılan her türlü saldırıya karşı dik durduk, göğüs gerdik, asla taviz vermedik. Şunu bilmenizi istiyorum. Bu mücadelenin aynı şekilde, aynı kararlıkla hatta daha da güçlü bir şekilde süreceğinden kimsenin endişesi, şüphesi olmasın. Bizim için cumhurbaşkanlığı makamına çıktığımız zaman orası bir dinlenme makamı asla olamaz, olmayacaktır.”
“Paralel yapılanmayla mücadele sürecek”
Erdoğan, çözüm sürecini bedeli her ne olursa sürdüreceklerini defaatle ifade ettiklerini hatırlatarak, “Allah nasip ederse cumhurbaşkanlığımızda da çözüm sürecinin sekteye uğramasına asla müsaade etmeyiz, edemeyiz. Türkiye’nin çözümden, barıştan ve kardeşlikten başka hiçbir seçeneği yoktur. Aynı şekilde paralel devlet yapılanmasıyla mücadele, cumhurbaşkanlığı dönemimizde çok daha güçlü, çok daha koordineli şekilde süreceğini özellikle ifade etmek isterim” şeklinde konuştu.
Milletin birliğinin yanında ulusal güvenliği tehdit eden tüm girişimlere karşı cumhurbaşkanının birincil derecede görevi bulunduğuna işaret eden Erdoğan, paralel devlet yapılanmasına asla müsamaha göstermeyeceklerini bildirdi.
Erdoğan, “Ülkemizin bağımsızlığını hedef alan bu maşa örgütle en üst düzeyde mücadele etmeye devam edecek, bu mücadeleden zerre kadar taviz vermeyeceğiz. Bu kirli yapıyı hukuk içinde tamamıyla ve hızlıca tasfiye edeceğiz. Zira devletin bütünlüğü, devletin birliği, milletin istikrarının ve milletin refahının teminatıdır. Bunu böyle bilmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
“Yargıya ilişkin sorunlar çok daha hızlı çözülecek”
Türkiye’nin son 12 yılda hemen hemen her alanda çok büyük mesafeler kat ettiğini dile getiren Erdoğan, şu anda da bütün hayallerini tek tek gerçeğe dönüştürdüğünü söyledi.
Ülkenin, büyük hedeflerine doğru emin adımlarla ilerlediğini aktaran Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Devlet ve milletin el ele vermesiyle özgürlükçü, demokratik bir zeminde Türkiye ekonomisinin daha da büyümesi için mücadelemiz ve gayretlerimiz hız kesmeden devam edecek. Bizim 2023 hedeflerimiz var. İnşallah cumhurbaşkanlığı döneminde çok daha mümkün, çok daha yakın hale gelecek. Yargıya ilişkin sorunlar inşallah çok daha hızlı çok daha sağlıklı bir şekilde çözülecek. Türkiye’nin yeni bir anayasaya kavuşması, yeni bir anayasa yapması en öncelikli gündem maddelerimiz arasında yerini koruyacak. Türkiye’nin dış politikası, barışçı, yapıcı, diyalog yanlısı tavrı daha da güçlenecek. Soğuk devlet refleksiyle bu şekilde hareket eden, dengeleri gözeten bir Türkiye değil, vicdanıyla karar veren, mazlumların elinden tutan, dünyanın her yerinde zulme karşı sesini yükselten bir Türkiye, halkın seçtiği cumhurbaşkanıyla daha da güçlenecek. Bu da böyle bilinmeli. Allah’ın izniyle seçilirsek cumhurbaşkanlığımız, devletin ve milletin buluşması, hükümet ile cumhurbaşkanlığının daha uyumlu çalışmasına inşallah vesile olacaktır.”
Yeni Türkiye yolunda en mühim dönüm noktası
El ele, gönül gönüle vereceklerini, dayanışma, birlik ve bütünlük içinde çok daha parlak bir geleceğe doğru ilerleyeceklerini vurgulayan Erdoğan, bundan kimsenin kuşkusu olmaması gerektiğini söyledi.
Yeni Türkiye yolunda 10 Ağustos’un en mühim dönüm noktası olacağına dikkati çeken Erdoğan, yeni Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceklerini, cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023 hedeflerini hep birlikte gerçekleştireceklerini ifade etti.
Gençlik vurgusu
Erdoğan, 2053 ve 2071 hedeflerinin zeminini hep birlikte inşa edeceklerini dile getirerek, “Siyasete girdiğimiz andan itibaren uzun ince bir yolda hiç durmadan, duraksamadan yolculuk yaptık ve yapıyoruz. Ortaya koyduğumuz mücadeleyle gençlere örnek olmaya çalıştık. Vazgeçmedik. Gençlere hep örnek olmak istedik. Çünkü bu mücadeleye 60’dan sonra gelmedim, bu mücadelenin içinde 18 yaşından itibaren bulunan bir kardeşinizim. Dolayısıyla gençlik benim her şeyim. Onlarla bu yolda yürüdüm, yürüyorum. Gençler boyun eğmemeyi, geri adım atmamayı, umutsuz olmamayı hep sizlere anlatmaya çalıştım” diye konuştu.
“İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz ve “haklıysanız güçlüsünüz” düsturlarını hayatı boyunca gençlere aktarmanın mücadelesi içinde olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“Sabrın, dirayetin ve direnmenin değerini gençlere öğretmeye çalıştım. Siyasi tarihimiz boyunca eline silah alanlardan, şiddeti bir yol ve yöntem olarak seçenlerden, fikirsiz siyaseti eşkıyalık ile örtenlerden olmadık. Nice tehditler gördük. Anarşi dönemlerinde dostlarımız, can kardeşlerimiz, dava arkadaşlarımız vuruldu, vazgeçmedik. Partilerimiz kapatıldı, vazgeçmedik. Seçimle kazandığımız oylarımız yok sayıldı, vazgeçmedik. 94’te çok ciddi tehditler aldık. Hatta Samandra’da seçim büromuz bombalandı, bir kardeşimiz şehit edildi, yine vazgeçmedik. Aynı şekilde Pınarhisar serüveni ve oralarda gizli kapaklı bir çok şeyler oldu, hamdolsun vazgeçmedik. Darbe tehditlerine, çete tehditlerine, mafya tehditlerine maruz kaldık, asla vazgeçmedik. Miting meydanlarında silahına kurşun sürülmüş serseriler, odamıza konulan dinleme cihazları bizi yolumuzdan vazgeçiremedi. En alçakça hakaretlere, alçakça saldırılara, nankörlüğe, ihanete maruz kaldık, yine vazgeçmedik. Sabrın zaferine ulaşacağımızdan bir an olsun şüphe duymadık. Ancak en önemlisi bir kez daha tekrar etmeliyim ki makam için mahsup için ikbal, paye, rütbe ve çıkar için siyaset yapmadık, böyle siyaset yapanlardan asla olmadık.”
Kaynak: Anadolu Ajansı, muhabirler: Fatma Can, Duygu Can, Kadir Karakuş